Şekerci Han ilim ve kültür merkeziydi, şimdi harabeye dönmüş bir bina!
Mehmet Akif'ten Neyzen Tevfik'e, Eşref Edip'ten Bediüzzaman'a kadar bir çok önemli şahsiyetin yolunun geçtiği Şekerci Han, şimdilerde yol geçen hanına dönmüş durumda
Zamanın ilim merkezlerinden biri olan Şekerci Han, 59 sene önce dün vefat eden Neyzen Tevfik'in de kaldığı mekandı. Bu münasebetle bu hafta Şekerci Han'a gidip, han duvarlarına sinmiş olan ney seslerini duymaya çalışalım. Fatih Camii'nin yanı başındaki Malta Çarşısı'nda arz-ı endâm eden harâbeye dönmüş dev binâ, bir zamanlar gelip gidenin eksik olmadığı, âlimlerin ilmî, şâirlerin edebî meclisler kurduğu, târih sohbetlerinin yapıldığı, musikî üstadlarının fasıllar geçtiği, çay, kahve ve nargilelerin muhabbeti tatlandırdığı, hakkında filmler çekilip romanlar yazılabilecek kadar binbir çeşit hikâyeyi koynunda saklayan, Fâtih semtinin ilim ve irfan merkezi, meşhur Şekerci Han'dır. Başlangıçta 2 katlı olan, sonradan cephenin orijinalliğini bozan bir katın daha ilâve edildiği hanın yaklaşık 100 kadar odası var. Hanın bulunduğu çarşı o zamanlar tam bir ilim ve kültür merkeziydi. Bu semtin halkı da, esnafı da diğer semtlerden farklıydı. İlme öylesine önem verirlerdi ki; esnaf, günlük geçimlerini temin edecek kadar ticâretle uğraştıktan sonra günün kalan zamanını ilmî faaliyetlere ayırır, sohbet meclislerine katılır, âlimlerden müstefîd olmaya çalışırlardı. Her gün sabahtan akşama kadar dükkânın başında bekleyen pek görülmezdi Fâtih'te. Fâtih Câmii'nin gölgesindeki Şekerci Han da, irfan meclislerinin vazgeçilmez mekânlarının başında geliyordu. ŞEKERCİ HAN HAKKINDA BİR HALK HİKAYESİ Bu hanın yapılmasıyla ilgili hoş bir hikâye anlatılır halk arasında: Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un 4. tepesine kendi ismiyle mâruf bir câmi yapılmasını ferman buyurur. Fakat evvelâ, câmi inşaatı için Anadolu'nun değişik yerlerinden gelen usta ve amelelerin kalması, inşaat malzemelerinin muhafaza edilmesi amacıyla bir han yapılır. Fâtih Câmii'nin inşâsı başladıktan sonra, bir ara çalışmaları kontrol etmeye gelen Pâdişahın (pâdişah yerine mîmar başı diyenler de vardır) bir şey dikkatini çeker: İşçilerden biri sırtına bir taş alıp, iskeleden yukarı çıkar fakat taşı yerine koymadan tekrar aşağı iner. Bunu defaatle yapınca, Sultan Mehmet işçiyi yanına çağırır ve bu davranışının sebebini sorar. İşçi, "Sultanım, der. Ben bu sabah uyandığımda yıkanmam gerektiğini gördüm. Fakat yakınlarda bir hamam yok ki yıkanıp temizleneyim. Vaktin darlığı sebebiyle de alelacele işe geldim. Zîrâ geç gelsem ücretim kesilecek. Belki de işimden olacağım. Fakat bu abdestsiz hâlimle, Allah'ın evine bir taş dahi koymaya vicdanım elvermedi. Bu yüzden çalışıyor görünsem de hiçbir iş yapmadım." İşçinin bu hassâsiyetine hayran kalan genç padişah, câmi inşaatını durdurarak, caminin yanında işçilerin konaklayıp her türlü ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bu hanı yaptırır. Fatih Camii'nden önce yaptırılan bu han, sonraki yıllarda "Şekerci Han" ismini alır ve 500 yıldan fazla bir zaman İstanbul'a hizmet verir. Bu bir rivâyet olsa da, 17. yüzyıl eseri özelliği gösteren bu hanın asırlık târihî bir kıymeti olduğu ve nice hâtırâları barındırdığı âşikâr. ŞEKERCİ HAN'DA KALAN MEŞHURLAR Handa, Anadolu'dan ve devletin dört bir yanından gelen misâfirler kalıyorlardı. Sultan 2. Abdülhamid tarafından, Şehzâde Câmii'nin bitişiğindeki "Amâlar Medresesi" ne Amâlar şeyhi unvânıyla tâyin edilen Osman Kemâlî Efendi, Kandilli Rasathânesi'nin kurucusu ve ilk müdürü Fatin Gökmen Hoca, Neyzen Tevfik, Mehmet Akif, Eşref Edip, İmam Hatiplerin kurucusu Celâleddin Ökten ve Bedîüzzaman Said Nursi, bu handa kalan ve handa yapılan ilmî sohbetlerde bulunan meşhur zevâttan bâzılarıdır. BURADA KİMSEYE SORU SORULMAZ Birçok mühim şahsiyet gibi Bedîüzzaman da İstanbul'a ilk geldiğinde Şekerci Han'da kalmıştı. 1907 yılı sonlarında İstanbul'a gelince, yaklaşık 2 ay Ferik Ahmet Paşa'nın evinde kaldı. 2 ay sonra da Fatih'teki Şekerci Han'da kalmaya başladı. Van'da kurmayı düşündüğü üniversite için, Bitlis Vâlisi Tâhir Paşa'nın yazdığı referans mektubuyla birlikte, Sultan 2. Abdülhamid ile görüşmek üzere Yıldız Sarayı'na gitti. Fakat mâbeyn-i hümâyundaki muvazzaf paşalar, pâdişahla görüştürmediler. Hattâ bununla da kalmayıp, Şişli'de, Şekerci Han'da ve tımarhâneden sonra atıldığı tarassuthânede (nezârethâne) medrese hayallerinden vazgeçirip, memleketine dönmesini sağlamak için uğraştılar. Fakat pâdişahla görüşmeden gitmemeye kararlı olan Said Nursi, sesini duyurmak ve pâdişahın dikkatini çekmek maksadıyla, sultana yazdığı mektubunu gazetelere vermiş, kaldığı Şekerci Han'daki odasının kapısına da "Burada her soruya cevap verilir, kimseye soru sorulmaz" yazmıştı. NEYZEN TEVFİK ŞEKERCİ HAN'DA Şekerci Han'ın evvelâ müdâvimi sonra misâfiri olan bir başka mühim şahıs da Neyzen Tevfik'tir. İçki müptelâlığı had safhada olduğu günlerde bir tedbir olarak yerleştirilmişti Mehmet Akif tarafından hanın bir odasına. Hattâ bir ara içkiye tevbe edip ibâdete niyet eden Neyzen çok geçmeden, yapamayacağını anlayıp bozdu tevbesini. Sonraları bu durumunu şu şekilde anlatmıştı: "Senin aşkınla gönlüm süt limanlık yâ Resûlullah, Kalın geldi fakîre Müslümanlık yâ Resûlullah!.." İSTEMEM! ÜSTÜM KİRLENİR M. Akif de Şekerci Han'ın müdâvimlerindendi. Her gün gidiyor, bu handa kalan Neyzen Tevfik'ten ney dersi alıyor, karşılığında ona Arapça, Farsça ve Fransızca öğretiyordu. Hattâ Neyzen Tevfik, Lâleli Çukurçeşme'deki Ali Bey Hanı'na taşınınca, her sabah Fâtih Sarıgüzel'deki evinden, hiç üşenmeden Çukurçeşme'ye kadar gitmiş, ney dersine devâm etmişti. Çok titiz olan Akif'in, çok pasaklı olan Tevfik'ten ders alması tam bir tezattı esâsen. Hattâ bir ara Akif, Neyzen Tevfik'in Ali Bey Hanı'ndaki odasında yemek yerken, Neyzen'in verdiği elbezine istihzâ ile şöyle teşekkür etmişti: "İstemem. Üstüm kirlenir" M. Akif'ten başka İzmirli Hâfız Ahmet Bey ve Karantina'da memur Said Bey de yine bu odanın müdâvimi ney üstadlarındandı. 3 ay da buraya devâm eden Akif, bir ara sabrının tükendiğini şöyle ifâde etmişti: Heyhât, söndü şevkim, şevkimle ben de söndüm Hanlarda sürte sürte âşık garibe döndüm. ŞEKERCİ HAN ERİYOR Tâa 17. yy dan kalan bunca yıllık târihi olan, bir zamanlar ilmin İstanbul'daki merkezi sayılan Fâtih semtindeki ulemâ ve üdebânın sohbet meclisi hâline gelen ve bir çok anlı şanlı zevâtın kaldığı, sayısız yolcunun seyyahın uğradığı Şekerci Han'ın şimdiki durumu tam bir hezeyan. Bir dönem ediplerin, şâirlerin seslerinin çınladığı, ney seslerinin billur bir edâ ile aksettiği han duvarlarında şimdilerde çekiç sesleri, torna sesleri duyuluyor. Yeni Şafak/MAHMUT SAMİ ŞİMŞEK