Simyacının bulamadığı çözüm kağıttan altın yapmak!
Türkiye'nin 1 numaralı emlak ve konut editörü Tebernüş Kireçci, X sosyal medya hesabından tarihin ilk büyük balon dolandırıcılığının hikayesini anlattı. İşte Tebernüş Kireçci'nin o paylaşımı...
Türkiye'nin 1 numaralı emlak ve konut editörü Tebernüş Kireçci, https://x.com/TebernKireci1 resmi X sosyal medya hesabından ''Simyacının bulamadığı çözüm kağıttan altın yapmak!'' başlığı ile tarihin ilk büyük balon dolandırıcılığının hikayesini anlattı.
Tebernüş Kireçci, söz konusu paylaşımında değerli araştırmacı İbrahim Okur'un 'Altın' kitabından alıntıya yer yerdi. İşte o paylaşım:
SİMYACININ BULAMADIĞI ÇÖZÜM KAĞITTAN ALTIN YAPMAK
FRANSA VE HAVADA UÇUŞAN PARALAR
''Bugün size tarihin ilk büyük balon dolandırcılığının hikayesini anlatacağım.
Hikayemiz değerli araştırmacı İbrahim Okur'un Altın kitabından.
1720'de düzgün iş ile hırsızlık, ticaret ile korsanlık arasındaki çizgiler net değildi.
Finansal Krizler Tarihi'nden
Ekonomik balonlar sırasında dolandırıcılık eylemleri çoğalır. Balon döneminde büyük servetler kazanılır, zenginleşmeden pay almak isteyenlerin gözünü hırs bürür ve ortalık bu hirstan yararlanmak isteyen sahtekârlarla dolar. Balon dönemlerinde kırkılmaya hazır koyunların sayısı artar ve kendilerini dolandırıcılara kurban olarak sunanlar fazlalaşır.
Finansal Krizler Tarihi'nden
Parisliler, kendilerini hiçbir zaman o harika yıl boyunca olduğu kadar zengin hissetmemişlerdi. Ama yine de Law'in ortaya koyduğu gibi, bunun sonucu da korkunç bir hesaplaşma günü gelip çatabilirdi?
J. K. Galbraith, Para adlı eserinden
Osmanlı devleti ile ilgili olan 20. bölümde, Avrupa finans çevrelerinin 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında Osmanlı devletini nasıl soyup soğana çevirdiğini anlattık. Şimdi aynı çevrelerin kendi halkını nasıl soyduğu konusunu ele alacağız.
Ekonomi tarihine geçen en ilginç balon Fransa'da ortaya çıkan Mississippi Projesi'dir. Ekonomi tarihinin aşamalarını anlayabilmek için daha önce ekonomi tarihçileri tarafından incelenmiş, hazır bulduğumuz bu konuyu, bizi ilgilendiren yönleri itibariyle bilhassa kritik noktaları üzerinden özetleyeceğiz.
Fransa, 18. yüzyıl başlarında Hollanda ve İngiltere'ye göre epey gerilerde kalmıştı. Bunun baş sorumlusu Katolik Kilise ve onun tarafından kutsanmış olan mutlakıyet yönetimidir. 1789 İhtilali patlak verdiğinde, Fransa topraklarının yüzde 25'i kilise mülkiyetindeydi. O zamanlar, Fransa'nın davası Katolisizm'i ihraç etmek, dinden sapanları cezalandırmaktı. Zaten sınırlı olan kaynaklarını bu uğurda harcıyordu. Protestan kesimde meydana gelen yeniliklere ve gelişmelere iyi gözle bakmıyorlardı.
On sekizinci yüzyıl başında, 14. Lui, gayet müsrif bir hayat sürmekteyken öldü. Fransa borç batağındaydı. Yerine geçen 15. Lui henüz çocuk olduğundan, ülkeyi, vasisi olarak tayin edilen Orleans dükü yönetmekteydi. Ülkenin borcu 3 milyar livreydi; gelirleri 145 milyon, giderleri ise 142 milyon livreydi. Artan para faiz ödemelerine zor zahmet yetiyordu. Şartlar o kadar ağırdı ki tek başına kalan kral naibi ne yapacağını bilemiyordu. En yükseğinden en düşük derecelisine kadar hemen hemen bütün devlet memurları sorumsuz ve müsrif bir tutum içerisindeydi.
Fransa iflasın eşiğine gelmişti. Ekonomiyi düzeltmek adına ilk tedbir olarak devalüasyon yapıldı. Darphaneye 1000 adet altın veya gümüş götürenlere, aynı nominal değerde ama anılan madenin sadece 4/5'i ağırlığında madeni para verildi. İkinci olarak suistimalleri araştırma komisyonu kuruldu. Para tüccarları ve maliyecilerin mal varlıkları didik didik edildi. Tuttuklarını Bastil'e gönderdiler. Hapishane suçlularla doldu taştı. Ülkenin diğer cezaevleri de mali suçlarla itham edilenlerle doldu. Estirilen terör sonucunda 180 milyon livre para toplandı. Ama bunun da bir kısmı saray mensuplarının ceplerine indi. Havadan gelen bu paralar sarayda eşlere ve metreslere dağıtıldı.
Fransa bu gibi mali sorunlarla boğuşmaktayken, çare arayan saray naibi, John Law adlı bir İskoç'la tanıştırıldı.
John Law hem uslanmaz bir kumarbaz hem de katil biriydi. Babası İngiltere'de bankacılık yapmış olan çok zengin bir kişiydi. Ölünce malı mülkü, şatosu John Law'a geçti. Fakat Law, bütün mirası kumarda kaybetti. Üstelik bir aşk hikâyesi yüzünden düelloda bir de adam öldürdü. Yargılandı, ölüme mahkûm edildi; fakat hapishaneden kaçtı ve o sıralar dünyanın en önemli finans merkezi olan Amsterdam'a gitti. 1690'larda Amsterdam, dünyanın finans merkeziydi.
Law, Avrupa'nın birçok yerinde dolaşmış, kumarhanelerinde nam salmış ve bir zaman sonra da Paris'e gitmiştir. O sıralar Avrupa'da tartışılan konulardan biri kâğıt para sistemi kuramayan hiçbir ülkenin gelişemeyeceği, ekonomisinin güdük kalmaktan kurtulamayacağı üzerineydi. John Law, Paris mahfillerinde, köklü bir banker ailesinin ferdi sıfatıyla Fransa ekonomisinin geleceği üzerine ahkâm kesiyordu. Kâğıt parayla desteklenmeyen madeni paranın Fransa'nın derdine çare olamayacağı, Fransız maliyesinin Hollanda ve İngiltere'yi örnek alması gerektiğini söylüyordu. Law'ın daha önce kaleme aldığı para ve ticaret üzerine makaleleri vardı. Onları Fransızcaya çevirdi. Bu sayede finansın Fransa'daki uluslararası otoritesi oldu. Namı Fransız aristokrasisi arasında yayıldı ve sonunda saray naibi tarafından davet edildi. Onun bir kumarbaz olduğunu ya bilmiyorlardı ya da aldırış etmediler. Sonuç olarak, Law kral naibine, kral naibi de ona sıkı sıkı sarıldı. Böylece Law'ı hayatında ikinci kez muazzam servete götürecek olan yol, 5 Mayıs 1716'da bir kraliyet fermanıyla açıldı.
Fransa'daki o günlerin en üst makamının desteğini arkasına alan Law, Mississippi ırmağı ve batı yakasındaki Louissiana eyaletine münhasır ticaret imtiyazı olan bir şirket kurdu. Bölgenin altın ve gümüş madenleriyle dolu olduğu söyleniyordu. Sermayesi, her biri 500 livrelik 200 bin hisseye bölünen şirket 1717 Ağustos ayında kuruldu. Maden arama yanı sıra bulunacak madenlerin rafine edilmesi hakkı da şirkete verildi. Uçsuz bucaksız vadilerde altın madenleri vaadi ile hisseler kapışıldı. Öyle ya! İspanyollar Güney Amerika'da gümüş madenleri bulup binlerce ton gümüşü Avrupa'ya taşımamış mıydı? Önlerinde duran örnek tahrik ediciydi. John Law, aynı sonucu Kuzey'de Mississippi vadisinde alacak ve kazancı hissedarlarına paylaştıracaktı. Hissedarları aslında öyle sıradan vatandaşlar değildi, Fransız aristokrasisi idi. Böylesine kazançlı bir projenin fikir babası olarak Law'ın itibarı doruklara çıktı. Mississippi ırmağı ağzına kurulması tasarlanan kente, projenin banisi kral naibini onurlandırmak için New Orleans adı verildi. Fransa'da herkesin dilinde Louisiana adı dolanıyordu. Kent, Fransa için çalışan bir Cennet Bahçesi olarak düşleniyordu.
Halkın teveccühü görülünce, söz konusu şirket Fransa Kraliyet Bankası olarak ilan edildi. Öyle günler yaşandı ki Law'ın kâğıtları değer kazanırken, altın ve gümüş değer kaybetti. 1719 yılı başında, bir ferman yayınlanarak Mississippi Kumpanyası'na Doğu Hint Adaları, Çin ve Güney Denizi ülkeleri ile yapılacak bütün ticaret hakları da devredildi. Bununla da yetinmediler, Fransız Doğu Hindistan Kumpanyası tüm varlıkları da Law'a devredildi.
Mississippi Tahvilleri için en az 300 bin başvuru yapıldı. Tahvilleri almak isteyenler, Law'ın malikânesine hücum ettiler. Malikânenin bulunduğu sokakta kiralar 10-15 kat yükselmişti. Sokakta öteden beri açıkta küçük bir tezgâhta ayakkabı tamir eden bir adam, tezgâhını broker'lere kiralayarak günde 200 livre kazanıyordu. Tahvillerin peşindeki spekülatörlerden ve brokerlerden başka hırsız ursuz takımı da sokağa doluşmuştu. Sık sık kavga çıkıyordu. Sokağı geceleri bir askeri birlik koruyordu. Herkesin gözü hisse senetleri ve tahvillerin üzerindeydi. Şirketin vaatleriyle ilgili olarak yaptığı faaliyetlere aldırış eden yoktu. İşini denk getiren tahvili kapacak, sonra da hisse senedi ve tahvillerin değeri fırlayacak ve köşeyi döneceklerdi. O günleri yaşamış olan bir yazar, gözlemlerini "Paris'in bu ilk borsası toplumda iyice zayıflamış olan ahlaki değerleri tamamıyla yıktı", şeklinde yazmış.
Paris'in ilk borsasının olduğu gibi Fransa'nın da en etkili kişisi İskoç ve Protestan Law oldu. Onun vaatleri ve hisse senedi ve tahvillerinin piyasada gördüğü itibar, ülkede refah beklentilerini tırmandırmıştı. Bir yazarın ifadesiyle, "refah güneşi tüm ülkede parıldıyordu”. Louisiana'dan gelecek servetle ilgili düşler, hisselerin değerini her geçen gün yükseltiyordu.
Bir yabancının ülkede bu kadar öne çıkması kıskançlığa da neden oluyordu. Kral naibi durumu yatıştırmak için Protestan olan Law'ı Katolik olmaya davet etti. Law, isteğe hemen uydu. Dindar insanlar hırsız olmaz ama hırsızlar dindar pozu takınabilir, değil mi? Halk, Fransa'ya yeni ufuklar açan Law'a adeta "tapıyordu". Şairler ve edebiyatçılar ona övgüler yağdırıyordu. Law, "ülkenin kurtarıcısı", "Fransa'nın hamisi" idi. Arabasıyla sokaklarda dolaşırken, arkasından insan sürüleri koşuyordu. Zengin olmanın yolları arasında hisse senedi ve tahvil borsası en öne çıkmış, borsada spekülasyon yapmak için son derece aktif bir ortam oluşmuştu. Bizdeki tabirimizle, köşe dönmecilik topluma egemen olmuştu.
Biraz parası olan herkes hisselerin peşindeydi. 1719 Ağustos ayında 2750 livre olan hisseler, 30 Ağustos'ta 4.100 livreye ve 5 Eylül'de ise 5.000 livreye fırlamıştı.
İşler 1720 yılına kadar böyle seyretti. Aslında, piyasanın iştahından istifade ile piyasaya bu kadar hisse senedi ve tahvil sürülmesinin ülkeyi iflasa sürükleyeceği parlamento kürsüsünde defalarca dile getirilmiş bir konu idi. Ama Fransız aristokrasisi, kolay yoldan zengin olmayı vaat edenlerin peşini bırakmadı. Devlet içindeki nüfuzlarını kullanarak, güçlerinin yettiği kadar kâğıda yatırım yapacaklar ve terlemeden zenginleşeceklerdi.
Ancak içlerinde bazı uyanık kişiler de vardı. Ele geçirdikleri tahvillerin değerinin tavan yaptığını düşündükleri değerlerde, fark ettirmeden küçük parçalar halinde elden çıkardılar. Karşılığında kıymetli maden ve pahalı mücevherler satın alarak bunları gizlice İngiltere ve Hollanda'ya gönderdiler. Uyanıklardan biri, kâğıtları elden çıkartıp karşılığında altın ve gümüş satın aldı. Sonra bunları bir at arabasının içine koydu. Üstüne de arabanın aldığı kadar taze sığır gübresi doldurarak, işinin peşindeki yoksul köylü kılığında Hollanda'nın yolunu tuttu. Sonra, her nasıl olduysa, vurguncuların sayısı çoğaldı ve ülkede madeni para sıkıntısı baş gösterinceye kadar bazı uyanıklar tarafından altın ve gümüş yurt dışına kaçırıldı.
Sonunda iflas bayrağı gönderde dalgalandı. Durumu anlayan kral naibi hemen kararnamelere sarıldı. Ülkede altın, gümüş ve mücevher alımını yasakladı. İhbarcılık teşvik edildi. El koymalar, gözaltılar, tutuklamalar öylesine çoğaldı ki başta Bastil olmak üzere bütün zindanlar vurgunculuk suçlamasıyla tutuklanan insanlarla yine doldu taştı. Ne var ki bütün baskılara rağmen kıymetli madenler gizlice İngiltere ve Hollanda'ya gönderilmesinin önüne geçilemedi. Gündelik ticari işlerde kullanılacak para kıtlaştı. Kral naibi, durumu kurtaracağını sanarak madeni paranın kullanılmasını yasakladı. Bir fermanla, halkın 500 livreden (20 sterlin) fazla madeni para sahibi olması yasaklandı.
Halk başlarına gelenlerden kral naibini ve John Law'i sorumlu tutuyordu. Ortam gerildi. Bunun üzerine halk bir kez daha ağır baskı altına alındı. Hiç hisse senedi veya tahvil almayan, alacak parası da olmayan, olaylar karşısında tamamen masum insanlar en fazla zarar görenler oldu. Mississippi hisseleri hızla değer kaybetti. Artık kimse Mississippi vadisinde büyük servet olduğuna dair masallara inanmıyordu. Kral naibi ise, bu işte büyük kişisel çıkarı olduğu için Mississippi projesine olan güveni tekrar sağlamak için manipülasyonlara başladı.
Civardan toplanan 60 bin kişilik yoksul bir kitleyi -ki çoğu dilenci idi- altın madenlerinde çalışmak üzere gemilere doldurdular Ive New Orleans'a gönderdiler. Ren ırmağı havzasından, İsviçre'den, Alsace'dan binlerce yoksul Alman işe alındı. Bu insanları, ellerinde küreklerle günlerce Paris sokaklarında resmigeçit yaptırıldı. Ancak bütün bu insanların yüzde 80'i götürüldükleri cehennem gibi sıcak ve böcek dolu bataklıklarda bir yıl içinde öldüler. Kimi açlıktan kimi de sarıhumma gibi tropik hastalıklardan.
Diğer yanda, propaganda o kadar yoğun işlendi ki, saflıkta, budalalıkta “sınır tanımayan" birçok insan, yakında Paris'in altın ve gümüş külçeleriyle dolacağına inandı. Mississippi'de Golconda adlı bir diyarda çok bol altın ve gümüş olduğuna inandırılmışlardı. Her şey gün gibi ortadayken, 1720 Şubatından Mayıs ayı sonuna kadar 1,5 milyar livre (60 milyon sterlin) değerinde tahvil ihraç edildi.
Sonuçta kral naibi piyasaları bir kez daha çarptı. Parlamento başkanı, bir oturum sırasında, 5 milyon livrelik tahvil yerine 100 bin livre değerinde altın ve gümüş sahibi olmayı tercih ettiğini herkesin içinde yüzüne haykırdı. Tamamen aldatıcı propaganda ile aşırı miktarda tahvil satışı yangını iyice körüklemekten başka bir işe yaramadı. Son bir hamle daha yapan kral naibi tahvillere devlet garantisi getirdi.
Ne yapsalar olmadı. Fransa'nın mali yönetimi, bataklıktan kurtulmak için çırpındıkça battı. Sonunda bütün suç John Law'in üstüne kaldı. New Orleans'dan gelen altın ve gümüş gemisini görmeden hisse senedi ve tahviller üzerinden spekülasyonlarla zenginleşmeye çalışan 7-8 bin kadar insan -ki bunların büyük kısmı aristokrattı sokaklarda olay çıkarmaya başladı. Bankaların önünde yığıldılar. Panik ortamında banka kapılarında 15 kişi ezilerek öldü. Cesetlerin bazıları defnedilecekleri yerde sedyeler üzerinde Paris sokaklarında dolaştırılarak gösteriler yapıldı.
Arkasında devletin durduğu koskoca projenin tamamının yalan olduğu ortaya çıktı. Mississippi şirketi Amerika'dan tek gram altın veya gümüş getiremedi. Sahtekâr brokerler, Fransa'nın altın ve gümüşünü, mücevherlerini çalıp kaçtılar. Law da bir yolunu bularak ülkeden kaçtı. 1729'da Venedik'te öldü. Bir zamanlar şairlerin yere göğe koyamadığı Law'a dair yazılan son şiir şöyledir:
Güle güle İskoçyalı ünlüye,
Eşsiz hesap kitaplarıyla,
Düşürdü Fransa'yı hastaneye,
Cebrin kurallarıyla
Bu derece şiddetli piyasa dalgalanmalarına neden olan, emekleme devresindeki basındı. Spekülasyon ortamını azdıranlar, piyasanın ateşini yükseltenler, olayları körükleyenler gazetecilerdi. Paranın yoğunlaştığı her yerde gazete patronları ya da basının etkili kalemleri bitiyordu. Bu apaçık durum, balonlar patladıktan sonra ahlaklı bir mesleki duruşu özendireceği yerde, tam tersine, spekülasyon basının uzmanlık alanı oldu. Gelişti ve her geçen zamanda sistematik bir hal aldı. Gazeteler halkın gözüne girmek, güven duygusu geliştirmek gibi bir kaygı taşımıyordu. Halk balık hafızalı ve bilinçsiz olarak görülüyordu. Spekülasyon ateşini körükleyerek spekülatörlerin, bankerlerin, kısacası havadan para kazanmaya cüret eden kim varsa onlara hizmet sunuyorlardı.
Spekülatörlerle basın arasında organik bütünleşmeyi sergileyen bilgilerden biri, Finansal Krizlerin Tarihi adlı eserde yer alıyor. Adı da verilen vurguncu, kendisini övsünler diye 500 gazeteciyi maaşa bağlamış.''
Kitabın adı: Altın - Dünya Tarihine Farklı Bir Pencere
Kitabın Yazarı: İbrahim Okur
Sayfa No: 395-401
Üst düzey profesyonel yönetici babadan oğluna derslerle dolu mektup!
|