23 / 11 / 2024
fuzul

Tereke nasıl tespit edilir?

Tereke nasıl tespit edilir?

Tereke nasıl tespit edilir?: Mirasbırakanın yerleşim yeri sulh hakimi, istem üzerine veya re'sen tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemleri alır...




Tereke nasıl tespit edilir?

Medeni Kanun madde 589 gereğimce Mirasbırakanın yerleşim yeri sulh hâkimi, istem üzerine veya re'sen tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemleri alır.


Bu önlemler, özellikle kanunda belirtilen hâllerde terekede bulunan mal ve hakların yazımına, terekenin mühürlenmesine, terekenin resmen yönetilmesine ve vasiyetnamelerin açılmasına ilişkindir.


Önlemlerle ilgili giderler, ileride terekeden alınmak üzere, başvuran kişi tarafından; önleme hâkimin re'sen karar verdiği hâllerde Devlet tarafından karşılanır.


Mirasbırakan, yerleşim yerinden başka bir yerde ölmüş ise, o yerin sulh hâkimi bu ölümü yerleşim yeri sulh hâkimine gecikmeksizin bildirir ve mirasbırakanın ölüm yerinde bulunan mallarının korunması için gerekli önlemleri alarak bununla ilgili dosyayı ve varsa vasiyetnameyi yerleşim yeri sulh hâkimine gönderir.


Terekenin tespiti için murisin Türkiye'deki son yerleşim yeri; bu yerin tespit edilemediği takdirde ise murisin nüfusa kayıtlı olduğu yer Mahkemesi yetkili mahmekedir.


T.C. YARGITAY

2.Hukuk Dairesi

Esas:  2003/5672

Karar: 2003/8996

Karar Tarihi: 17.06.2003


ÖZET: Somut davada, murisin terekesi belirlenmemiştir. Tenkis davalarında tereke mevcudunun mahkemece resen araştırılması zorunludur. Tarafların sonradan terekeye dahil taşınır veya taşınmaz başka mal bulunduğunu iddia etmeleri, iddia veya savunmanın genişletilmesi niteliğinde kabul edilemez. Öncelikle terekenin tespiti muris adına olan mal varlığı taraf vekillerinin beyanı da alınarak belirlenmelidir.


(4722 S. K. m. 17) (1086 S. K. m. 75) (743 S. K. m. 453, 503, 505, 506, 512) (YİBK. 11.11.1994 T. 1994/4 E. 1994/4 K.)


Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen murafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün temyiz eden vekili Av. A.U. ile karşı taraf vekili Av. Y.Y. geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.


Miras ölüm günündeki hükümlere göre mirasçılara intikal eder (4722 S.K. md.17).


Karar: 1- Mahkemece bozma ilamlarına uyulmuş ancak bozma gerekleri yerine getirilmemiştir.


2- Murisin terekesi belirlenmemiştir. Tenkis davalarında tereke mevcudunun (temlik içi-temlik dışı) mahkemece resen araştırılması zorunludur. Tarafların sonradan terekeye dahil taşınır veya taşınmaz başka mal bulunduğunu iddia etmeleri, iddia veya savunmanın genişletilmesi niteliğinde kabul edilemez. Şu halde öncelikle terekenin tesbiti muris adına olan mal varlığı taraf vekillerinin beyanı da alınarak belirlenmelidir (HUMK. 75. m.).


3- Tereke kapsamındaki menkul- gayrimenkul mal varlığı hakkındaki bilgi, belge ve kayıtlar dosyaya celbedilmelidir. Bu bağlamda dosya içinde dava konusu 533 parsel nolu taşınmaz ile temlik dışı 54 parsel nolu taşınmaz dışında diğer taşınmazların tapu kayıtları bulunmamaktadır. Kayıtların dosyaya intikali sağlanmalıdır.


4- Tereke mevcudu belirlenmediği gibi, terekenin murisin ölüm tarihi itibariyle değeri ve özellikleri de belirlenmemiştir. 28.6.1999 tarihli raporda yalnızca 533, 749, 1256 parsel nolu taşınmazların murisin ölüm tarihi itibariyle değerleri belirlenmiş, uyulan ikinci bozmadan sonra ise 2002 yılı itibariyle hesaplama yapılmıştır.


Davaya konu ve murisin adına olan tüm terekenin (temlik içi-temlik dışı) murisin ölüm tarihi itibariyle değerinin tesbiti; gerek sabit tenkis oranının hesaplanması, gerekse ihlal edilen mahfuz hissenin belirlenmesi için zorunludur. Dosya içinde bir kısım parseller hakkındaki değerlerin nasıl belirlendiği anlaşılamamakta, bu konuda ehil ve uzman bilirkişi raporları dosyada bulunmamaktadır. Bu sebeple tenkis raporundaki denetime elverişli olmayan hayali olarak tesbit edilen değerlere ve buna bağlı sabit tenkis oranına itibar edilemez. Yine Türk Kanunu Medenisinin 506. maddesindeki bölünmezlik durumunun da doğru, sabit tenkis oranına göre araştırılması, bölünemezlik durumunun tesbiti halinde davalıya tercih hakkının kullandırılması gerekir. Belirtilen hususlar yerine getirilmeden kullanılan tercih hakkı geçersiz olup hiçbir sonuç doğurmaz.


Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır.


Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften, belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir (MK.454). Miras bırakanın Medeni Kanunun 453. maddesinde belirlenen mahfuz hisseye tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı paylan zedeleme kastının varlığından söz edilemez.


Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 507. maddesinin 1, 2 ve 3 fıkrasında gösterilenler) veya mahfuz hisseyi ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 512. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek, davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 503. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa, davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 505. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.


Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde, tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olmayacağı (MK.506) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse, bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.


Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde, sözü geçen 506. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan, davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse, sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür’atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiyatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.


5- Kabule göre de;


Mahkemece taşınmazların bölünemezliği kabul edilmiş, ancak davacılar ve davalı adına hisseli tapu oluşturulmuştur.


Kıymetine noksan gelmeksizin taksimi kabil olmayan muayyen bir mal vasiyet edilipte işbu vasiyet tenkise tabi olursa, lehine vasiyet yapılan kimse, dilerse, tasarruf nisabı miktarını nakden alır, dilerse tenkisi lazım gelen miktarın kıymetini verip o malı talep eder (TKM. 506. m). Maddede öngörülen bu kuralın sadece mal vasiyetlerinde değil, sağlar arası tenkise tabi tasarruflarda da uygulanacağı hususunda Yargıtay ve doktrin görüş birliği halindedir. Türk Kanunu Medenisinin 506. maddesi uyarınca ödenecek naktin (kıymet), aynı hükme göre kullanılan tercih hakkı günündeki fiyatlar dikkate alınarak belirlenmesi gerekir (11.11.1994 gün 4/4 sayılı İ.B.K. gerekçesinden).


Buna göre bölünme mümkün ise <ayın> verilir. Aksi halde davalının seçim hakkına göre ya temlike konu şey davacıya bırakılır ve davalı tasarruf nisabını (mahfuz hisselerin alınmasından sonra geriye kalan kısmı) nakten alır, ya da davalı saklı payı vererek malı alıkor.


Mahkemece yasa hükmünün uygulanmasında hataya düşülmüş olup, yazılı şekilde karar verilmesi de doğru değildir.


Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyize konu hükmün 1, 2, 3 ve 4. bentlerdeki sebeplerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 275.000.000 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oybirliği ile karar verildi.


Tereke nedir?



Geri Dön