26 / 11 / 2024

Türkiye'nin 45 ilinde çekilen çatı fotoğrafları yayımlandı!

Türkiye'nin 45 ilinde çekilen çatı fotoğrafları yayımlandı!

'Türkiye'nin çatıları' adlı fotoğraf albümü, doğudan batıya Türkiye'nin 45 ilinden çatı fotoğraflarını bir araya getiriyor. çatılar, sadece evleri örtmekle kalmaz, bir iklimin, bir hayat tarzının manzarasını da yansıtır




Onduline Avrasya'nın yayınladığı 'Türkiye'nin çatıları' adlı fotoğraf albümü, doğudan batıya Türkiye'nin 45 ilinden çatı fotoğraflarını bir araya getiriyor. Bünyamin Aygün'ün çektiği fotoğraflar, Türkiye'nin 'çatı' arşivini oluşturmakla kalmıyor, şehirlerimizin sosyal ve kültürel hayatına dair izlenimler de ortaya koyuyor.
 
Refik Halid Karay, bir gün şžişli'deki evinin yüksekçe penceresinden, ta denize kadar uzayıp giden şehrin damlarına bakar. 'Tanıdıklarım'daki 'Damlara Bakıp Düşündüğüm' adlı yazısında anlatır bunu. Sanki bir rasathane kulesinde, yıldızları dam olan acayip bir gökyüzünü ayaklarının altına almış da seyrediyor gibi hisseder kendini. Neye benzeteceğini bilemez bu manzarayı. Yıldız enkazları, gökte soğuyarak artık dönmeyen küre yığınları... Bilhassa geceleri ay ışığında korkunç oluyordur damlar; Abdülhak Hamid'in 'Dışı sükut ile dolu, içi mahşer' sözünü hatırlatan bir mana alıyordur. Herkes damların yağmur altında ağladığını bilir ama Refik Halid, onların güldüğünü de görmüştür: 'Kırağı yağdığı gecelerin sabahında! Hem ışık, hem de su olan, hem kara benzeyen, hem ter gibi dizilen bu taze, neşeli, inci şey, damların bir tebessümü oluyor.'


 
çoğumuz, Refik Halid kadar şanslı değiliz artık İstanbul'da. Evlerin damlarını, şimdiki deyişle çatılarını görmek imkanından mahrumuz. Hele toplu konut bölgelerinde, 10-15 katlı apartmanların bulunduğu sitelerde oturanların lügatinde 'çatı' kelimesi yok. Oysa çatıların, ağlamak ve gülmek bir yana, iklim şartlarına, bölgelere, kültürlere ve şehirlere göre değişen biçimleri, mimari özellikleri, estetik duruşlarıyla hakikaten durup seyretmeye değer görüntüleri vardır. Geleneksel şehirlerin alamet-i farikasından biridir çatı. Yalnız damlarına, çatılarına bakarak bir şehrin iklimi, hayat tarzı ve insanlarının günlük yaşantısı hakkında fikir edinebilirsiniz. Ege'nin kırmızı kiremitli yayvan çatıları, Urfa'nın yıldızlara bir karış toprak damları, Karadeniz'in, Doğu Anadolu'nun dik, Safranbolu evlerinin hiçbir şehrinkine benzemeyen özgün çatıları, buralarda başka başka hayatların yaşanmakta olduğunu haber verir.

Onduline Avrasya'nın bir kültür hizmeti olarak yayımladığı 'Türkiye'nin çatıları' adlı fotoğraf albümü, bu 'başka'lığın nasıl rengarenk ve zengin bir dünya olduğunu haber veriyor. Fotoğraf sanatçısı Bünyamin Aygün, aylarca Türkiye'yi adım adım dolaşmış. Aklı fikri çatılarda, gözü objektifte; şehirler, ilçeler, köyler derken 17.500 kilometre yol gitmiş. 45 il ve bunlara bağlı 68 ilçe ve köyde evlerin görünen yüzü, bir anlamda süsü olan çatıları fotoğraflamış; insanın çatı ile olan serüvenini kayda geçirmiş


 
Burada hemen, Eczacıbaşı'nın bir zamanlar yayımladığı 'Yollar... Sokaklar', 'Kapılar' gibi benzersiz fotoğraf albümleri hatıra geliyor. Fotoğrafın diliyle büyülü bir dünyayı alıp gözümüzün önüne getiriyordu o albümler.
 
 Bir yanıyla da bir hafıza oluşturuyor, bilinç uyanışına vesile olmak istiyordu. 250 sayfalık 'Türkiye'nin çatıları' albümü de sektördeki bir ticari kuruluş tarafından yayımlanmasına rağmen, kültürel miras boyutunu öne çıkararak benzer bir kaygıyı taşıyor. Bünyamin Aygün'ün duyarlığı ve sanatsal değeri hayli yüksek fotoğrafları, bir 'çatılar belgeseli' kazandırıyor kültür hayatımıza.
 
 Kitabı baştan sona taradığınızda, çatının sadece evleri kaplayan bir örtü olmadığını düşünüyorsunuz. Evlerin çatısı, tıpkı şehirleri şehir yapan ve onları başkalarından ayıran diğer unsurlar; meydanlar, çeşmeler, anıtlar, sokaklar gibi bir zevki ya da zevksizliği yansıtıyor ve şehirlerin kimliği hakkında bir şeyler söylüyor.
 
Son 20-30 yıl içerisinde yaşanan hızlı ve bilinçsiz şehirleşme, özgünlüğünü yitirmiş, birbirinin aynısı şehirler ortaya çıkardı. Artık korunabilmiş az sayıda ilçe ve kimi şehirlerin şanslı semtleri dışında özgün mimariye sahip evler görme imkanına sahip değiliz. Ankara'nın Bolu'dan, Kah-ramanmaraş'ın Uşak'tan, Denizli'nin Tokat'tan farklı bir mimarisi yok.
 
Evler, caddeler, sokaklar, kapı ve pencereler ve elbette çatılar birbirinin aynısı. Bir zamanlar atadan kalma kıymetli bakır ve gümüş eşyayı alüminyum yahut plastik kaplarla değiştirdiğimiz gibi, son yıllarda taş evleri, ahşap binaları şuursuzca yıkıyor, yerine zevksiz ve kimliksiz apartmanlar dikiyoruz. Bir devir ve yüzlerce yıllık hayat tecrübesi, zevk anlayışı yerle bir olup gidiyor.
 
Bu yok oluşu, yer yer otların kapladığı oluklu kiremitlerin, kubbeli damların, ahşap pencerelerin üstünde güneşi emziren kırmızı kiremitlerin örttüğü çatılardan, hiçbir nizama ve estetiğe sığmayan kargacık burgacık evlerin beton atılıp bırakılmış damlarına bakınca bir kez daha fark ediyor ve derin bir hüzne dalıyorsunuz. Hayat değişirken her şey böyle kolayca yok edilmeli, şuursuzca harcanmalı mıydı



çatıların altında ve üstünde hayat

 Bünyamin Aygün'ün fotoğraflarında 'çatı' cansız bir dekor değil. Sanatçı, o çatıların altında insanların nefes alıp verdiğini, bazen hayatın çatıya da taştığını özellikle gösteriyor, hissettiriyor. Neler yapmaz insan çatıda çamaşır yıkayıp serer, biber, domates kurutur, kiremit aktarır, uçurtma uçurur...
 
Aygün, çatılarla birlikte bir Türkiye gezisine de çıkarıyor bizi. Bu albümü alıp inceleyen biri, aynı zamanda Türkiye'nin doğal güzelliklerini, bitki örtüsünü, mevsimlerini ve şehirlerdeki hayatın ritmini de görüyor. Amasya'da Yeşilırmak kıyısına dizilmiş evlerin masalını, Ardahan baharında çimenlere dalmış kazların ve atların yanında oynaşan çocukları, Artvin'in Maçhael Yaylası'nda yeşile değen bulutları, Söke'de bahçedeki gülleri kıskandıran kırmızı kiremitleri, Bandırma'da ahşap evleri yalayıp geçen güvercinleri, Abant'ta sisler içinde kaybolmuş gölü, Kastamonu'da beyaz bulutların altında beyaz başörtüsünü yanlara salmış gülümseyen teyzeyi, Mardin'de tarifsiz güzellikteki taş yapıların büyüsünü bozan çanak antenleri ve şžanlıurfa'da bir evin damında torununu kucağına alıp öğle uykusuna dalmış yaşlı adamı görüyor ve Anadolu'da hayatın usul usul akıp gittiğine tanık oluyorsunuz
zaman/Ali çolak


Geri Dön