Vergi iadesinde mülkiyet hakkı ihlali!
Dünya Gazetesi köşe yazarı olan Nurettin Bilici, bugünkü yazısında vergi sisteminde mülkiyet hakkı ihlalini değerlendirdi. İşte o haber...
Vergi idarelerinin, hukuka aykırı işlemleri nedeniyle ortaya çıkan zararı (ekonomik açıdan paranın fiyatı olarak tanımlanan) faiz ile telafi etmesi, hukuk devleti ilkesi gereğince bir zorunluluktur. Ayrıca Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında da idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla vergi idareleri de haksız olarak tahsil edilen vergileri mükellefe iade ederken faiz ödemek durumundadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de vergi idaresince haksız olarak tahsil edilen verginin sonrasında mükellefe faiz ödenmeksizin iade edilmesini mülkiyet hakkı ihlali olarak değerlendirmektedir.(1)
Artık bizim iç hukukumuzda da paranın Vergi İdaresi tarafından kullanılması neticesinde, para sahibinin parasından mahrum kaldığı süreyle orantılı olarak VUK m. 112/4 kapsamında faiz talep etmesi mülkiyet hakkının bir gereği olarak kabul edilmektedir. Ancak hâlâ, vergi mahkemelerinde mükellefl erin faiz taleplerinin reddedildiğine, dolayısıyla mülkiyet haklarının ihlal edildiğine tanık olmaktayız. Bunun son örneğini 16.3.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan bir kanun yararına bozma kararında gördük.(2)
Söz konusu olayda; davacı vergi mahkemesinden, muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen gelir (stopaj) vergisinin %27 oranını aşan kısmının kaldırılmasını ve fazla ödenen %8’lik kısmın yasal faiziyle birlikte geri verilmesini talep etmiştir. Vergi mahkemesi, %8’lik kısmın mükellefe iadesine karar verirken, faiz talebini reddetmiş ve karar bu haliyle kesinleşmiştir.
Yanlışlığı farkeden Danıştay Başsavcılığı İYUK m. 51 mucibince kanun yararına temyiz başvurusunda bulunmuştur. Danıştayın ilgili dairesi dosyayı yeniden incelemiş ve daha önce verilen kararın yanlış olduğunu tespit ederek hükmün kanun yararına bozulmasına karar vermiştir. (Danıştay 4. Daire Başkanlığının E. 2012/5692, K. 2016/1792 sayılı ve 25.04.2016 tarihli kararı) Yani, adalet gecikerek de olsa yanlışını düzeltmiştir. Ancak, karar “hükmün sonuçlarına etkili olmaması koşulu ile” alınmıştır. Yani “yanlışımı düzelttim ama, kusura bakma, sana hakkını vermeyeceğim, sen mülkiyet hakkının ihlal edildiğiyle kalacaksın” denmiş olmaktadır. Bu karar, adalet arayan vatandaşın aşağıdaki üç haklı sorusunu gündeme getirmektedir:
1) Kanun yararına bozma ile mükellefin hak kaybına uğradığının kabulüne karşın, kaybının giderilmemesi adil midir?
2) Danıştay 4. Dairesi’nin, 2012 yılında kendisine gelen dosyayla ilgili kararını 4 yıl sonra (2016 yılında) vermesi makul mudur? Kanun yararına bozma talebini içeren dosyaların öncelikle görüşülüp karara bağlanması gerekmez mi? Zira bu gecikme yüzünden, benzer durumda olan başka mükellefl erin hak kaybına uğraması söz konusu olmaktadır.
3) 25.04.2016 tarihinde verilen kanun yararına bozma kararı Resmi Gazete’de niçin yaklaşık 1 yıl sonra yayımlanmıştır?
(1) Bkz. 09.03.2006 gün ve 100162/02 sayılı Eko-EldaAvee v. Yunanistan kararı. (2) Bkz. 16.03.2017 tarihli ve 30009 sayılı Resmi Gazete.
Dünya