23 / 12 / 2024

12 soruda tasarrufun iptali davası!

12 soruda tasarrufun iptali davası!

ÇEBİ Hukuk & Danışmanlık Avukatı Ömer Çebi ve Stajyer Batuhan Özata, Emlakkulisi.com okurları için ''tasarrufun iptali davası'' hakkında merak edilen 12 soruyu cevapladılar...



12 soruda Tasarrufun iptali davası!

Borçlu, kural olarak haciz ve iflastan önce malları ve hakları üzerinde dilediğince tasarrufta bulunabilir. Alacaklının, alacağını alacaklıdan temin edebildiği müddetçe, borçlunun tasarrufuna müdahale etmesi mümkün değildir. Bununla birlikte yasal takibe başlanmasından önce veya sonra, borçlu tarafından alacaklıdan mal kaçırmak maksadıyla malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunulması mümkündür. Tüm bu durumlarda alacaklıyı korumak için ortaya çıkan tasarrufun İptali davasının amacı, borçlunun daha önce yapmış olduğu geçerli tasarrufi işlemler ile alacaklıdan kaçırdığı malvarlığının borçlunun mal varlığına dönmesinin sağlanması ve bu mal varlığı üzerinden alacaklıların tatmin edilmesinin sağlanmasıdır.

Tasarrufun iptali davası Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından “Borçlunun alacaklısını zarara uğratmak kastıyla mal varlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen değerlerin tasarruftan zarar gören alacaklının alacağını elde etmesi amacıyla dava açarak tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlayan bir dava, kısaca borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak için yaptığı tasarruflarını, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüzleştirmeye yönelik bir dava...” (YHGK, T. 08.10.2019, E. 2017/17-2248, K. 2019/998) olarak tanımlanmıştır. Aynı kararda bu davanın amacı “...bir alacağı ödememek için, mal varlığını azaltıcı veya artışını önleyici nitelikte, borçlu tarafından yapılan tek taraflı hukuki işlemler ve fiillerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kişilerle yaptığı tüm hukuki işlemleri, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüz sayarak işlem konusu mal veya hakkı hâlen borçluya aitmiş gibi, cebrî icra yolu ile alacaklının alacağını almasına olanak sağlamaktır.” şeklinde açıklanmıştır.

1. Tasarrufun iptali davasının tarafları kimlerdir ?

Tasarrufun iptali davasında davalı taraf en az iki gerçek ve/veya tüzel kişidir. Davalı taraf, borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan üçünü kişiler ile bunların mirasçılardır. Bunlardan başka, kötü niyet sahibi üçüncü şahıslar aleyhine de iptal davası açılabilir. Tasarrufun iptali davasında davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı söz konusudur. İptal davası iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlal etmemelidir (İİK m.282). İİK 278. maddesinde sayılan durumlar dışında, iyi niyetli olduğunu ispat eden üçüncü kişiler iptal davasının olumsuz sonuçlarından kurtulabilirler.

2. Tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için ön şartlar nelerdir ? Başkasının almış olduğu aciz vesikasına dayanarak tasarrufun iptali davası açılabilir mi?

İptal davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) 277-284 maddeleri arasında düzenlenmiştir. 

“Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 madde) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.” (Y. 17. HD., T. 16.09.2018, E. 2017/3902, K. 2018/8266)

Buna göre;

1)    davacının borçludaki alacağının gerçek olması, 
2)    borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, 
3)    iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması 
4)    borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması şartlarının birlikte sağlandığı durumlarda tasarrufun iptal davası açabilecektir.

Aciz vesikası borçlunun malvarlığında yeterli miktarın bulunmadığını belgeler. Yargıtay kararlarında aciz vesikasını dava şartı olarak re’sen gözetmektedir. Bununla birlikte Yargıtayın vermiş olduğu son tarihli güncel kararlarda geçici veya kesin aciz vesikasının yargılamanın her aşamasında dosyaya sunulmasının mümkün olduğu karara bağlanmıştır. 

“Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre; davacı vekilinin aciz belgesi sunmadığı davanın dava şartı yokluğu nedeni ile reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, İİK.nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olup, bu tür davaları elinde kat'i (İİK.nun 143.md) yada geçici (İİK.nun 105.md) aciz belgesi bulunan alacaklılar açabilir. Bu husus davanın görülebilme koşulu olup mahkemece re'sen (kendiliğinden) gözönüne alınması gerekir. Aciz belgesinin dava açılmadan dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasından ve hatta hükmün Yargıtay'ca onanmasından veya bozulmasından sonra bile sunulma olanağı vardır.” (YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2017/5425 K. 2019/10539 T. 13.11.2019)

Başka bir alacaklının aldığı aciz belgesine dayanarak veya aynı alacaklının başka bir takip neticesinde aldığı aciz belgesine dayanarak iptal davası açılması mümkün değildir. 

“Alacaklının yapılan her takip için o takip dosyasından verilmiş aciz belgesini mahkemeye sunması gerekir (...) Aciz belgesinin alacaklının yaptığı icra takibi ile ilgili olması gerekir. Bir başka alacaklının kendi alacağı ile ilgili olarak alınan aciz belgesine dayanılarak iptal davası açılamaz. Yargıtay uygulaması yerleşik olarak bu yöndedir” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/17-1791 K. 2019/498 T. 30.4.2019)

Borçlunun hukuka uygun olarak yaptığı tasarruflar kural olarak alacaklıyı ilgilendirmemektedir. Ancak borçlunun elinde, alacaklıyı tatmin edecek miktarda haczi kabil mal bulunmadığı durumlarda alacaklı kendi alacağı bakımından ilgili tasarrufu iptal ettirebilir.

3. Aciz belgesinin gerekmediği durumlar var mıdır?

Gerek kanun gerekse içtihat kararları gereği bazı durumlarda aciz belgesinin sunulması şartı aranmamıştır. Kendisine istihkak davası açılan alacaklı, karşı dava olarak iptal davası açabilecektir. Bu durumda aciz belgesi aranmaz. Örnek vermek gerekirse; eğer üçüncü kişi malın borçlu tarafından kendisine satıldığını iddia ederek alacaklıya karşı istihkak davası açarsa, alacaklı da bu satış işleminin iptali için üçüncü kişiye karşı dava açabilecektir. 

“İK'nin 277 vd. maddelerine dayalı olarak doğrudan açılan tasarrufun iptali davaları genel mahkemelerde görülür. (İİK mad.281) Ancak, üçüncü kişi hacze dayalı istihkak davası açmışsa (İİK mad.97/6-9 ) davalı takip alacaklısı geçici veya kesin aciz belgesi sunmak zorunda olmaksızın, bu davaya karşılık tasarrufun iptali davası açabilir. (İİK mad.97/17) Bu durumda, karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davası istihkak davasına bakan icra mahkemesinde incelenerek karara bağlanır.” (Y. 8. HD, E. 2016/19103 K. 2019/11400 T. 17.12.2019)

Bunun dışında 5411 sayılı Bankacılık Kanunun geçici 13. maddesine göre Fon alacaklarının tahsili hakkında tasarrufun iptali davasında da aciz belgesi aranmamaktadır. “Diğer yandan 19.10.2005 tarihinde kabul edilen ve 1.11.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 13. maddesinde kamu bankalarının da aciz belgesi olmadan tasarrufun iptali davalarını açabilecekleri geçici 16. maddesinde de bu değişikliğin makable şamil (geçmişe yürüyeceği) olacağı öngörülmüştür. Bu durumda davanın ön şartı olan geçici veya kesin aciz belgesi bulunması zorunluluğu ortadan kaldırıldığından davanın esası incelenip hüküm tesis olunmalıdır.” (17. HD, 19.7.2007, E. 2007/1079, K. 2007/2553)

Ayrıca Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun (AATUHK) gereğince açılan tasarrufun iptali davalarında da aciz belgesi aranmaz. “Dava, 6183 sayılı yasaya dayanılarak açılan tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu nedenle uyuşmazlığın 6183 sayılı yasanın 24 ila 31. maddeleri hükümleri doğrultusunda çözümlenmesi gerekir. Anılan bu maddelerde; aciz belgesi ibrazının zorunlu olduğunu bildiren bir hüküm bulunmadığından, mahkemece uyuşmazlığın esasının incelenerek bir sonuca varılması yerine “borçlu hakkında geçici ya da kati aciz vesikasının bulunmadığı”ndan bahisle “davanın reddi” doğru değildir” (17. HD, 6.5.2008, 864/2398)

4. Haciz tutanağı aciz belgesi yerine geçer mi?

Aciz belgesi kesin ve geçici olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Haciz sırasında borçlunun haczi kabil malları bulunmakla birlikte, bu malların takip konusu alacağı karşılamayacağı anlaşılırsa, bu durumu belgeleyen haciz tutanağı İİK m. 105’e göre geçici aciz vesikası niteliğindedir.

“Eş söyleyişle, haciz sırasında borçlunun bir kısım malları bulunmasına karşın, bunların takdir edilen kıymetine göre takibe konu alacağı karşılamaya yetmediği anlaşılırsa, buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi sayılır. Borçlunun haczi kabil malı bulunmadığının haciz tutanağında açıkça yazılı olması gerekir. Aksi hâlde tutanak aciz belgesi niteliği taşımaz. Kesin aciz belgesinde de olduğu gibi borçluya ayrıca aciz belgesi verilmez. Buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi hükmündedir. Alacaklıya İİK'nın 277. maddesinde yazılı hakları verir. Yani iptal davası açma hakkı verir. Geçici aciz belgesi kesin aciz belgesinden farklı olarak İİK'nın 68. maddesi anlamında borç ikrarını havi bir senet niteliğinde değildir.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2019/17-16 K. 2020/7 T. 14.1.2020)

5. Hangi hukuki işlemler iptal davasına konu olabilir, hangileri olamazlar?

Bir hukuki eylemin iptal davasına konu olabilmesi için öncelikle tasarruf olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Tasarruf işlemi bir hakkı devreden, sınırlayan, ortadan kaldıran işlemdir. “Borçlandırıcı işlemle mal veya hak borçlunun mal varlığından çıkmış olmaz. İptal davasının konusunu, borçlunun mal varlığından eksilmeye neden olan tasarrufi işlemler oluşturur.” (Y. 17. HD., E. 2009/307, K. 2009/2610, T. 22.4.2009).  Borçlunun bu tasarruflarda bulunurken mutlaka kötü niyetli olması gerekmemektedir. 

Borçlandırıcı işlemler tasarrufun iptali davasının konusu değildir. Bu sebeple alacaklı tasarrufun iptali yoluna gitmeksizin malı haczedebilir veya iflası durumunda iflas masasından malı talep edebilir. Borçlunun haczi mümkün olmayan malvarlığını elinden çıkarması halinde bu tasarrufları da iptal davasına konu olamaz. Zira bu sebeple alacaklıların zarar görmesi mümkün değildir. Tasarrufun İptali davasına konu malın haczinin mümkün olup olmadığı hususu davaya bakan mahkemece incelenerek takdir edilir.  Boşanma, evlat edinme vs. gibi doğrudan kişilik haklarına ilişkin hukuki işlemler de iptal davasının konusu olamaz.

Ayrıca davaya konu olacak tasarrufun iradi olması gerekir. Mahkeme kararı neticesinde gerçekleşen devirler ve cebri icra yolu ile yapılan satışlar iptal davasının konusı olmazlar. Ancak alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla alacak-borç ilişkisi içerisinde icra takip yapılması durumunda da tasarrufun iptâli davası açılabilecektir.

“Dosya içindeki maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde davalılar arasındaki dava konusu çekler ile bu çeklere dayalı olarak yapılan icra takiplerinin İİK 280/1 madde gereğince iptale tabi olduğu anlaşıldığından davacının takip konusu yaptığı alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak iptaline davalı 3.kişinin dava konusu icra takiplerinden yaptığı tahsilatların davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekirken mahkemece delillerin bu yönde değerlendirilmesine rağmen iptal yönünden talebin reddi isabetli görülmemiştir.” (YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2013/17392 K. 2014/9848 T. 24.6.2014)

Mahkemenin tasarrufu neticesi mal varlığında oluşan değişimlere karşı da şartları gerçekleştiği takdirde HMK m. 375’te düzenlenen yargılamanın yenilenmesi yoluna  başvurulabilir. 

6. İptal davasına konu olan tasarruflar nelerdir?

İİK m. 277’de “İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir.” denmektedir. Bu maddelerde iptal davasına konu olacak tasarruflar;

●    İvazsız tasarruflar (m. 278)
●    Aciz hâlinde yapılan tasarruflar (m. 279)
●    Zarar verme kastından dolayı iptal (m. 280)
olarak düzenlenmiştir.  

7. İİK m. 278’de düzenlenen ivazsız tasarruflar nelerdir?

İvazsız tasarruflardan anlaşılması gereken lehine tasarruf yapılan kişinin karşılıksız olarak zenginleştiği tek taraflı işlemlerdir. Bu husus İİK m. 278’de aynen şu şekilde ifade edilmiştir:

“Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır. Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.”

Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da alışılmış hediyelerin iptale konu olmayacağıdır. Düğün, nişan, bayram, doğum günü gibi etkinlikler çerçevesinde verilmiş mutat/makul hediyeler iptal davasına konu olmaz.

Kanun koyucu bazı hukuki işlemleri, bağışlama veya ivazlı olsa dahi ivazsız olarak değerlendirmiştir (İİK m.278). Bunlar;

●    Karı ve koca ile usul ve füru, sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
●    Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,
●    Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma aktidir.

Bu şartlar incelenirken iyi niyetli olup olmamanın bir önemi yoktur. 

“Borçludan satın alan ile borçlu arasında İİK'nın 278. maddesinde gösterilen nedenlerin varlığı hâlinde, satın alan kişinin iyi niyetine bakılmaksızın aralarındaki tasarrufun iptaline karar verilir.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/17-2248 K. 2019/998 T. 8.10.2019)
 
Burada “pek aşağı bir fiyat” şeklindeki ifadeden ne anlaşılması gerekeceği tartışmaya açılabilir. Bu konuda Yargıtay içtihatlarında malın satış tarihinde borçlu aleyhine edimler arasında en az bir misli fark bulunması gerekir denilmektedir. “İİK 278/3-2 maddesinde 'yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler' bağışlama gibi sayılmış ve bu tasarrufların iyiniyet koşulu aranmaksızın iptale tabi olduğu kabul edilmiştir. Tasarrufun bu bent gereğince iptal edilebilmesi için malın satış tarihindeki gerçek değeri ile satış bedeli arasında aşırı oransızlık bulunması gerekir. Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre edimler arasında aşırı bir oransızlıktan sözedebilmek için malın satış tarihinde borçlu aleyhine edimler arasında en az bir misli fark bulunması gerekir. Satılan taşınmaz üzerinde ipotek ve haciz kayıtları varsa alıcı taşınmazı bu kayıtlarla yükümlü olarak satın almış olacağından satışın bunların tamamı üzerinden yapıldığı kabul edilir. Bu sebeple oransızlık belirlenmesinde tapu kaydındaki ipotek ve haciz miktarlarının da gözönünde tutulması gerekir. Bunun dışında davalı 3.kişi tapudaki satış bedeli dışında ödeme yaptığı iddiasında ise bu iddiasını ispatlaması halinde tapu dışı yapılan ödemenin de göz önüne alınması gereklidir.” (YARGITAY 17. HD., T. 24.02.2014, E. 2014/1621, K. 2014/2409) 

8. İİK 279. madde başlığında yer alan “Aciz hali” ne demektir ve bu halde yapılan tasarruflar nelerdir?

Maddenin lafzı aciz halinden bahsetse de burada söz edilmekte olan mehaz İsviçre Kanununa paralel olarak borca batıklık halidir. Uygulamada da bu madde borca batık olma hâli için kullanılmaktadır. Yargıtay Hukuk genel Kurulu 2019 yılındaki bir kararında “...borçlunun borca batık olduğu sırada yaptığı tasarruflarla ilgili İİK'nın 279. maddesinde gösteren nedenlerin varlığı araştırılır.” (YHGK, T. 08.10.2019, E. 2017/17-2248, K. 2019/998) demiştir. Borca batıklık ise, borçlunun borcunun mevcudundan ve alacaklarından fazla olduğu hallerdir, malvarlığının borcuna yetmemesidir. Bu madde kapsamında sayılan tasarruflar;

●    Borçlunun teminat göstermeyi daha önce taahhüt etmediği halde, borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler,
●    Para ve alışılmış ödeme araçları dışında farklı yollarla yapılan ödemeler,
●    Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler,
●    Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhlerdir.

Yukarıda sayılan durumların hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından önceki bir sene içinde yapılması gerekmektedir. Daha eski tasarruflar bu maddenin konusu olmazlar. Kanun koyucu bunun yanı sıra borçluyla tasarruf işlemini yapan üçüncü kişiye kurtuluş beyyinesi tanımıştır. Buna göre bu tasarruflardan istifade eden üçüncü kişi borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini yaklaşık ispat ölçüsünde ispat ederse iptal davası dinlenmez (İİK m. 279 son fıkra).

“İİK 279/1 hükmüne göre İİK 105 kapsamında geçici aciz aciz vesikası hükmünde kabul edilen haciz tutanaklarının 20.03.2012 tarihli olmasına, dava konusu tasarrufunda İİK 279 da bahsi geçen 1 yıllık süre dolmadan 17.08.2011 de yapılmış olmasına, davalıların dava konusu bu ipotek tesisi ile tapuya şerh edilmiş, ipotek taahhüd belgesi düzenlendiğinin de ispat edilememiş olmasına, bunun aksinin iddia ve ispat edilmediğinin de anlaşılmış olmasına göre ve İK'nun 280/1 maddesine göre davalı ... Metal'in davalı borçlu ile aynı sektörde faaliyet gösterdiği, aralarında geçmişten gelen ticari ilişki bulunduğunun taraflarında kabulünde olduğu, dosyadan dinlenen tanık beyanlarına göre davalıların faaliyet gösterdiği sektörün küçük bir sektör olduğu, davalıların birbirini tanıdığının beyan edilmesine göre, davalı üçüncü kişi olan ... Metal'in davalı borçlunun mali durumu ve alacaklılarını ızrar kastını bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olup olmadığı hususu değerlendirilmeksizin, ve mahkemece İİK 277,279,280, 283 hükümleri irdelenmeksizin eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” (YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2016/4452 K. 2019/9821 T. 23.10.2019)

9. İİK 280. maddede yer alan zarar verme kastından dolayı iptal davasının şartları nelerdir?

İİK m. 280’de düzenlenen zarar verme kastından dolayı iptal davası açılabilmesi için;

●    İptal davasına konu olacak tasarrufun gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalı,
●    Borçlu borca batık olmalı,
●    Borçlunun alacaklıya zarar verme kastı olmalı,
●    Borçlunun mali durumunun ve zarar verme kastının üçüncü kişi tarafından bilindiği veya bilinmesi gerekmelidir.

Üçüncü kişilerin, borçlunun mali durumu ve kastını bilmesi için açık emarelerin olması yeterlidir. Burada üçüncü kişi bir başka üçüncü kişiyle tasarruf işlemi gerçekleştirirse, bu kişinin de mevcut kastının bilinmesi gerekmektedir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019 yılında verdiği bir kararında “Dördüncü kişi konumundaki davalı ... yönünden yapılan satışta, satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen satış tarihindeki rayiç bedel arasında önemli bir fark bulunmayıp, 4. kişinin kötü niyetinin ispatlanmış olması gerekir. Davalı ... yönünden (İİK. 282. maddesi hükmüne göre kötü niyetli üçünçü kişi) İİK. 280/3 maddesinin uygulama yeri yoktur. Davalı 4. kişi ...'nun kötü niyeti ispatlanamadığından, davalı ... yönünden davanın reddi; davalı ... yönünden ise davanın tazminata dönüştüğü kabul edilerek İİK'nun 283. maddesi gereğince,davalı ...'nun, dava konusu 679 parsel numaralı taşınmazı elinden çıkardığı 20.09.2006 tarihindeki değeri oranında alacakla sınırlı olarak tazminatla sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetli değildir.” (YARGITAY 17. HD., E. 2017/109 K. 2019/11038 T. 25.11.2019) şeklinde hüküm kurmuştur.

İİK m. 280/2’de Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, üst veya altsoyu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve kayın hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun yukarıda belirtilen mâli durum ve kastı bildiğinin kabul edileceği söylenmiştir. Ancak bu tasarruflardan istifade eden hısım borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat ederse iptal davası dinlenmez (İİK m.280/f.2 son cümle).

“Somut olayda, davalı borçlu ... Grup firma yetkilisi ile davalı ... 'ın kardeşi olduğu, davalı üçüncü kişinin davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişilerden olduğunun anlaşılmasına göre davalıların davada haksız olduklarının sabit olduğu, yargılama giderinden müştereken ve müteselsilen sorumlu olmaları gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi de isabetli değildir.” (YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2018/3028 K. 2019/11823 T. 11.12.2019)

Kanun koyucu tarafından kabul edilen bir başka karine ise, bir ticari işletmenin veya iş yerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya önemli bir kısmını iktisap ettikten sonra o işyerini fiilen de devralarak işletmeye başlayan kişinin, borçlunun zarar verme kastını bildiği kabul edilir.  Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir.

“Davacının alacağının 12.04.2013 tanzim tarihli 90.000,00 TL bedelli bono olduğu, davalı borçlu hakkında icra takibine geçildiği ve takibin kesinleştiği, alacağın gerçek olduğu, iptali istenen tasarrufların takip konusu alacaklardan sonra yapıldığı ve davanın süresinde açıldığı anlaşıldığından dava ön koşulları gerçekleşmiştir. Davalı borçluların 7 adet parseli üzerinde otel ve müştemilatları ile noter kanalı ile diğer davalı şirkete devrettiği, hisse satış tarihlerinin aynı gün ve birbirini takip eden yevmiyelerle aynı noterden yapıldığı hususları birlikte değerledirildiğinde; mal kaçırma kasdının yanında tüm parsellerin devredilmesi sebebi ile kıyasen uygulanacak olan ve İİK. 280/son maddesi hükmüne göre tasarrufların iptale tabi olduğunun anlaşılmasına göre davanın kabulüne karar vermek gerekirken yazılı gerekçelerle şekilde reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2016/12327 K. 2019/3706 T. 27.3.2019)

Mahkeme 278, 279 ve 280. maddelerde belirtilen sebepleri ve bunlarla sınırlı olmama üzere bunların dışında başkaca sebepleri re’sen takdir eder ve uygular. “Borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarrufları, üç grup altında ve İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar, sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bırakmıştır (İİK.md.281. Bu yasal nedenle de, davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280.maddelerden birine dayanılmış olsa dahi, mahkeme bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir (Y.H.G.K.25.11.1987 Tarih, ... Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı). Genelde denilebilir ki, borçlunun iptal edilebilecek tasarrufları, alacaklılarından mal kaçırılmasına yönelik olarak yapılan ivazsız veya aciz halinde yapılan tasarruflar ile alacaklılarına zarar verme kastıyla yapılan tasarruflardır.” (YARGITAY 17. HD., E. 2016/20021, K. 2019/6290 T. 16.05.2019)

10. Tasarrufun iptali davasının sonuçları nelerdir?

Tasarrufun iptali davası neticesinde alacaklı, tasarrufa konu olan mal varlığının cebri icra yolu ile haczi ve satışı talebinde bulunabilir. Tasarrufun iptali davasına konu mal varlığının üçüncü kişinin de elinden çıktığı durumlarda ise üçüncü kişinin söz konusu mal oranında alacaklıya tazminat ödemesi gerekir. Yani üçüncü kişi de borçlu gibi elinden çıkardığı tarihteki malın değeri ile sınırlı olmak üzere tüm mal varlığı ile borçtan sorumlu olmaktadır. 

“Dava konusu mal lehine tasarruf yapılmış olan üçüncü kişinin elinde ise iptal davasının konusu o mal veya hak üzerinde cebri icraya devam edilmesi, lehine tasarruf yapılan kişi malı elinden çıkarmış ise o zaman davanın konusu üçüncü kişinin o malın değeri oranında tazminata mahkum edilmesi gerekir.” (YARGITAY 17. HD., E. 2016/15030, K. 2019/3914, T. 01.04.2019). 

Bu durumda, yeni bir icra dosyası açılmasına gerek olmaksızın, mevcut icra dosyasına ilamın ibraz edilmesi suretiyle sanki 3. kişi takibin asıl borçlusuymuş gibi tüm malları haczedilerek işlem yapılır. 

“Borçlu icra mahkemesine başvurusunda, sair talepleriyle birlikte dayanak ilama konu .... İcra Müdürlüğünün 2013/28988 E. sayılı dosyasında borçlu ... hakkında başlatılan takipte tarafına icra emri gönderilerek takibe devam edilmesi gerekirken, tasarrufun iptali hükmüne dayalı olarak ... 8. İcra Müdürlüğünün 2016/5085 E. sayılı dosyası ile hakkında ayrı takip başlatıldığını beyanla mükerrer takibin iptali talebinde bulunduğu (...) Tasarrufun iptali davası yukarıda belirtilen İİK'nun 283/2. maddesi gereğince bedele dönüşmüş olup, aynı icra takip dosyası üzerinden infazının istenmesi mümkündür. Bu durumda, ilam doğrultusunda şikayetçi borçluya .... İcra Müdürlüğünün 2013/28988 E. Sayılı takip dosyasından icra emri tebliğ edilmesi gerekmektedir. O halde mahkemece, şikayetinin kabulüyle takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” (YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2018/4862 K. 2018/14117 T. 25.12.2018)

11. Tasarrufun iptali davası sonucunda tasarrufu iptal edilen malvarlığı değerinden borçludan alacaklı olan başkaca alacalılar da yararlanabilirler mi?

İptal davasının bir diğer özelliği ise aynî değil, şahsi nitelikte olmasıdır. Bunun neticesi iptale konu söz konusu mal varlığı değerinden davacı alacaklının öncelikle alacağını alma hakkının olmasıdır.

“İİK'nın 277 vd. maddelerinde yer alan iptal davası ayni bir dava olmayıp şahsi bir davadır ve davayı kazanan alacaklıya iptal edilen tasarruftan öncelikle alacağını alma hakkı verir. Tasarrufun iptali davası açan alacaklının iptal ettirdiği tasarruf miktarınca dava açmayan alacaklılara göre önceliği vardır. İş bu iptali istenen sıra cetvelinde paylaşıma konu taşınmaza ilişkin tasarrufu iptal ettiren davacı alacaklının öncelik hakkı olduğundan kararın bozulması gerekirken onanması doğru görülmemiş, Dairemizin 12.02.2019 tarihli, 2016/2120 Esas, 2019/406 Karar sayılı onama kararının kaldırılarak yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.” (YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2019/1715 K. 2020/733 T. 6.2.2020)

Tasarrufun iptali kararının infazı için, kesinleşmesine gerek yoktur. Tasarrufun iptali kararı kesinleşmeden kararın icra dosyasına ibraz edilmesi suretiyle dava konusu malın haczinin ve satışının istenmesi mümkündür. Satışın gerçekleşmesinden sonra icra veznesindeki para çekilebilir.

12. Tasarrufun iptali davasında görevli mahkeme hangisidir, yargılama usulü nedir, ihtiyati haciz yoluna başvurulabilir mi?

Tasarrufun iptali davasında görevli mahkeme genel yetkili mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesidir. İptale konu olacak tasarruf işlemi ticari bir ilişkiden kaynaklanıyor gözükse de dava Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmalıdır. 

“Davada alacaklı ve borçlu olan şirketler arasında ticari bir alım satım ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak davaya konu edilen taraflar arasındaki bu alım satım ilişkisi değil, davalı şirket ile diğer davalı 3. kişi arasındaki muvazaalı olduğu ve iptali istenilen işlemdir. Özellikle vurgulandığı gibi tasarrufun iptali davasında ya da somut olayda olduğu gibi TBK'nın 19. maddesi gereğince ve İİK'nın kıyasen uygulanması istemli olarak açılan davalarda alacaklı ile borçlu taraflar arasındaki ticari nitelikteki alım satım ya da banka alacağını oluşturan ticari ya da genel kredi sözleşmeleri görevin belirlenmesinde dikkate alınamayacaktır. Ne tasarrufun iptali davası, ne de TBK m. 19 gereğince İİK'nin 283. Maddesinin kıyasen uygulanması istemli muvazaa davası TTK'nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğine haiz olduğundan 6100 sayılı HMK'nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görev alanında kalmaktadır.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2014/17-2389 K. 2016/129 T. 10.2.2016)

Mahkeme, iptal davalarını basit yargılama usulü ile görüp hükme bağlar (İİK m.281). 

Hakim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir ve tayin olunur (İİK m.281). Mahkemenin ihtiyati tedbire hükmettiği durumlarda ihtiyati tedbir ihtiyati haciz niteliğinde kabul edilecektir.

“İhtiyati haciz talebinin kabulü için tüm dava şartlarının gerçekleşmesine de gerek bulunmamaktadır. Tasarrufun iptali davalarında amaç dava konusu edilen tasarrufun, davacı alacaklının alacağı nisbetinde iptali ile cebri icra yetkisi vermek suretiyle alacaklıya alacağını tahsil imkanı sağlamaktır. Bu nedenle bu davalar ayni değil, şahsi nitelikte davalar olup, İİK'nın 281/2 maddesi birinci cümlesindeki özel düzenlemeye göre, talep halinde mahkemece dava konusu mal üzerinde ihtiyati haciz kararı verilebilir. Bu bir ihtiyati tedbir değil ihtiyati haciz kararı olduğu için dava konusunun aynının ihtilaflı olmasına da gerek yoktur. Tasarrufun iptali davalarında uygulanacak olan ihtiyati haciz müessesesi, davacının alacağına kavuşması açısından getirilmiş olup istikrar kazanan Yargıtay uygulamasında da verilmiş olan ihtiyati tedbirlerin, “ihtiyati haciz mahiyetinde” olduğu kabul edilmektedir. Somut olayda ... Tapu Müdürlüğünce uygulanan "ihtiyati haciz şerhi", Yargıtay.... Hukuk Dairesi'nin ve Yargıtayın istikrar kazanan uygulamalarıyla da uygunluk içerisindedir. (Yargıtay.... H.D. 18.04.2017 tarih, 2016/12805E. - 2017/4171K. ve Yargıtay.... H.D. 17.06.2013 tarih, 2013/7541E. - 2013/9171K. ) Özetle; mahkemece verilen ihtiyati haciz kararı, tasarrufun iptali davasının kabulü neticesinde kesin hacze dönüşecek olmakla, verilen ilamın davacı alacaklı tarafından icra dosyasına ibrazı ile cebri icra işlemine devam edilebileceği hususu açıktır. Mahkemece ihtiyati haciz yerine, "ihtiyati tedbir mahiyetinde ihtiyati haciz kararı" verilmesi durumunda dahi verilen kararın "ihtiyati haciz kararı" olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.” (YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ E. 2019/5737 K. 2019/7603 T. 18.12.2019)

Üçüncü kişinin de malı bir başkasına devrettiği durumda şayet üçüncü kişinin İİK madde 283 kapsamında tazminat sorumluluğuna gidilecekse, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilmesi mümkün değildir (İİK m.281). 

“Dava, İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Aynı Yasanın 281/2 maddesi “ hakim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez” hükmünü içermektedir. Davacı vekili dava dilekçesinde davalılardan ... aleyhinde takip yapıldığını, borçlunun borcuna yetecek haczi kabil malvarlığının bulunmadığını, dava konusu taşınmazın alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla davalı 3.kişi ...'a satıldığını, onun da 4.kişi konumunda olan dava dışı şahsa sattığını öne sürerek tasarrufun iptali ile taşınmazın davalı 3.kişi tarafından elden çıkartılmış olması nedeniyle davalı 3.kişi Dürrin'in taşınmazın elden çıkarıldığı tarihteki bedelinden sorumlu tutulmasını istemiş, böylece davasını bedele dönüştürmüştür. Bu durumda; mahkemece, dava konusu takip dosyasındaki alacak miktarının tahsili amacıyla ve uygun görülecek teminat karşılığı davalı üçüncü kişi ...'ın menkul ve gayrimenkulleri ile 3.kişilerdeki hak ve alacaklarına İİK 281/2 madde gereğince ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesi gerekirken..” (YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2017/2674 K. 2018/11572 T. 3.12.2018)

Tüm bu süreçlerde hak kaybına uğramamak adına bir avukattan hukuki destek alınması tarafların menfaatine olacaktır. Çebi Hukuk & Danışmanlık olarak müvekkillerimizin haklarını korumaya devam edeceğiz.

Saygılarımızla,
ÇEBİ Hukuk & Danışmanlık 

Av. Ömer ÇEBİ
Stj Av. Batuhan ÖZATA


Geri Dön