23 / 12 / 2024

Doğan Hasol: Deprem, geliyorum Der!

Doğan Hasol: Deprem, geliyorum Der!

Düzce ve Kocaeli depremlerinden sonra, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deyişi dillere pelesenk olmuştu...



Düzce ve Kocaeli depremlerinden sonra, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deyişi dillere pelesenk olmuştu. Van’da her şeyin yine eskisi gibi olduğu görüldü. Türkiye için depremler sürpriz değil, periyodik olarak tekrarlanıyor. Uzmanlar, “geliyor!” diye sürekli bağırıyorlar. Kısacası deprem, “geliyorum” diyor. Daha ne desin

Erçis ve Van depremleri yine felaket getirdi. Binalar yıkıldı; ölenler, yaralananlar oldu. Yakınlarını yitirenler, evsiz-barksız kalanlar ve Van’dan kaçış...

Medya suçluyu buluverdi. Tıpkı Kocaeli ve Düzce depremlerinde olduğu gibi, bütün olup bitenlerin sorumlusu yine “hırsız müteahhit”ti. Ülkeyi yönetenler de medyadan geri kalmayarak inciler döktürdüler. Yabancıların yardım önerileri günlerce yanıtsız bırakıldı. Bir bakan, bunun gücümüzü sınama(!) gerekçesiyle yapıldığını açıkladı. Sınama iyi sonuç vermemiş olacak ki, dış yardımları lütfen kabul ettik. Van’ın yarısı göç etti; depremzedeler hâlâ çaresiz durumda.

1999’da meydana gelen yıkıcı Kocaeli ve Düzce depremlerinden hemen sonra yürürlüğe giren bir yasa ile, depremin yol açtığı ekonomik kayıpları gidermek amacıyla ek vergiler getirilmişti. Ayrıca Özel İletişim ve Özel İşlem Vergisi adı altında iki yeni vergi uygulamaya sokulmuştu. Geçici olarak salınan bu vergiler sonradan kalıcı hale gelmişti. Şimdi yeni depremlerin ardından konu biraz didiklenince, vergilerin amaca uygun kullanılmadığı ortaya çıktı. Maliye Bakanı Şimşek yaptığı açıklamada, alınan vergilerin sağlığa, duble yollara, demiryollarına, havayollarına, çiftçiye ve eğitime harcandığını belirtti.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da toplanan vergilerin 2001 ekonomik krizinde harcandığını söyledi. Ancak ne var ki 2001’den bu yana on yıl geçti ve o tarihten bu yana hâlâ toplanan vergiler yine depreme harcanmadı.

Sürekli deprem tehdidi altında bulunan bir ülkenin insanları olarak, aradan geçen 12 yılda ne yaptık Bunun yanıtının hiç de tatmin edici olmadığını hepimiz biliyoruz. Zaten her deprem sonrasında yaşanan olaylar da, sayın bakanların son açıklamaları da bunu doğruluyor. Biz deprem oldukça depremi hatırlıyoruz. Özetle geçen 12 yıl içinde gerekenler yapılmamış, toplanan para başka yerlere harcanmış.

İstanbul için

Ufuktaki en büyük tehlike İstanbul için. İstanbul’un yakın gelecekte bir depremle sarsılması olasılığı çok yüksek. Uzmanlar bunu haykırıyorlar.

İstanbul ülkemiz ekonomisinin can damarı konumunda. Kestirme deyişle, İstanbul yıkılırsa ülke çöker. Ayrıca çok kalabalık ve sıkışık bir azman kentten söz ediyoruz. Sırf bu nedenle bile can ve mal kaybının çok büyük boyutlarda olacağını söylemek karamsarlık sayılmamalı. Bu durumda bir an önce dikkatlerin İstanbul üzerinde yoğunlaştırılması gerekir. Bu öncelik kuşkusuz, başka şehirlerimizin göz ardı edilmesi anlamına gelmez.

Yapılması gerekenler / öneriler

Boş lafların geçerliliği kalmadı artık. Şimdi bir an önce işe koyulmak zamanıdır.

• İlk yapılması gereken, riskli çürük binaların saptanması ve deprem haritalarının oluşturulmasıdır. Çürük, tehlike arz eden yapılar bir an önce boşaltılmalı ve oralarda yaşayanların iskânı devlet desteğiyle sağlanmalıdır. Güçlendirilebilecek olan yapıların dışındakiler derhal yıkılmalıdır.

• Çürük yapılar, yalnızca kaçak yapılardan ibaret değildir. Ruhsatlı yapılar içinde de çürük olanlar vardır. Depremde hasar gören kamu yapıları bunun kanıtıdır.

• Proje yaptırma işi ciddiye alınmalı, mimarlık ve mühendisliğe gereken önem yapımın her aşamasında verilmelidir.

• Yapı denetim sistemi ıslah edilmeye muhtaçtır. Düzeltilerek yaygınlaştırılmalıdır.

• Mesleki sorumluluk sigortası meslek adamları için zorunlu kılınmalıdır.

• Mimarlık ve mühendislikte yetkinlik (akreditasyon) düzeni AB normlarında kurulmalıdır.

• Mimarlık ve mühendislik okullarının akreditasyon sistemi kurulup işletilmelidir.

• İnşaat müteahhitliği başıboşluktan kurtarılmalıdır.

• Kamu İhale Düzeni ciddi bir şekilde ele alınmalıdır. Kamu yapılarının uğradığı hasarların çarpık kamu ihale düzeninden kaynaklandığı açıktır.

• Başta “azman kent” İstanbul olmak üzere, büyük şehirleri daha da büyütmekten, nüfuslarını arttırmaktan, kent merkezlerini daha da yoğunlaştırıcı girişimlerden kaçınılmalıdır.

• Yoğun yerleşmeli bölgelerde deprem sonrasında sığınılabilecek yeşil alanlar yaratılmalıdır.

• Kentsel dönüşüm projeleri bilimsel şehircilik ilkeleri kapsamında ele alınmalı, ranta dönüşüm projeleri haline gelmemelidir.

• Deprem sonrasına yönelik planlama, organizasyon ve eğitim çalışmaları mahalleler bazında, o yörede yaşayanları kapsayacak şekilde başlatılmalıdır.

• Depreme ilişkin olarak hükümetçe çıkarılması tasarlanan yasanın bir “Olağanüstü Hal (OHAL)” yasasına dönüştürülmemesi için özen gösterilmeli; yasa hazırlanırken “Yaptım oldu, yıktım oldu” anlayışından kaçınılmalıdır.

Aslında burada sıraladıklarımız, deprem riski olmasa da zaten şehircilik, mimarlık ve mühendislik mesleklerinin doğru uygulanması adına yapılması gerekenlerdir.

Düzce ve Kocaeli depremlerinden sonra, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deyişi dillere pelesenk olmuştu. Van’da her şeyin yine eskisi gibi olduğu görüldü. Türkiye için depremler sürpriz değil, periyodik olarak tekrarlanıyor. Uzmanlar, “geliyor!” diye sürekli bağırıyorlar. Kısacası deprem, “geliyorum” diyor. Daha ne desin

İstanbul için zaman daralıyor. Artık, yıllar değil, günler önemli. Ülkeyi yönetenlerin ve bütün ilgililerin her akşam kendilerini sorgulamaları gerekiyor, “Depreme karşı bugün ne yaptım” diye.

Doğan Hasol/Cumhuriyet

 


Geri Dön