İnşaat gücünü sanayinin gelişmesiyle koruyabilir!
Gayrimenkul gelirlerinden kamunun pay almasına ilişkin bir soru üzerine Başbakan Ahmet Davutoğlu "İnşaat sektörü ancak ve ancak imalat sanayinin gelişmesiyle kendi gücünü koruyabilir" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Rusya kaynaklı gelişmeler karşısında Türkiye'nin durumu ile ilgili, "Hiçbir konuda ekonomi yönetimimiz, hükümetimiz bir panik halinde ya da var olan dengeleri etkileyecek bir yola girmemiştir, girmeyecektir" dedi.
Davutoğlu, ''Güçlü ve Dengeli Büyüme için Yapısal Dönüşüm'' başlığıyla Onuncu Kalkınma Planı kapsamında öncelikli dönüşüm programlarına ilişkin düzenlediği ikinci basın toplantısında gazetecilerin soruları yanıtladı.
Rusya kaynaklı çalkantıların uzun sürmesi durumunda reel sektöre yönelik herhangi bir adım atılıp atılmayacağının sorulması üzerine Davutoğlu, dünya ekonomisinde kırılganlığın devam ettiğini söyledi.
Bununla ilgili konuların G20 Zirvesi'nde ayrıntılı şekilde konuşulduğunu ifade eden Davutoğlu, G20 dönüşünde de olası riskleri değerlendirdiklerini kaydetti.
Davutoğlu, bu tür durumlarda önemli olan şeyin, ekonominin, ekonomik istikrarda kalıcılığı temin edecek şekilde genel dengelerini muhafaza etmek ve herhangi bir kriz işareti görüldüğünde ön alıcı biçimde bu krize karşı tedbir almak, kriz yaygınlaşıp, yoğunlaştığı zaman alınabilecek ek tedbirleri planlamak ve normalleşme süreci döneminde de ülkenin ekonomik dengelerinin kriz sonrası döneme hazırlanmasını sağlamak olduğunu dile getirdi.
Rusya'daki çalkantının ardından Ruble'nin bir günde yüzde 12, ertesi gün yüzde 10 değer kaybettiğini anımsatan Davutoğlu, Rusya gibi bir ülkedeki böylesi bir dalgalanmanın bütün dünya ekonomilerini etkilediğini belirtti.
"Etkin politika aracı geliştirdik"
Türkiye'de de doların TL karşısında yüzde 3 değer kazandığına dikkati çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Ama Türkiye ekonomisi, başka ekonomilerle kıyas edildiğinde, finansal sisteminin sağlam yapısı dolayısıyla herhangi bir şok etkisi yaşamadan bunu atlatabildi. Neden? Çünkü Başbakan Yardımcımızla (Ali Babacan), Merkez Bankamızla, ilgili bakanlarımızla... Alınabilecek tedbirleri gözden geçirdik. İlk tedbirlerden biri olarak da üçlü protokolün devreye sokularak enerji ödemelerinin Merkez Bankası ve Hazine'nin sağladığı kaynak üzerinden yapılmasıyla genel dengeleri etkilemeyen ama etkin bir politika aracı geliştirdik."
Daha sonra TL'nin dolar karşısında belli bir dengeye oturduğunu anlatan Davutoğlu, bu durumun hem kısa süreli ani şoklar karşısında Türkiye'nin finansal sisteminin gücünü hem ekonomi yönetiminin hemen tedbir alabileceğini hem de normalleşme dönemine geçiş aşamasında kontrollü bir geçişin sağlanabileceğini ortaya koyduğunu dile getiren Davutoğlu, bu anlamda bir sıkıntı görmediklerini söyledi.
Olabilecek değişimlerin modelleme çalışmalarını Kalkınma Bakanlığının yaptığını belirten Davutoğlu, "Fakat reel sektörle ilgili... Reel sektörün dış borcu zaten uzun vadeli. Burada kısa dönemde herhangi bir risk görmüyoruz" dedi.
"Türk ekonomisinin sağlamlığı konusunda tereddüt olmamalı"
Reel sektörün dış borcunun milli gelire oranının yüzde 15,7 gibi makul bir düzeyde bulunduğunun altını çizen Davutoğlu, borcun yüzde 80'den fazlasının orta ve uzun vadeli olduğunu, dolayısıyla kısa vadeli krizler sonucu ortaya çıkacak şoklardan hemen etkilenecek bir yapıda olmadığını kaydetti.
Bu açıdan bakıldığında herhangi bir risk görmediklerini vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Belli krizlere dönük olarak söz konusu olabilecek önemli politika araçları var. Gerektiğinde her türlü tedbiri alırız. Şundan kamuoyumuzun, iş dünyamızın, piyasalarımızın emin olması gerekir. Hiçbir konuda ekonomi yönetimimiz, hükümetimiz bir panik halinde ya da var olan dengeleri etkileyecek bir yola girmemiştir, girmeyecektir. Elimizdeki, dayandığımız istikrarın ve kriz karşısında dayanıklılığımızı sağlayacak unsurların gücünü biliyoruz. Bunlardan hangisini ne zaman kullanacağımıza dair yaptığımız çalışmalar var.
Hiçbir kesimin, herhangi bir şekilde, bir tereddüt yaşamasını gerektirecek bir durum yok. Uluslararası piyasaların Türkiye ekonomisine güveni tam. Devletin açık döviz pozisyonu yok. Aksine döviz fazlası var. Dolayısıyla herhangi bir şekilde telaş gerektirecek bir durum olmamıştır, önümüzdeki dönemde de olacağını kimse beklememelidir. Bankaların da net döviz pozisyonu açığı yok. Hanehalkının altın, döviz fazlası var, yaklaşık 190 milyar. Dolayısıyla elimizdeki kaynaklar, verilerle krizin getirebileceği şoklar karşılaştırıldığında, büyük bir güven içinde söylüyorum. Elimizdeki kaynaklar, döviz rezervimiz ve diğer kaynaklar kullanabileceğimiz finansal ve mali araçlar son derece sağlamdır. Türk ekonomisinin sağlamlığı ve krizlere dayanıklılığı konusunda herhangi bir tereddüt söz konusu olmamalıdır."
"Kendimizden eminiz"
Dünya ekonomisinin Rusya kaynaklı yaşadığı türbülansta Türk ekonomisinin dengeyi ne kadar kısa sürede bulabildiğinin açık olduğunu belirten Davutoğlu, şu anki en temel hedeflerinin petrol fiyatlarındaki düşüşten gelebilecek karı ve olumlu unsurları maksimize, emtia üretici ülkeler üzerindeki olumsuz finansal etkiler nedeniyle dolaylı olarak ülkeye gelebilecek riskleri ise minimize etmek olduğunu ifade etti.
Söz konusu doğrudan ve dolaylı etkiler üzerine de değerlendirmelerde bulunan Davutoğlu, petrol fiyatları düştüğünde girdi maliyetleri ve cari açıkta düşüş, ihracat potansiyelinde de artış yaşandığına dikkati çekti.
Fiyatların düşmesinin Rusya gibi ülkelerde yarattığı finansal sıkıntıların ise dolaylı etkide bulunduğunu kaydeden Davutoğlu, "Bu dolaylı etkiler konusunda aşılıyız. Kimse, hiçbir şekilde bu anlamda ekonomimizden olumsuz bir gelişme beklememelidir. Kendimizden eminiz. Ekonomimizden, finansal istikrarımızdan eminiz" diye konuştu.
Bütün piyasaların sağlam bir yaklaşım içinde olması gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, finans ve reel sektörde hiçbir balon etkisi yapacak bir şişkinlik olmadığını vurguladı.
Davutoğlu, şöyle dedi:
"Her şey bizde reel, makroekonomik temeller sağlam, kamu mali dengeleri açık. Bu konularda kimsenin tereddüdü olmamalıdır. Kendimizden emin yolumuza devam ediyoruz. Genel dengeleri ilgilendiren ek tedbir almaya ihtiyaç hissetmiyoruz. Son derece sağlam bir zeminde bütün bu muhtemel riskleri göğüslemeye hazırız."
"İnşaat sektörü ancak ve ancak imalat sanayinin gelişmesiyle kendi gücünü koruyabilir"
Gayrimenkul gelirlerinden kamunun pay almasına ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, Türkiye gibi kalkınan ekonomilerde inşaat sektörünün lokomotif sektörler arasında yer aldığını söyledi.
Nüfus arttığı, konut ihtiyacının bulunduğu, ekonominin büyüdüğü ve her alanda altyapının değişim ve dönüşümüne ihtiyaç olduğu ortamda inşaat sektörünün kapasitesinin ve teknolojik gücünün arttırılmasının gerektiğini dile getiren Davutoğlu, Türkiye'de inşaat sektörünün bu anlamda devrim yaşadığını kaydetti.
Bu açıdan gelecek dönemde kentlerin tarihi dokularını daha da koruyarak gelişmelerini sağlamak ve 1950'li yıllardan bu yana yanlış kentleşme politikalarıyla güzelliğini kaybeden kentlerin yerine hem statik yapısı sağlam hem de estetik görünümü Türkiye'nin şehir kültürüne uygun yeni kentsel dönüşüm projelerinin hayata geçirilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, bunun için de güçlü bir inşaat sektörüne ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi.
Davutoğlu, kimsenin buradan yanlış bir sonuç çıkarmaması gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
"İnşaat sektörü ancak ve ancak imalat sanayinin gelişmesiyle kendi gücünü koruyabilir yoksa salt inşaat sektörü önemli bir kar ve rant haline dönüştüğünde yatırım cazibesini kaybetmeye başlar. Biz istiyoruz ki inşaat sektörü bu gücünü korusun ama yatırımlarıyla bilinen büyük sanayi kuruluşlarımızın inşaat sektörüne dönük yatırımlarla, diğer yatırımların aleyhine bir durum doğmasın. Bu dengeyi korumak durumundayız, gelir adaleti bağlamında da bütün topraklar ülkenin ortak kıymetidir. Buradan doğabilecek gelirin de kamu payı itibari ile doğru değerlendirilmesi icap eder."
Başbakan Davutoğlu, inşaat sektörü ile imalat sanayisini karşı kategoriler olarak değil bir bütün olarak gördüklerini dile getirdi.
"Genel tasarruf düzeyimizi yükseltmeliyiz"
Bir başka soru üzerine Davutoğlu, tasarrufların artırılması konusunda kamuoyuna çağrı yapılacağını bildirerek, tasarrufların istenilen seviyede olmadığını kaydetti.
Refah artışını kısıtlamayı düşünmediklerini dile getiren Davutoğlu, "Her vatandaşımızın hanehalkının kendi planlamalarını yaparken gelir ile tüketim arasındaki dengeyi göz önüne alması lazım. Çok çabuk intibak eden bir kültüre sahibiz. Bu, dinamik bir ekonomi getiriyor, bu anlamda olumlu bir etki de yapıyor iç talebin uyanması yönünde ama iç tasarrufları da olumsuz etkilediği alanlar var" ifadesini kullandı.
Yapacakları kampanyayla tasarruf bilincini kuvvetlendireceklerini ve herkesin kendi geliri ile tasarrufu arasında bir denge kurmasını oluşturacak bir yaklaşım sağlanacağını anlatan Davutoğlu, toplumun genel tasarruf bilinci yükselmeden refahın yükselmesinin bir süre sonra refahta kayba yol açabileceğini kaydetti. Davutoğlu, "Hep beraber genel tasarruf düzeyimizi yükseltmek durumundayız. Bunu yaparken tüketici kredisiyle ilgili yeni veya herhangi bir ek bir sıkılaştırma tedbiri gündemimizde yok. Nihayetinde bu iç tasarruf arttığında yatırıma dönecektir ve daha fazla istihdam oluşturacaktır. Plaket meselesini bir örnek olarak verdim. Tasarruf programının salt bu sembolik adımla anlaşılmaması lazım" diye konuştu.
Babacan ve Zeybekci'nin değerlendirmeleri
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da gayrimenkul rantlarından kamunun pay alması konusuna ilişkin değerlendirmede bulundu. Babacan, inşaat sektöründe yeni imar planları ya da imar planlarındaki değişikliklerle ciddi rantların oluştuğunu söyledi.
Fırsat eşitliği, adalet ve rantın ne kadarının devlete kalması konularında çalışma başlattıklarını bildiren Babacan, yakında bu çalışmayı tamamlayacaklarını ifade etti.
Bu konuda adaleti sağlayabilmenin önemine işaret eden Babacan, "Burada yanlış anlamayı önlemek için vurgu yapmak lazım. İnşaat sektörü Türkiye için önemli ve önü açık bir sektör, önümüzdeki dönemde sektörün milli gelirdeki payının artmasını öngörüyoruz. Ama bu sektör gelişirken haksız kazançların önlenmesi ve kazançların vergilendirilmesi gerekiyor. Çalışmamızın özünde bu var" dedi.
Bir başka soru üzerine Babacan, kredilerin, ticari krediler ve KOBİ kredilerine yönlendirilmesi konusunda tedbir aldıklarını anımsattı. Babacan, şu anda toplam kredilerdeki büyümenin yüzde 16, ticari kredilerdeki büyümenin yüzde 20, KOBİ kredilerindeki artışında yüzde 25 seviyesinde gerçekleştiğini söyledi.
Babacan, son dönemde bankaların artık KOBİ kredisi reklamı yapmaya başladığına dikkati çekerek, "Merkez Bankası ve BDDK'nın yasal düzenlemeleriyle bankalar için KOBİ kredisi ve ticari kredi vermek daha cazip. Bunun biraz daha rafine edilmiş halini imalat sanayisi için düşünüyoruz. Eğer kredi yatırım ve üretim için verilmişse biz onu bankalar ve kullanıcılar açısından daha cazip hale getirmek istiyoruz" diye konuştu.
Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi'nin enstrümanlardan biri olduğunu anlatan Babacan, bankaların sanayi ve üretime daha çok kredi vermesini istediklerini ve gelecek dönemde bununla ilgili ne gerekiyorsa yapacaklarını sözlerine ekledi.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, lüks ve ithalatı yoğun mallardaki caydırıcı vergilendirmelere ilişkin bir soru üzerine, ithalattaki daralmanın lüks tüketim mallarındaki azalmadan kaynaklandığını belirtti.
Yerli sanayiye haksız rekabetle zarar veren ithal ürünleri ve destekleri engelleyici çalışmalar yaptıklarını kaydeden Zeybekci, "Bunun üzerine koymuş olduğumuz çalışmalar bizim için antidamping vergileriyle de gümrük vergilerini arttırmak şeklinde yansıyor. Önümüzdeki dönemde de yine yapmış olduğumuz çalışmalarda gerek elektrik elektronik ürünlerde gerekse diğer alanlarda bu çalışmalarımız devam edecek" diye konuştu.
AA