İnşaat sektörü kalkınma sağlıyor!
Özgür Düşünce Gazetesi köşe yazarı olan İbrahim Öztürk bugünkü yazısında Türkiye'nin lokomotif sektörü ve tartışmaların odağında yer alan inşaat sektörünü değerlendirdi. İşte o haber...
Son yazımda, Türkiye'nin lokomotif sektörlerinden ve tartışmaların odağında yer alan inşaat sektörünü ele aldım. Devam ediyorum. Dünyanın her yerinde inşaat, kalkınma sürecinin en çok öne çıkan sektörüdür. Stratejik bir şekilde ele alınırsa hem medeniyet hem de kalkınma açısından ekonominin tümüne damga vuracak, sanayi ve hizmetleri çekip çevirecek dönüştürücü bir etki icra edebilir. Olumsuz açıdan bakarsak, inşaat sektörü siyasetin finansmanında bir numaralı sektör olup dünyada ve Türkiye'de 'yolsuzluk ekonomisinin', hatta 'mafyatik' yapılanmaların merkezinde yer alır. Bu açıdan birçok hükümeti, siyasetçiyi ve bürokratı mevkiinden eden potansiyel bir 'suç tarlası'dır. Biraz abartarak söylersek, silah sanayi kadar 'katil' olmasa da bir hayli 'kirli' bir sektördür. Ekonomileri zehirler, verimliliği baskılar, rekabetçi üstünlükleri yok eder, maliyetleri fırlatır ve tersine sanayileşmeye neden olur. Geçmişte İngiltere ve günümüzde Japonya'da olduğu gibi.
Türkiye'nin inşaat sektörü de büyümekte ve proje sayısı itibariyle dünyada adını duyurmakta. Yine de projelerin ölçeği ve cirosu itibariyle hâlâ gitmesi gereken uzun bir yol var. Sektör, Türkiye sınırlarını aşıp bölgeselleşmiş olsa da hâlâ 'küreselleşmiş' değil. Sektör başarılı, ancak biz 'daha fazlası olsun' istiyoruz. Esasen bulunduğumuz jeostratejik konum buna çok müsait.
Peki, bunun için neler yapılmalı?
Türkiye İnşaat Sektörü İşverenler Sendikası'nın (INTES) açıkladığı raporda (Mart 2016) sektöre yönelik iyi bir 'swot analizi' de konulmuş. Sektörün en güçlü yönleri hız, esneklik, risk alabilme ve uyum sağlama kapasitesi. Makine-ekipman parkına ve deneyimli-yetenekli teknik personele sahiptir. Teknolojik imkân ve bilgi birikimi de vardır. İçeride güçlü bir yan sanayi, dışarıda uluslararası ihale ve iş deneyimi vardır. Yatırım potansiyeli yüksek ülkelere coğrafi yakınlık ve lojistik üstünlük söz konusudur. Maliyetler hâlâ kontrol altındadır. Yurt dışında lokal ihtiyaçlar, yerel otoritenin işleyişi ve mekanizmaları (yabancılara göre daha) iyi bilinmektedir.
Öte yandan sektörün başlıca zayıf yönü denetim, düzenleme, standardizasyon ve sertifikasyon eksiklikleridir. Bu meyanda sektöre giriş-çıkış kolay, müteahhit sayısı gereğinden fazla olup iş hacimleri bölünmüş, kâr marjı düşmüş, ölçekler güdük kalmıştır. İşçilik maliyetleri artarken finansman altyapısı zayıf, Ar-Ge faaliyetleri yetersizdir. Sektörün arkasındaki devlet kaynaklı finansman ve sigorta destekleri ile yurt dışında teminat mektubu imkânları kısıtlı, devlet desteği ise eksiktir. Bürokratik engeller ise oldukça yüksektir.
Sektörde sözleşme ve risk yönetimi sorunları yaygındır. Yabancı ülkelerin mevzuatları konusunda da hâlâ sektörde bilgi eksikliği vardır.
Gelecek döneme yönelik tehditler önemli olup yönetilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bir numaralı sorun Türkiye ekonomisinin büyüme modelinin dejenere olmuş, kurgusunun bozulmuş, orta gelir tuzağında patinaj yapıyor olmasıdır.
Reformlar ve sağlam hukuki altyapı ile ekonomiye rekabetçi bir çekidüzen verilmelidir. Keza, Orta Doğu'daki karışıklıklar, AB ekonomilerindeki dalgalanmalar da sektörü olumsuz etkilemektedir.
Kamu İhale Mevzuatı ve uygulamaları nedeniyle aşırı düşük teklifler sektör kârlılığını ve sermaye birikimini engellemekte. Dahası, düşük fiyatlar iş ahlakı ve etiğini; devamında da inşaat kalitesini düşürmektedir.
İbrahim ÖZTÜRK/Özgür Düşünce