17 / 11 / 2024

Kentsel dönüşümü mimar gözüyle Doğan Hasol yorumluyor!

Kentsel dönüşümü mimar gözüyle Doğan Hasol yorumluyor!

Kentsel dönüşümü mimari bir bakış açısıyla değerlendiren Dr. Yüksek Mühendis, Mimar Doğan Hasol, kentsel dönüşüm soylulaştırma havasında yapılırsa insanlar mağdur olur dedi...




HAS Mimarlık Kurucularından Dr. Yüksek Mühendis, Mimar Doğan Hasol ile kentsel dönüşüm, yeşil binalar ve Türk mimarisi üzerine keyifli bir söyleşi yaptık. Doğan Hasol, İstanbul'a ve mimariye gönül vermiş bir isim olarak kentsel dönüşümle ilgili çok önemli bir konuya dikkat çekiyor. "Kentsel dönüşüm soylulaştırma havasında yapılırsa insanları mağdur eder" diyen başarılı mimar, İstanbul'da kentsel tasarımın eksik olduğuna da vurgu yapmadan geçemiyor. Doğan Hasol, kentsel dönüşümü mimari bir bakış açısıyla şöyle yorumluyor, "Bu süreçte ne kadar çok metrekare üretirsem o kadar çok karlı çıkarım anlayışı ile hareket etmemeliyiz. Amaç daha az metrekarelerde daha kaliteli bir yaşam sunmak olmalı". 

İşte tüm detayları ile o röportaj....


Her mimarın kendine has bir tarzı stili vardır. Siz kendi stilinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Çağımızda üsluplar geride kaldı. Son zamanlarda Osmanlı, Selçuklu tarzı diyorlar ama bunların bir tutarlılığı yok. Bunlar olsa olsa nostaljik beklentiler olabilir. Mimarlık artık küreselleşti. Her mimar her ülkede projeler üretiyor. Önemli olan yaptığınız projenin o coğrafyaya ait olmasıdır, oranın insanlarına hitap ediyor olmasıdır. Çünkü her şeyi insanlar için yapıyoruz. Ayrıca mimarlığı bir sanat olarak kabul ettiğimizde sürekli olarak da yeni birşeyler söylemek zorundayız. Yani kendinizi taklit etmek zorunda değilsiniz. 


Türk mimarisinin yerel kimliğini kaybettiği söyleniyor. Bir taraftan da klasik mimariye övgü yapılıyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Türk mimarisi gerçekten yerel kimliğini kaybetti mi?

Artık geleneksel tarzda bina üretmek diye bir şey yok. Bu dünyanın hiç bir tarafında kalmadı. Çünkü o geride kaldı, o günün teknolojisine aittir. Örneğin bugün yapılan camiler var. 16.yüzyıl mimarisi taklit edilmeye çalışılıyor. Ama bu çok fazla anlam taşımıyor. Çünkü 16.yüzyılda yapılmış bir camiyi bugünün teknolojileriyle yeniden taklit etmek çok fazla anlam taşımıyor. Onlar taşın ve tuğlanın meydana getirdiği formlardı. Bugün onu betonarme ile yapmak bir marifet değil. Yapılması gereken bugünün mimarisidir. Marifet bugünün teknolojisi ve anlayışı ile mimari eserler vermek. 

Röportaj için tıklayınız


Her mimari döneminden izler taşır felsefesi vardır. Şimdi 50 yıl sonraya gidip bugünün mimarisini yorumlarsanız neler söyleyebilirsiniz?

Bugünün mimarisi sıkıntı içinde aslında. Mimarlık sadece mimarlığın işi değil. Mimarlık toplumun istemesine bağlı bir şeydir. Bir mimar ressam gibi çalışamaz. Ressam tuailini kurar ve istediği gibi resmini yapar. Mimar ise bir çok taraftan kuşatılmış durumda. Bir çok isteğe yanıt vermek zorunda. En azından kendisine belediyenin verdiği kısıtlaması var. Mal sahibinin istekleri var. Ben her zaman şunu söylüyorum; iyi mimari için mimarın iyi olması yeterli değil, her şeyin iyi olması lazım. Mal sahibinin her şeyden önce iyi bir mimarlık eserine sahip olmak istiyorum anlayışı ile yola çıkması lazım. 


Kentsel dönüşümü mimar gözüyle Doğan Hasol yorumluyor!


TARİHİ MİRASIMIZ ÇARPIK YAPILAŞMANIN KÖTÜ ÖRNEKLERİ ARASINDA YOK OLUYOR

Türkiye'de çok iyi mimarlık örnekleri var. Ama bunlar çarpık yapılaşmanın kötü örnekleri arasında yok olup gidiyor. İleriye bunlar kalacaktır diye düşünüyorum ama son zamanlarda bir savurganlık başladı. Cumhuriyet döneminin en iyi mimari örneklerini yıkmaya başladı. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Üstelik üzerinde koruma kararı olan yapılar yıkılıyor. Böyle olursa biz ileriye ne bırakacağız. Bugünün iyi şeyleri muhakak ileriye kalacaktır ama korunması lazım. Yoksa ben bunu beğenmiyorum deyip yerine olmayacak büyüklükte ve yükseklikte yapılar yaparsak bundan kazançlı çıkmayız. 


1999 DEPREMİ YAPI SEKTÖRÜNDE BİR MİLATTIR

Bir mimaride mal sahibinin istekleri çok önemli dediniz. Bu anlamda işverenler ne tür taleplerle geliyorlar size?

1999 depremi bir çeşit milad oldu. Ondan önce mimari bir projeye adeta bir evrak gibi bakılıyordu. Bir imza olsun biz bunu nasıl olsa inşa ederiz diye bakılıyordu. 1999 depreminden sonra önce sağlamlık gündeme geldi. İşin karakteri değişmeye başlandı. Önce mühendislik hizmeti doğru düzgün alınmaya başlandı. Peşinden bu işin estetiği de olmalı denmeye başlandı. Son yıllarda yapılan yapılarda mimari değer arttı. Gayrimenkul sektöründeki aktörler de şunu öğrendiler; "İyi tasarım kendini sattırır". 

Ama maalesef özellikle İstanbul'da arsa kıtlığından dolayı yeşil alanları kullanmaya başladık. Yükseklikler gerekli gereksiz artmaya başladı. Bunlar mimarimize yansıyan kusurlar oluyor. 


Yükseklikten konu açılmışken sormak istiyorum. Yeni yapılan yüksek binaların İstanbul'un silüetini bozduğu söyleniyor. Katılıyor musunuz bu görüşe?

İstanbul'da gelişmeler her zaman plansız oluyor. Oysa yapılan şeylerin önceden bilinmesi lazım. Planlamada bir gökdelene izinler verilecekse, bunun çevreye, silüete  ve kentsel mekana yapacakları etkinin değerlendirilmiş olması lazım. Bu plandır. Bugün kentsel tasarım dediğimiz şey budur işte. 


İSTANBUL'DA KENTSEL TASARIM EKSİK

Ne yazık ki bugün bizim şehirlerimizde kentsel tasarım eksik. Türkiye'de hiç azınmayacak düzeyde mimarlık var. Yurtdışında başarılıyız. Türk mimarları yurtdışında ödüller kazanıyor. Bunlar göz ardı edilecek şeyler değil. Yani Türkiye'de bugün ciddi bir mimarlık birikimi var. Zaten tarihte de Osmanlı'nın dünya çapında kendini kabul ettirebildiği tek sanat dalı mimarlıktır. Ben o zincirin hala koplamış olduğunu düşünüyor. Ama sıkıntı bizim mimarlığımızda değil şehirciliğimizde. İstanbul'un hala çok ciddi planları yok. Bütüncül planlamalar yerine parçacıl planlamalar yapılıyor. 


KENTSEL DÖNÜŞÜM SOYLULAŞTIRMA HAVASINDA YAPILMAMALI

Kentsel dönüşüm sektör ayağında bir maddi kaynak, vatandaşlar tarafından da rant kapısı olarak konuluşuluyor ve tartışılıyor. Sizce kentsel dönüşüm bu ülkede doğru algılandı mı?

Kentsel dönüşümün doğru algılandığını sanmıyorum. Ayrıca kentsel dönüşüm yeni bir şey değil. İstanbul Bizans döneminden bu yana dönüşümlere uğruyor. En azından yangınlar sonrasında dönüşümlere uğramıştır. Bugün Avrupa'da da pek çok yerde kentsel dönüşüm var ama gerekçeleri farklı. Onlarda daha çok terk edilmiş sanayi ve liman tesislerinin bugünün gereksinimlerine uygun yapılmasına dayandırılıyor. Biz de deprem ve yapıların sağlamlaştırılması öne konuyor. Düşünün ki bu şehrin yüzde 75'i kaçak olarak inşa edilmiş. Bu politikacıların verdiği ödüllerle oldu. Bundan dolayı çok fazla bir çürük yapı stoğumuz var. Bunların dönüştürülmesinde yarar yok değil var. Ama kentsel dönüşüm bir soylulaştırma havasında yapılırsa insanları mağdur eder. Kentsel dönüşümün toplumsal bir boyutu da var. Orada yaşayan insanların dönüşümden sonra da orada yaşamlarını sürdürmeleri sağlanması lazım. Bunu yapabilirsek başarılı oluruz. Ama bir taraftan da ekonomik baskılar geliyor. Bu süreçte çok fazla ekonomik beklenti içine girilmemeli. Bizim toplumumuzda şöyle bir anlayış var; ben bu arsada ne kadar çok metrekare inşa edebilirsem o kadar çok karlı çıkarım. Oysa ki orada daha az metrekare ama mimarlık değeri daha kaliteli işler üretirseniz yine siz kaliteli çıkarsınız. 


Kentsel dönüşümü mimar gözüyle Doğan Hasol yorumluyor!


YEŞİLİMİZİ KAYBEDİYORUZ

Siz nasıl bir İstanbul hayal ediyorsunuz? Biri çıkıp dese ki İstanbul'u siz tasarlayın, nasıl bir İstanbul tasarlardınız?

Hayali bile çok güzel bunun ama yanıtı çok zor. İstanbul istenmeyen bir noktaya geldi. Bugün şehrin nüfusu 15 milyon civarında. 1980 tarihinde 3,5 milyon civarındaydı. Bu korkunç bir nüfus artışı var. Bu insanların yerleşmesi lazım. Yapılaşma giderek yoğunlaşıyor, artıyor. Yeşil alanların aleyhine gelişmeler var. Bu yoğun yapılaşmanın içinde İstanbulluların mutlu olması kolay değil. Ulaşım sorunu çözemiyoruz, şehrin kuzeye doğru gitmesiyle ormanlarımızı kaybediyoruz ki ormanlar bu şehrin akciğerleridir, su havzalarını kaybediyoruz. 1.köprüden sonra gelişme kuzeye doğru olmaya başladı bu kötü. Bazı şeylerin geriye dönüşü zordur ama İstanbul'da bir an önce nüfus akışının durdurulması lazım. İstanbul artık zor yaşanır bir şehir olmaya başladı. Oysa ki İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri. O kadar güzel ki onca yapılan çarpık yapışmaya rağmen İstanbul'u hala yeterince çirkinleştiremedik. İstanbul'un denizle iç içe olduğunu gözetmek lazım. Yeşilden hiç bir şekilde vazgeçmemek lazım. Yeşil alanların dönüştürülmemesi lazım. Yine şehir kuzeye doğru kaymamalı. Ne yazık ki yeni projelerin çoğu şehrin kuzeyine doğru yapılıyor. 


Kentsel dönüşümde enerji verimliliği nasıl sağlanabilir sizce?

Teknolojiler hatta binanızın yönlendirilmesi bile enerji verimliliğine yönelik olabilir. Rüzgarların hesap edilmesi, onların projelendirilmesi, hacimlerin yönlendirilmesi... Bütün bunlar sizin yanıt masraflarınızın azalmasına yol açar. Belki uzak ama öyle bir dönem gelecek ki elinizde paranız olsa bile yakacak bir şey bulamayacaksınız. Bugün savaşlar bile bundan dolayı oluyor. O nedenle bu kaynakların olabildiğince az tüketilmesi lazım. 


Kentsel dönüşüm aynı zamanda bir yeşil dönüşüm gibi düşünülebilir mi?

Bu büyük bir fırsat. Bunu kaçırırsak Türkiye'nin gelişimi için de büyük bir fırsatı kaçırmış oluruz diye düşünüyoruz. Yenilenmesi gereken 14-15 milyon konuttan bahsediyoruz. Bunların yüzde 50'sinin hakiketen çok kötü durumda olduğu söyleniyor. Biz enerjimizin büyük bir kısmını yurtdışından ithal ediyoruz. Yılda 50 milyar dolarlık enerji ithal ediyoruz. Eğer gerçekten bu yenilediğimiz binaları yeşil bina olarak yapabilirsek Türkiye'ye yılda 4-5 milyar dolarlık tasarruf kazandırır çünkü konutlar enerjisinin yüzde 40'ını kullanıyor. Bu sadece konunun parasal yönü. Yeşil bina sağlıklı bina demek. Eğer doğru planlayabilirsek sağlıklı yaşam da inşa etmiş oluruz. 


Şengül KIRMIZITAŞ/Emlakkulisi.com



Geri Dön