17 / 11 / 2024

Mert Pekdemir: Yalnızca kendimizle yarışıyoruz!

Mert Pekdemir: Yalnızca kendimizle yarışıyoruz!

71 yılı geride bırakan ve ‘güven’ odaklı projelerle adını duyuran Pekdemir İnşaat’ın 3. nesil yöneticisi Mert Pekdemir iddialı konuştu, sadece kendileriyle yarıştıklarını söyledi..




Kocaeli'ye Değer Katanlar röportaj serimizde bu hafta, kentimiz inşaat sektörünün amiral gemilerinden Pekdemir İnşaat'ın üçüncü kuşak patronu, mimar Mert Pekdemir konuğumuz oldu.

İşine tutkuyla bağlı bir mimarın, 71 yıllık dev bir markanın kurumsallaşma mücadelesini nasıl yönettiğini dinledik kendisinden. 

21. yüzyıl ticari hayatının tüm dünyaya getirdiği yapısal ve vizyoner değişimlerin rüzgarını arkasına alarak; profesyonelliğe ve uzmanlığa değer veren bir patronun gözünden iş hayatına dair güzel tüyolar aldık genç girişimciler için. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasının bulunduğu fincanından filtre kahvesini yudumlarken, sıcak ve samimi bir ortamda kendisine yönelttiğimiz sorular arasında; gayrimenkul sektörünün ülkemiz ve kentimizdeki geleceği, tutkulu bir iş insanı olmanın özel hayatına nasıl yansıdığı, 

71 yılın sorumluluğunu taşımanın ruh halini, bir mimar olarak belediye başkanı olsa neler yapmak isteyeceği ve elbette Pekdemir markasının geleceğine dair vizyon projeleri ile ilke kararları vardı. 

Bizim için adeta ders niteliğinde uzmanlık bilgilerini dinlediğimiz bu röportajın ilginizi çekeceğini düşünüyoruz. İşte o röportaj...

 

Mert Bey, kentimiz için çok özel konumu olan, kent hafızasını bünyesinde barındıran bir firmanın tepe noktasındasınız. Nasıl başladı bu ticari serüven biraz bahseder misiniz?

-İstanbul Işık Lisesi'ni bitirdikten sonra, 1998 yılında Trakya Üniversitesi Mimarlık bölümünden mezun oldum ve şirkette aktif görev almaya başladım. Tabi daha öncesinde öğrencilik yıllarında da ve hatta çocukluk zamanlarında da hep işlerin içinde yer aldım. Şantiyelerimizde çalıştım. 2004 yılından sonra babam Sami Pekdemir'in yetkilendirmesiyle daha yüksek sorumluluklar almaya başladım. Daha sonra bu yetkilendirmeleri zamanla artırarak bu günkü konumumuza ulaşmış olduk. Ailemizin işin başındaki üçüncü nesliyim.

 

3. nesillerin fazla örneği yok kentimizde biliyorsunuz...

-Evet çok az firmada üçüncü nesil aile temsilcileri işin başında.

 

10 YAŞINDA ŞANTİYEYE GİRDİM

Eğitim tercihlerinizi de bu yönde şekillendirdiniz değil mi?

-İlk kez şantiyeye gittiğimde sanırım 10 yaşlarındaydım. Babam elimden tuttu ve götürdü beni. ‘Aman çiviye basma, tahtalara dikkat et’ gibi uyarılar bir slogan gibiydi tabi o yıllarda benim için (gülüyor). Meslek seçimimde de muhakkak etkisi olmuştur. Bir de aile şirketimiz vardı tabi beni bekleyen. Bu yüzden, ya mimarlık ya da inşaat mühendisliği okumak istiyordum. Çünkü bizim ailemizde eve iş gelirdi ve işimiz hep gündemde olurdu. Bunların da etkisiyle ilk tercihim mimarlık olarak şekillendi kafamda, o olmazsa inşaat mühendisliği diye düşünüyordum. Öncelikli hedefime ulaştım.

 

Sonra üniversite bitti tabi...

-Evet. Üniversite bittikten sonra da kafamda baret, ayağımda çizmeler kendimi şantiyelere attım. Çok demir bağlamışımdır, kazma kürek sallamışımdır. Özellikle demir bağlamak konusunda bir profesyonel olduğumu söyleyebilirim (gülüyor). Pekdemir İnşaat'ın yaptığı işlerin bizzat içinde oldum anlayacağınız. Tabi zamanla yöneticilikle birlikte başka bir noktaya geldi iş.

 

Başında bulunduğunuz ilk proje hangisiydi peki?

-Başında olduğum ilk proje Villam 1'di. O projenin çizimleri de bana aitti. Ben her ne kadar mimar olsam da aldığımız kurumsal bir kararla artık Pekdemir İnşaat olarak proje çizimi yapmıyoruz. Bu işi mimarlık ofislerinden outsource olarak almayı tercih ediyoruz.

 

Yöneticilerin tarzıyla şirketler bambaşka bir noktaya gelebiliyor bildiğiniz üzere...Mert Pekdemir’le birlikte Pekdemir İnşaat da neler değişti?

-Eskiden Pekdemir İnşaat her türlü inşaat işine girerdi, tarihimize şöyle bir bakın.. Her türlü işi görebilirsiniz; konut, yap-sat, taahhüt işleri, ihale, fabrika vs. gibi... Son üç yıldır konut dışında bu tarz işlere girmeme kararı aldık. Bizim işimizin bu olmadığına karar verdik. Prensip bir kararla bu alandan çekildik. Tüm şartların başkaları tarafından belirlendiği bir zeminde olmak Pekdemir İnşaat'ın gündeminde artık yok. Biz artık olmayan fikirleri ortaya koymak niyetindeyiz.

 

YENİ YAŞAM ALANLARI...

Bunu biraz açalım isterseniz... Şirketin ticari politikalarında köklü bir değişiklikten bahsediyorsunuz değil mi?

-Evet evet, çok çeşitlenmeyi doğru bulmuyoruz artık. İş geliştirme, proje geliştirme alanlarına yöneldik, yeni yaşam alanları oluşturmaya odaklandık. İşyeri, ev, AVM fark etmez.. Biz olmayan bölgelerde, yaşamı tesis etmek niyetindeyiz. Bizim işimiz bu diye düşünüyorum ben. Bakın bir örnek vereyim, Villam'da yolu açan bizdik. Belediyelerin ve karayollarının böyle bir projesi yoktu. Bakın bugün orada okullar var, Migros var. Villam, devam projeleriyle birlikte bir yaşam alanına dönüştü. Kentsel dönüşüm anlamında bir takım projelerimiz de var bu doğrultuda.

 

Aslında kentimizde olmayan bir uzmanlaşma alanında ilerlemeye yönelmişsiniz diyebiliriz.

-Pekdemir İnşaat artık küresel trendin inşaat sektöründe gittiği noktaya yöneliyor. Bunu başaracak bilgi, birikim, tecrübe ve geçmişe sahibiz zaten. Bizim yaptığımız yeni çağın gerekliliklerine uygun bir şekilde, doğru organizasyonu yapmak. Dediğim gibi, elimizde bunu başarmamızı sağlayacak her şeye sahibiz. Nedir peki bu? Fikir, doğru finans, hukuk ve pazarlama. Bu dört ana ayaktan oluşan yapıyı sağlıklı bir şekilde kurmayı başardık ve bugün son premium projemiz olan "Evimiz Kocaeli" de işte bu vizyonun eseridir. 936 konutluk devasa bir yepyeni yaşam alanı yaratıyoruz. Daha ortada bina yokken, müşterilerimizin kredileri organize ediliyor. İşte bu "PEKDEMİR GÜVENİ" dediğimiz şeydir.

 

Kurumsallaşma adına da çok önemli hamleleriniz oldu tabi?

-Tabi dönemin şartları gereğince bir eksiklik vardı. Büyüme ve kurumsallaşma birbirine bağlı süreçlerdir. Bu eşgüdümü sağlamayı başardığımı düşünüyorum ailenin üçüncü kuşak yöneticisi olarak. Kurumsallaşma hamlemizi yaparken tabi ki çok hassas ilişkileri de yönetmek zorundaydık. Taşeron, tedarikçi, personel vs. hepsinin alıştığı bir geçmiş var. O çizgiyi aşmanız, kendinizi kabullendirmeniz gerekiyor. Üstelik kurum içinde bu süreci hallettikten sonra, bir de dışarıya kendinizi kabullendirmeniz gerekiyor. Topluma ve piyasaya aynı güveni vermeli, geçmişinizi onore ederken yeni dönemin kurallarını da empoze etmeniz gerekiyor.

 

Yeni projeler de vardır muhakkak. Orta vadeli planları neler Pekdemir İnşaat’ın peki?

-Önümüzdeki 5-6 senelik süreçte farklı şehirlerde projeler planlıyoruz. Başta İstanbul olmak üzere, bir takım açılım planlarımız var. Öte yandan bu süreçle birlikte dış finansman konusunda da bazı adımlar atmayı planlıyoruz. Dediğim gibi, küresel standartlar ne yöne gidiyorsa, Pekdemir İnşaat da bu istikamette öncülerden olacaktır. Bu yeni dönem dediğimiz şeyin temelinde, geçmiş anlayışa zıt olarak kredibilitenin önemi ortaya çıkıyor. Eskiden bir şirketin kredi kullanması negatif bir imajdı. “İşleri yolunda gitmiyor demek ki kredi kullandıysa” diye bir algı vardı. Ama çağımız ticaret ve finans dünyasının artık ulaştığı noktada, kredi ile büyümek, krediler ile projeleri hayata geçirmek artık vazgeçilmez bir yöntem. Dünya değişiyor, kayıtsız kalamazsınız.

 

Zor mu aileden gelen bir ticari geleceği sürdürmek?

-Dışarıdan baktığınızda çok kolay görünür. Bu algıda da insanlar elbette haklıdırlar ama masanın bu tarafına geçtiğiniz zaman, hayata bu taraftan baktığınız zaman işler biraz değişiyor. Size işleyen ve başarılı bir düzen bırakılmışsa, bunu daha iyi noktaya getirmek zorundasınız. Bunu iki açıdan söylüyorum, birincisi kişisel olarak. “Babası, dedesi yaptı, o batırdı” denilmesi kadar acı bir durum olamaz herhalde. Ya da “babası, dedesi yaptı, o da işte öyle götürdü işleri, bir adım ileri götüremedi”. Büyük bir sorumluluktur 71 yıllık bir sektör devinin başına üçüncü nesil olarak geçmek.

 

BABAM HİÇ MUHALEFET ETMEDİ

Yeri gelmişken firmanızı bambaşka bir noktaya getirdiniz. Bu yolda babanız Sami Bey’le hiç problem yaşadınız mı? Hiç muhalefet etti mi size?

-Kurumsallaşma ve yeni atılımlar konusunda ben yönetimi devraldığım günden sonra hiç baba muhalefetiyle karşılaşmadım. Babam Sami Pekdemir bu anlamda benim açımdan süreci çok güzel ve doğru yönetti. Çünkü o da işleri devralırken babasından bir muhalefet görmemiş. Tabi bu süreci bugün böyle anlatıyorum ama o dönem yaşadığım bazı zorluklar da oldu. Bir çocuğa yüzme öğretecekseniz ya kursa gönderir, teknik bilgilerle eğitir ve yüzdürürsünüz ya da suya atarsınız. Ben biraz suya atılanlardan oldum (gülüyor). Bir anda yetki devri çok zor bir süreçtir. Ben bunu yaşadım. Yöneticilik pozisyonuna gelmemle birlikte başka bir süreç başladı diyebilirim. Ama altından kalkmayı başardık.

 

Sami Bey kurallarına bağlı ve disiplin anlamında aldığı kararların arkasında duran bir isim. Bu sizi devraldığınız süreçte çok rahatlatan bir ayrıntı olsa gerek?

-Bu süreç esasen ikiye ayrılıyor. İş hayatı ve kişisel hayat. Babam Sami Pekdemir beni yetkilendirerek önümü açtı ve işin iç işleyişinde kesinlikle yetki verdiği alanlara asla müdahale etmedi. Bu iş işleyişinde önemli bir dönüm noktası. Ama tabi bunun bir de toplum tarafından kabullenilmesi gerekiyor. Elle tutulur ve gözle görülür bir şekilde bu mesajın, kurum içinden sonra bir de piyasaya verilmesi gerekiyordu. O mesajı da Sami Pekdemir tüm piyasaya vermiştir. Zaman zaman beni aşarak kendisine ulaşan kişilere mesajı net bir şekilde vererek, yetki devrinden sonra benim önümü bir kez daha açmıştır Sami Bey.

 

Siz ne katıyorsunuz Pekdemir İnşaat’a? Projeler, çizimler, vizyon...Her şey bir yana kendinizden ne katıyorsunuz yani?

-İşime tutkuyla bağlıyım. 71 yıllık geçmişimizin bana miras bıraktığı sorumlulukların altından kalkmaya ve daha ileri taşımaya tutkuyla bağlıyım. Tutku dediğimiz şey nedir? “Neden olmasın?” sorusunu kendinize sormanız ve bu istikamette durmadan çalışmaktır. Her şeyin başladığı an “Neden olmasın?” sorusunu kendinize sorduğunuz andır.

 

SEKTÖRDE ‘BALON’ YOK!

İnşaat sektörünün gündeminde çok önemli bir soru var. Sizce sektör de ‘balon’ var mı?

-İnşaat sektöründe benim kanımca bir balon yok. Son dönemde yayınlanan yerli ve yabancı bazı raporlarda bu yönde yorumlar olsa da ben katılmıyorum. Çünkü bizi 2008 yılındaki gibi Amerika Mortgage krizine götürecek şartlar yok ortada. Orada konutların değerleri, ederlerinin çok üzerine çıkmıştı kağıt üzerinde. Ama bugün Türkiye'de konut sektörünün büyümesi buna benzemiyor. En temel ayrım, yeni projelerin çok fazla olması ve hızla çoğalmaları. Yani ortaya yeni bir katma değer konuyor. Bizde 2008 Amerika krizinde olduğu gibi bir fiyat şişmesi yok. İnşaat maliyetleri ve satış hızı eşgüdümlü büyüyor. Hatta kısmen maliyet artışı daha yüksek. Bu da kar marjının daralması demek.

 

Peki Pekdemir İnşaat olarak bu maliyet değişimleri konusunda nasıl bir önlem aldınız?

-Pekdemir İnşaat olarak biz ciro odaklı projeler yerine, kar odaklı butik çalışmalara yöneldik. Çünkü bir inşaatın yapımında kullandığımız malların fiyatları çok oynak. Maliyet ve kar hesaplamaları çok ince çizgidedir inşaat sektöründe. Tabi bir de yaptığımız işin öyle bir boyutu var ki, insanlar bunu çok göremiyorlar. Bizim çalışmalarımız iklim koşullarına bire bir bağlıdır. Açık havada bir fabrikanız olduğunu ve üretim yaptığınızı düşünün. Bugün sanılanın aksine kar oranları neredeyse %10’lar seviyesine inmekte inşaat sektöründe. Bu şartlarda başarılı olmanın temelinde yatan da; risk yönetimi, doğru hesap ve doğru proje üçlüsünü bir araya getirmekte yatıyor.

 

Balon mevzusuna dönelim isterseniz... Olmadığını söylediniz, bunu biraz detaylandırır mısınız?

-Bu konularla ilgili bir takım raporlamalar yapılıyor biliyorsunuz. Bahsettiğimiz raporlara sağlayan bölgemizdeki tek firmayız. GYODER (Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği) raporlarına veri sağlayan bölgemizin inşaat firmasıyız. Bu sebeple ‘sektörde balon var’ yorumlarını çok doğru bulmuyorum. Evet fiyatlarda bir yükselme var ve yeni projeler çok fazla ama bu yeni bir değer yaratmayla alakalı. Mevcutların anlamsız bir şekilde değerlenmesi değil. Kocaeli özeline inersek de kentimiz emlak sektöründe rayicini maalesef bulamamış konumda. Potansiyelimizi tam olarak kullanamıyoruz. Öte yandan ticari gayrimenkul anlamında İstanbul'la rekabet eder seviyeye gelmiş yerler de var.

 

Kentimizdeki inşaat sektörü nereye gidiyor? Önümüzdeki 10 yıl içerisinde nerede görüyorsunuz Kocaeli inşaat piyasasını?

-Önümüzdeki 10 yıl içerisinde Kocaeli'de emlak sektörü, konut alanında gelişerek büyüyecektir. Ancak fiyat baskısı başta olmak üzere bir çok etken bu gelişmenin önünü maalesef tıkıyor. İmar koşulları ve emsal kullanımı konusunda da bir takım sıkıntılar var şehrin önünü tıkayan. Coğrafi olarak sıkışık bir şehir olmamız sebebiyle emsal ve imar planlarında bazı adımlar atılması bana göre zorunlu. Kent merkezimizde marka projeler ve marka olmuş mahalleler yok. Konu yine yaşam alanı anlayışına gelip dayanıyor bu noktada. Sosyal donatılar anlamında kentimizin eksikleri var...

 

Kentimizde neler yapılması gerektiğine değinelim biraz?

-Kentsel dönüşüm bu anlamda çok önemli bir atılım. Van depreminde yaşanan acılar sonrasında hükümetin ortaya koyduğu vizyon ve kanuni düzenlemeler çok önemli ve umut verici gelişmeler. Ama iş bu noktada yerel yönetimlerin kontrolünde. Kocaeli olarak sanırım kentsel dönüşüm hamlesinde 81 il içinde sonuncu sıradayız. Şehirde sistemin büyümesini engelleyen mevzuatlar var. Siz bugün ayakta olan altı katlı binayı yıkınca, mevzuat gereği 4 kat yapabiliyorsunuz. Bu iş karlı değil, kimse de yapmıyor. Ama yarın öbür gün beklenen Marmara Depremi gerçekleştiği zaman çok ağır bedeller ödemek zorunda kalırız. Kentsel dönüşümden elbette arsa ve bina sahipleri bir rant elde edecek, müteahhitler para kazanacak. Ama o evde oturan insanlar da ölmeyecekler. Bu alanda müteşebbislerin önü açılmalı. Özel sektör gereğini en güzel ve başarılı şekilde yapacaktır.

 

Mert Bey son soru, bu gün Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı olsanız, ilk önlemleriniz neler olur, ilk kararlarınız nasıl şekillenir özellikle emlak sektörü ile ilgili?

-Belediye başkanı olsam imar planlarıyla ilgili radikal kararlar alırım ilk iş olarak. İstanbul'la rekabet eder noktaya gelmeliyiz, şehrimizi sömürtmemeliyiz o devasa piyasaya. Daha yüksek katlı güvenilir konutlar Kocaeli için bir zorunluluk benim kanımca. Dünya çapında uzmanlardan oluşan bir danışmanlar kurulu oluşturmak da sanırım yapacağım ilk iş olurdu. Çevre düzenlemeleri işin görsel tarafı, daha köklü reformlara ihtiyaç var.

 

YÜZDE 100 İŞKOLİK BİRİYİM

Peki Mert Bey, biraz da iş dışındaki sizden bahsedelim isterseniz...

-Evliyim, 5 yaşında Ece ve 1,5 yaşında Eda adlı iki kızım var. Bahçecik'te oturuyorum.

 

Nasıl geçiyor bir gününüz? Neler yapıyorsunuz? 

-Günüm tamamen işle geçiyor. Açıkçası ben yapı olarak da gün içinde yapılan keyfi ziyaretleri pek sevmem. İş saatlerinde, iş dışında şeylerle zaman geçirmek hoşuma gitmez. Bu yüzden, iş dışında gelen gidenim de pek yoktur. Kuralcı bir insanımdır.

 

Nasıl başlıyorsunuz güne?

-Saat 7,5 ila 8 arasında işbaşı yapmış olurum. Haftada altı tam gün çalışırım, hatta pazarları çalıştığım da vardır. 8-9 ay boyunca 7 gün aralıksız çalıştığım dönemler de olmuştur. Bu benim aslında aşmaya çalıştığım bir durum. Akşamları da 7 gibi paydos eder, evime zaman ayırdığım saatlere başlarım.

 

İşinize çok zaman ayırıyorsunuz anlaşılan... İş kolik diyebilir miyiz sizin için?

-Evet kendimi %100 bir işkolik olarak tanımlıyorum ve bu benim övündüğüm bir şey değil. Öte yandan şartlar da buna itiyor. Çünkü ben omuzlarımda 71 yılın sorumluluğunu taşıyorum.

 

Hafta sonları mesela?

-Pazar günleri gündemim çocuklarımdır. Onlarla zaman geçirebildiğim tek gün olduğu için olabildiğince dolu geçiririm pazar günlerimi. Evde oturmayı pek sevmem, uykuyu sevmediğim gibi. Onlarla dışarıda zaman geçirmeyi tercih ediyorum.

 

Spor yapıyor musunuz, sağlıklı besleniyor musunuz?

-Spor yapmaya pek zamanım yok, ama sağlıklı beslenmeye dikkat ediyorum. Zaten onu da yapmasam sağlık sorunları doğabilir. Hayatımda abur cubur gıdalara yer yoktur. Çünkü yemek benim için bir hobidir. Dünya mutfağının her türlüsünü denerim. Benim için kişisel bir zevk bu. Yemek konusunda para harcamaktan çekinmem, bir de tatile gittiğimde. Onun dışında fuzuli masrafları sevmem ve hoş karşılamam. Pahalı ceketler, telefonlar bana anlamsız geliyor ve sevmiyorum. Hatta yer yer bu tüketim çılgınlığının bir trend haline gelmesini onaylamıyorum, insanların maddiyatla prim yapması beni son derece rahatsız ediyor.

 

Bu son yıllarda çok arttı. Parayla prim yapmak, insanların maddi imkanlarla kendilerini ayrıcalıklı görmeleri...

-Hatta daha da net bir tanım kullanayım dünyanın son on yılda bu trendi baş tacı etmesini tiksindirici buluyorum. Özellikle son dönemde futbolcuların yaşam tarzları, bunların medya tarafından lanse ediliş şeklini çok nahoş buluyorum. Beni sinirlendiriyor açıkçası. Sen kaç para vergi verdin? Okul mu yaptırdın? Ne katma değer sunuyorsun topluma? Eğlence sektörünün figürlerini toplumun rol modeli konumuna geliyor.


Bizim Kocaeli


Geri Dön