23 / 12 / 2024

Moodys: Türkiye'de 10 yılda önemli gelişmeler yaşandı!

Moodys: Türkiye'de 10 yılda önemli gelişmeler yaşandı!

Moody's'in Türkiye Başanalisti Banerji, "Devletin etkinliği, hukukun üstünlüğü ve yolsuzluk... Özellikle benzer başka ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye'de son 10 yıl içinde bu alanlarda olumlu gelişmeler yaşandı" dedi.



Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in Türkiye Başanalisti Alpona Banerji, "Devletin etkinliği, hukukun üstünlüğü ve yolsuzluk... Özellikle benzer başka ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye'de son 10 yıl içinde bu alanlarda olumlu gelişmeler yaşandı" dedi.


Moody's "8. Yıllık Türkiye'nin Kredi Riski" Konferansı'nda konuşan Banerji, Türkiye'nin dinamizmine ve bölgesel bir üs olarak konumuna baktıklarını belirterek, ülkenin Avrupa ve ötesinde çok çeşitli ticari bağlantıları olduğunu söyledi.


Banerji, Türkiye'nin dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer aldığını vurgulayarak, bütün bunların Türkiye'nin değerlendirmesini diğer ülkelere göre daha kuvvetli kıldığını ifade etti.


Türkiye'nin ekonomik gücüne bakıldığında, büyümedeki yüksek dalgalanmayı da göz önüne aldıklarına işaret eden Banerji, tasarruf oranlarının önemli bir sorun olduğunu ve yüksek bir enflasyon bulunduğunu aktardı. 


Ekonomik durumu ele alırken bütün bu faktörleri bir arada değerlendirdiklerini dile getirerek, bu açıdan Türkiye'nin durumunun oldukça iyi olduğunu ve yüksek bir oranın çıktığını, metodolojilerinde ikinci faktörün kurumsal güç olduğunu anlatan Banerji, şunları söyledi:


"Kurumsal faktörleri değerlendirirken hükümetin politikalarının öngörülebilirliği ve etkinliğine bakıyoruz. Bütün bunları elimizden geldiği kadar sayısallaştırarak yapıyoruz. Bunu yaparken de Dünya Bankası'nın yönetişimle ilgili göstergelerine bakıyoruz. Bunların özellikle üç tanesini göz önünde bulunduruyoruz. Devletin etkinliği, hukukun üstünlüğü ve yolsuzluk... Özellikle benzer başka ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye'de son 10 yıl içinde bu alanlarda olumlu gelişmeler yaşandı. Ancak son 3 yıl içerisinde bu iyileşme yavaşladı ama yine de iyileşme trendi devam ediyor. Bu yüzden bu alanda orta derece artıya geçen bir değerlendirmemiz var. 


Aynı zamanda uygulanan politikaların etkinliğine de bakıyoruz. Politikaların etkinliği de değerlendirdiğimiz etkenlerden biri... Merkez Bankası'nın enflasyonu kontrol edebilme gücü... Bilindiği Türkiye'de enflasyon oranı önemli bir sorun olmaya devam etti. Son bir kaç yıldır enflasyon hedefine ulaşılamadı. Dolayısıyla bu risk değerlendirmesinde iki yön var. Daha pozitif bir ortam ve daha zor bir ortam olarak bu değerlendiriliyor."


"Türkiye ekonomisi, 2000'li yılların başından beri hızlı büyüdü" 


Üçüncü olarak baktıkların faktörün mali güç olduğunu, mali gücün de yine orta derece artı olarak değerlendirildiğini belirten Banerji, burada devletin bilançosunun güçlü olmasının çok önemli bir faktör olduğunu çünkü, borç oranlarının düşük olduğunu ve son 10 yıl içerisinde de düştüğünü kaydetti.


Kamu borcunun, diğer gelişmekte olan ülkelere göre çok daha iyi durumda olduğunu vurgulayan Banerji, "Aynı şekilde borcun karşılanabilirliğine de bakıyoruz. Hükümetin faiz ödemeleri için gelirlerinin ne kadarını harcaması gerektiğine bakıyoruz. Burada da çok ciddi bir düşüş oldu. 2001 yılında bu oran yüzde 58 iken 2013 yılında yüzde 8,6 olmuş durumda" ifadelerini kullandı.


Banerji, şoku absorbe edebilmek ve bir takım politikalar uygulayabilmek için  borcun karşılanabilirliğinin devlete imkan tanıdığını aktararak, mali gücün bir başka boyutunun da devlet borcunun yapısı olduğunu söyledi.


Yıllar içinde bu borcun çok daha dayanaklı hale geldiğini ve vadelerin uzadığını vurgulayan Banerji, yabancı para birimine dayalı yükümlülüklerde bir azalma görüldüğünü ve dolayısıyla şoku absorbe etme açısından daha olumu gelişmeler yaşandığını ifade etti.


Alpona Banerji, Türkiye'ye ilişkin değerlendirmelerinde son faktöre baktıklarında işlerin biraz daha tersine döndüğüne işaret ederek, çeşitli olaylara karşı hassasiyetin riskli görüldüğünü, yüksekliği açısından olumsuz değerlendirildiğini kaydetti.


Bunun sebebinin de cari açığın yüksek olmaya devam etmesi olduğunu aktaran Banerji, şöyle devam etti: 


"Cari açığın finansman şekli, yatırımcının güveninin dalgalanmasına sebebiyet veriyor. Baa3 notuna sahip ülkelerle karşılaştırdığımızda bu kategorideki yüksek riski olan ülke Türkiye. Çeşitli olaylara karşı hassasiyetler nelerdir? Neden biz bu, faktöre olumsuz anlamda daha yüksek bir risk veriyoruz? Türkiye ekonomisi, 2000'li yılların başından beri hızlı büyüdü. GSYH üç katına çıktı. Türkiye, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri oldu. Kişi başına gelir arttı. Bütün bu gelişmeler benzer ülkelere göre çok daha olumlu seyretti. Ancak bu büyüme son 4 yılda iç talebe dayalı olarak gerçekleşti.


İç talepten kastım da hem tüketim hem yatırım. Tüketim, Türkiye ekonomisinin yaklaşık yüzde 70’i. İç tüketimin sonucunda kredi artışı söz konusu oldu. Kredi artışı da kuvvetli sermaye artışlarıyla finanse edildi. Bu nasıl bir  durum ortaya çıkardı? Bunun sonucunda yüksek bir cari açık ortaya çıktı. Ayrıca bu açık, düşük tasarruf oranı, rekabetçilik üzerindeki baskılar, döviz kurunun değerlenmesi ve enerji ithalatının artmasıyla oluşan yapısal faktörlerden de etkilendi."


"TCMB'nin rezervleri arttı fakat benzer ülkelerle karşılaştırdığımızda yine de düşük"


Son 3 yılda toplam borçlar içerisinde kısa vadeli borç oranının artmaya başladığını vurgulayan Banerji, bunun da çeşitli dalgalı portföy akımlarına sebebiyet verdiğini ve son üç yılda özellikle cari açığın kısa vadeli borçlarla finanse edildiğini ifade etti.


Banerji, 2014 yılında ise durumun tekrar değiştiğini belirterek, kısa vadeli borçta bir düşüş görüldüğünü, yılın ilk altı ayında cari açığın yabancı sermaye ve net uzun vadeli borçlarla finanse edildiğini, açığın son üç yıldaki birikiminin dış borcun artmasına sebebiyet verdiğini söyledi. 


Banerji, şöyle devam etti:


"Şokları absorbe edebilme kapasitesi açısından bakıldığında, ekonomi bütününde dış kırılganlıklarla nasıl başa çıkılabilir? Ekonomi bu konuda nasıl hazırlıklı? Bunun içinde rezervlere bakmanız gerekir. Merkez Bankası'nın rezervleri arttı fakat artmakla birlikte benzer ülkelerle karşılaştırdığımızda yine de daha düşük. GSYH'nın yüzde 14'ü. Bu şekilde bakıldığında, diğer benzer reyting almış ülkelerle kıyaslandığında daha düşük bir oran oluyor."


Türkiye'nin şu an sahip olduğu Baa3 notunun üç kuvvetli ve bir de zayıf yönünün bulunduğunu vurgulayan Banerji, dolayısıyla bu notun Baa3'te oluşmasını sağladığını söyledi.


Alpona Banerji, notun bu seviyede kalmasının en önemli sebebinin de yüksek cari açık olduğuna dikkati çekerek, cari açığın finanse ediliş şeklinin yatırımcı güveni açısından bir kırılganlık yarattığını dile getirdi. 


Şokların birleşmesi konusunun üç alanda yoğunlaştığını anlatan Banerji, şunları kaydetti:


"Bir tanesi iç siyasi risk. Türkiye'de seçim takvimi nedeniyle siyasi tansiyon var. Bu takvimin üçte ikisi bitti. Ancak özellikle odaklanılması gereken şey şu; ekonomi politikaları ile ilgili belirsizlik, özellikle düşük büyümenin yaşandığı dönemde önemli bir faktör oluyor. İkinci olarak gördüğümüz risk, jeopolitik risk. Bu alanda artan riskler, bu da yatırımcının güvenini olumsuz etkiliyor. İç siyasetin ve dış sorunların birbirini etkilemesi, kredi süreçlerine ve ticarete etki etmesi... Irak, Türkiye için ikinci büyük ticari ortak. Irak ile yapılan ticaret önemli ölçüde azalmış durumda. Üçüncü ve önemli faktör ise parasal genişlemenin sona ermesi ile birlikte, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) faiz oranlarını artırmaya başlayacak olması sermaye akımında değişiklikler yaratacak ve gelişmekte olan piyasalara likidite miktarında azalma olacak. Önümüzdeki yıllarda bu gelişmekte olan piyasalar için önemli bir faktör olacak. Bu üç faktörü ele aldığımızda bu faktörler kredi bulabilme açısında riskleri artırıyor. Türkiye'nin görünümünü negatife çevirmemizde bu faktörler etkili oldu."


"Söz konusu büyüme tahminlerinin Türkiye'nin geçmişteki tecrübesinden çok farklı"


Banerji, ülkenin bu yıl için borçlanma ihtiyacının Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYH) yüzde 25'i civarında bulunduğunu anımsatarak, söz konusu rakamın orta vadede de bu düzeyde olmasını öngördüklerini söyledi.


Gelecek 1-2 yıl boyunca Türkiye'de aşağı yukarı yüzde 2,9'luk bir büyüme öngördüklerini dile getiren Banerji, orta vadedeki beklentilerinin ise yüzde 3,5 düzeyinde olduğunu aktardı.


Banerji, söz konusu büyüme tahminlerinin Türkiye'nin geçmişteki tecrübesinden çok farklı olduğuna işaret ederek, "Çünkü geçmişte yüzde 5 ve civarında bir büyüme söz konusuydu. Dolayısıyla büyümenin düştüğü bir ortamda ekonomi politikalarının ne şekilde değişeceği ve düşük büyümeye nasıl bir adaptasyon sağlanacağı noktası önemli bir faktör olmaya başlıyor" şeklinde konuştu.


Türkiye'nin Baa3 kredi notunun nisan ayında teyit edildiğini anımsatan Banerji, yapılan değerlendirmede hükümetin bilanço durumunun iyi olması ve düşük borç düzeyi gibi temel kredi avantajlarının vurgulandığını kaydetti.


Banerji, Türkiye'nin ekonomik gücünün ve oluşturulan belli bir refah düzeyinin olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:


"Kamu maliyesinde ve mali politikalarda ciddi bir ters dönüş, artan jeopolitik risklerin söz konusu olması ve bunun sonucunda bir takım faiz baskılarının görülmesi, yabancı sermaye akışının durması ve yatırım ortamını zayıflatacak kurumsal anlamda olumsuzluklar, Türkiye'nin kredi notuna olumsuz etki yaratabilir. Türkiye, büyük dış dengesizliklerle karşı karşıya kalmaya devam eder ve dış finansman ile ödemeler dengesi baskılarına maruz kalmayı sürdürürse, kredi notunun yukarı çıkma ihtimali daha az. Ancak, eğer Türkiye'deki iç ve jeopolitik gerilimler azalır, yatırımcının ekonomiye güveni artar ve ülkenin dış finansmanı üzerindeki baskılar azalırsa notun görünümü tekrar durağana çıkarılabilir. 


Dolayısıyla ana mesaj olarak şunu söyleyebilirim ki; Türkiye'nin kredi profilini en çok etkileyen faktör, ortaya çıkabilecek olaylarla ilgili risklere hassasiyettir. Bunun yanında yatırımcı güveninde ani değişikler ortaya çıkarabilecek çeşitli faktörler de olabilir. Örneğin, iç siyasi ortam ve bunun ekonominin siyasi gidişine etkisi, jeopolitik riskler ve bunun ekonomi, iç politika ve ticaret üzerindeki etkisi, ayrıca küresel sermaye ortamındaki değişiklikler gibi faktörler yatırımcı güvenini etkileyebilir."


Banerji, Türkiye'nin hala çok güçlü ve önemli yanları bulunduğunu da vurgulayarak, kamunun mali durumu ve düşük borç oranı nedeniyle şokları absorbe edebilme yeteneğinin yanında, geniş ve çeşitlendirilmiş bir ekonomiye sahip olunmasının olumlu faktörler arasında yer aldığını dile getirdi.


"Büyüme var ama büyümede bir yavaşlama da var"


Konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Banerji, Türkiye'nin geçmişte birçok şoka karşı tecrübeli olduğu, kredi derecelendirmesinde neden sadece hassasiyete odaklanıldığına yönelik, şunları ifade etti:


"Türkiye her zaman şoklarla karşı karşıya kalmıştır, haklısınız. O nedenle bizim metodolijimizde bu hassasiyet yüksek olarak değerlendiriliyor. Çünkü biz cari açığa ve bunun finansmanına bu açıdan bakıyoruz. Bugünkü şartlarda cari açığın finansmanını etkileyecek noktalara baktığımızda, bu yılın başında başlayan jeopolitik riskler ve geçen yılın sonuyla bu yılın başında olan iç siyasi riskler görülüyor. Ayrıca, dünyada parasal genişlemenin azaltılmasıyla ilgili olarak eylülden bu yana hızlanan bir süreç var. Bütün bunların ekonomi üzerinde etkisi oldu, ekonomi yavaşladı. Büyüme var ama büyümede bir yavaşlama da var ve bu Türkiye'nin alışık olmadığı bir durum. Gelecekte de böyle devam ederse o zaman ekonomi üzerindeki baskılar artacaktır. Bu şoklar tek tek olursa bununla başa çıkmak daha kolay olabilir ama aynı anda hepsi birden olursa, o zaman bu şokları absorbe etme yeteneği de zora düşer."


Banerji, Moody's'in kayıt dışı ekonomiyi kredi notu değerlendirmesinde göz önüne alıp almadığı sorusuna, bunun çok zor olduğunu ve bunun için kamu maliyesine baktıklarını söyledi.


Kamu maliyesinin güçlendirilebileceği yerlerden birinin de kayıt dışının sürece dahil edilmesi olduğunu anlatan Banerji, "Kayıt dışının GSYH'ın yüzde 25'i düzeyinde olduğu yönünde bir tahmin var. Bu rakamın, zaman içerisinde azaldığı tahmin ediliyor ama resmen bunu GSYH'nın bir parçası olarak hesaplayamıyoruz ve dahil etmiyoruz" değerlendirmelerini yaptı.


Banerji, "Ali Babacan, bir sonraki Bakanlar Kurulu'nda görev almazsa Türkiye'nin kredibilitesi ve yatırımcının güveni açısından ne gibi değişiklik bekliyorsunuz?" sorusuna ise "Şoklardan birini, ekonomik politikaların yönü açısından belirsizlik olarak tarif etmiştik. Biz bunun önemli bir faktör olduğunu düşünüyoruz ama bu bir kişiyle mi ilgilidir bunu bilemem ve ne gibi bir politika yapısı gelecekte uygulanacak onu görerek hareket etmek lazım" şeklinde yanıt verdi.


Banerji, bu yıl sonu için enflasyon beklentilerinin yüzde 10, gelecek yıl içinse yüzde 8,5 olarak belirlediklerini söyledi.


"Büyümedeki yavaşlama bankaların kredi itibarı açısından oldukça olumsuz olacak"


Moody's'in EMEA Bölgesi Bankacılık Kıdemli Analisti Irakli Pipia, Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'daki (GSYH) büyüme oranlarının bankacılık eğilimi açısından son derece önemli olduğunu belirterek, bankacılık sisteminin analizi yapıldığında makro ortamda neler olup bittiğinin değerlendirildiğini ve makro koşullar hakkında fikir edinildiğini ifade etti.


Pipia, Moody's'in Türkiye'deki ekonomik büyümede yavaşlama olacağı yönündeki öngörüsünü aktararak, Türkiye'de büyümenin bu yıl yüzde 3, gelecek yıl için ise yüzde 2,8 civarında gerçekleşmesinin beklendiğini anımsattı.


Büyümedeki yavaşlamanın bankaların kredi itibarı açısından oldukça olumsuz olacağını savunan Pipia, "Türkiye'deki 3 büyük banka, toplam aktiflerin yüzde 36'sını elinde tutuyor. En üstteki beş bankada bu oran yüzde 55 düzeyinde. Bu beş oyuncu aşağı yukarı aynı değerde, aynı hacimde olduğu zaman rekabet daha sağlıklı oluyor. Ancak, bir iki banka en üstte yer alıyorsa ve bütün aktifleri elinde tutuyorsa, sistemde belli bir zayıflık oluşabiliyor. Rekabet dinamikleri açısından Türkiye'deki piyasada oldukça sağlıklı parametreler olduğunu görüyoruz" şeklinde konuştu.


Pipia, farklı bankacılık sistemlerini değerlendirirken aktif kalitesi ve sermaye özelliklerine baktıklarını, ancak Türkiye'de fonlama yapısına odaklandıklarını vurgulayarak, şunları söyledi:


"Çünkü bu son derece önemli bir temel taşı ve bize göre Türkiye bankacılık sisteminin gelişimi hakkında fikir veriyor. Türkiye'de brüt kredilerin mevduat oranı yüzde 119 ve burada bir artış var. Bu artış kötüye gidiş anlamına geliyor. Türk bankacılık sistemi, diğer gelişmekte olan ülkeler arasında bu ölçüt açısından en kötülerden biri. Bu şunu gösteriyor; burada son 3-4 yılda borçlardaki büyüme, mevduat yaratma gücüyle kıyaslandığında hızla düşüyor. Bu da bankaların giderek toptan fonlama kaynaklarına yöneldiğini ortaya koyuyor. Toptan fonlamadaki artışı değerlendirdiğimizde ise pasiflerde giderek artan bir yer tuttuğunu, müşteri mevduatlarıyla ters orantılı geliştiğini görüyoruz. Bu da yapısal bir soruna işaret ediyor. Türkiye'de tasarruf oranı oldukça düşük ve buna ek olarak fonlamanın büyük bir bölümünün kısa vadeli olmasına yönelik endişeler de mevcut."


"Net faiz marjı baskı altında"


Likit aktiflerin kısa dönemli refinansman ihtiyaçlarının üzerinde seyrettiğini ve buradaki risklerin yönetilebildiğini dile getiren Pipia, diğer taraftan ülke riskiyle ilişkili olan likit aktiflerin kalitesine de bakılması gerektiğine işaret etti.


Pipia, kredi büyüme hızının bu yıl yüzde 10-15 civarında seyredeceği öngörüsünde bulunarak, bunun da daha önceki yıllara göre büyük bir düşüş anlamına geldiğini kaydetti.


Türk bankacılık sektörünün karlılığında son üç yılda aşağı yönlü olmakla birlikte rahat bir eğilim olduğunu belirten Pipia, fakat net faiz marjının baskı altında bulunduğunu, son üç senedir inişte olduğunu söyledi. 


Pipia, Türk bankacılık sektöründe kar marjı üzerindeki baskının artacağını düşündüklerini dile getirerek, aktif kalitesiyle ilgili göstergelerin olumu ve diğer gelişmekte olan piyasalarla da uyumlu bir gelişim gösterdiğini ifade etti.


Türk bankacılık sisteminde oldukça muhafazakar bir yaklaşım sergilendiğine dikkati çeken Pipia, Rusya, Hindistan, Polonya ve Güney Amerika'ya göre, takipteki kredilere yaklaşık yüzde 90'lık bir karşılık düzeyinin bulunduğunu ve bunun da oldukça yüksek bir oran olduğunu söyledi.


Pipia, bu durumun sistem için önemli şok azaltıcı bir unsur olduğuna işaret ederek, bunun bir takım riskleri azalttığını sözlerine ekledi.


"Türkiye İslami finansman alanında henüz yeni"


Moody's'in İslami Finansman Başkanı Khalid Howladar ise, Türkiye'de katılım bankalarının aktif sistemde yüzde 5-6'lık payı bulunduğunu belirterek, "Suudi Arabistan'da bu oran yüzde 50. Türkiye ve Malezya paralel modeller, son derece gelişmiş bankacılık sistemleri ve merkez bankaları var" dedi.


İslami finansmanı desteklemek amacıyla sukuk ve İslami bankacılığın güvenilirliğinin ön plana çıkarılmaya çalışıldığını, ancak sukuğun da aynı risklere sahip bulunduğunu savunan Howladar, bazen sukukla çalışan bankaların normal bankalardan daha kötü duruma düşebildiğini öne sürdü.


Howladar, İslami finansman alanında bir standart olmadığına dikkati çekerek, "Türkiye İslami Finansman alanında henüz yeni, dolayısıyla daha fazla Malezya gibi mi yoksa Körfez ülkeleri gibi mi olacak merak ediyorum" diye konuştu.


AA


Geri Dön