26 / 11 / 2024

Orman şerhi nedir?

Orman şerhi nedir?

Orman şerhi nedir? Tapu üzerine konulan bu orman arazisi şerhi, mülkiyeti devir yetkisini engelleyici nitelik taşır mı? Bu şerhin konulduğu gayrimenkul arsa, tarla, bahçe olarak kullanılabilir mi?




Orman şerhi nedir?

Tapu üzerine konulan bu orman arazisi şerhi, mülkiyeti devir yetkisini engelleyici nitelik taşımıyor ancak; bu şerh ile gayrimenkulün arsa, tarla, bahçe vasfında görülemeyeceği anlamına geliyor.


Tapu üzerine şerh konulması için; Orman Müdürlükleri kendi kadastral haritalarında orman olarak görünen ve fakat tapu kayıtlarında vatandaşlar adına kayıtlı bulunan parsellerin tapu kaydına orman sınırlaması-şerhi düşülmesi için resmi yazı gönderiyor.


Tapu üzerine orman şerhi konulan taşınmaz mal sahipleri, kısıtlanan hakları için Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açabiliyor. Dava ve karar örneği aşağıda yer alıyor:


T.C. SAPANCA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 

Esas-Karar No: 2011/... Esas - 2012/...

TÜRK MİLLETİ ADINA


T .C.

SAPANCA

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR


ESAS NO : 2011/... Esas

KARAR NO : 2012/...

HAKİM : İLYAS KARAKAYA 39784

KATİP : ÖZCAN ALAYLI 99402

DAVACI : N.E. Küçükköy Gaziosmanpaşa/ İSTANBUL

[VEKİLLERİ] : Av. ÖZGÜR ERAY TAŞ - Rüstempaşa Mah.Ersin Cad.No:31 54600 Sapanca/ SAKARYA

Av. HATİCE BALLI - Çark Caddesi Hilmi Kayın İş Merkezi K:2 No:167 Merkez/ SAKARYA

DAVALI : HAZİNEYE İZAFETEN SAPANCA MAL MÜDÜRLÜĞÜ - Sapanca Sapanca/ SAKARYA

[VEKİLİ] : Av. R Ö - Sakarya Defterdarlığı Muhakemat Müdürlüğü 36100 Merkez/ SAKARYA

DAVA : Tazminat

DAVA TARİHİ : 18/07/2011

KARAR TARİHİ : 03/05/2012

Mahkememizde görülmekte bulunan tazminat davasının açık yargılamasının sonunda,


GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı N E (283672.....) vekili Av. Özgür Eray TAŞ 11.07.2011 tarihli dava dilekçesinde;davacı/m üvekkilinin Sakarya ili Sapanca ilçesi Dibektaş köyünde bulunan 9060 m² yüzölçümündeki 322 nolu parseli, 3. Şahıstan tapuda satış suretiyle 11.02.1988 yılında devraldığını, satış işlemi yapılırken tapuda hiçbir kısıtlamanın bulunmadığını, davacı/müvekkilinin söz konusu taşınmaza 17.07.1991 tarih ve 763 yevmiye no ile satılamaz şerhinin konulduğunu sonradan öğrendiğini, bu durumla ilgili Sapanca Kadastro Mahkemesi'nde tespite itiraz davası (Sapanca Kadastro Mahkemesi'nin11.09.1995 tarih ve 1 994/185E. - 1995/93K.) açtığını ve davanın reddedildiğini, yine Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi'nde (Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 05.04.2001 tarih ve 1999/140E. - 2001/56K.) müdahalenin önlenmesi ve muarazanın giderilmesi davası açtığını, davanın reddine karar verildiğini ve kararın 21.04.2010 tarihinde kesinleştiğini, dava dilekçesi ekinde sundukları Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 16.5.1956 gün ve 1954/1E. - 1956/7K. sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1.6.1988 gün ve 1987/805E. - 1988/445K. sayılı kararı, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 28.2.1984 gün ve 1984 / 1206E. - 1984/2145K. sayılı kararlarında " Mülkiyete ve ayni hakka ilişkin davalarda dava zamanaşımı söz konusu olmaz " denmek suretiyle, dava konusu tazminatın doğrudan doğruya mülkiyet hakkı ihlali sebebiyle olması nedeniyle iş bu davada zamanaşımı olmayacağı konusunda yargı birliği sağlandığını, işbu davanın konusunun, mülkiyet ihlaline dayalı tazminat olduğundan, alacak haklarına ilişkin genel zamanaşımı hükmünün (BK m.125) uygulanmasının, AİHS ve AİHM kararına da uygun olmayacağını, evrensel hukukta, mülkiyet hakkının " zaman ötesi " bir niteliğinin bulunduğunu, Türk Hukukunda, kamu yararı amacıyla mülkten yoksun bırakan önlem dendiğinde, akla kamulaştırma yada kamulaştırmasız el koyma düşünülmekte olduğunu, bu müesseselerde dahi zamanaşımının ve hak düşürücü sürenin söz konusu olmayıp, 2942 sayılı yasanın 38. maddesindeki hak düşürücü sürenin, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildiğini, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı gerekçesinde, mülkiyet hakkının niteliği konusunda oldukça doyurucu açıklamalar olduğunu, mülkiyet hakkının "zaman ötesi" niteliğinin vurgulandığını, davacı/müvekkilinin taşınmazının bulunduğu yörede aşağıda arzettikleri şekilde işlemler yapıldığının tespit edildiğini, ilk orman tahdidinin 1965 yılında yapıldığını ve söz konusu taşınmazın orman tahdidi içerisinde bırakıldığını ve tahdidin kesinleştiğini, bilahare 1974 yılında genel arazi kadastrosu yapıldığını ve kesinleşmiş orman tahdit sınırı dikkate alınmadan davaya konu taşınmaza tapu kaydı düzenlendiğini ve söz konusu tapuya idare tarafından hiçbir itiraz olmadığından kesinleştiğini, bilahare 1989 yılında aplikasyon ve 2/B çalışmaları yapıldığını ve taşınmazın 2/B olmadığı, kesinleşmiş orman tahdidi içinde kaldığının bir kez daha netlik kazandığını, 1965 yılında yapılan orman tahdit işlemlerinin 1974 yılında yapılan arazi kadastro işlemleri ile örtüştürülseydi, ya da bu yanlışlık nedeniyle iptal davası açılmasa dahi orman şerhi o zaman konulsaydı, davacı/müvekkilinin söz konusu taşınmazı satın almayacak olduğunu, davalı tarafın söz konusu zarardan sorumlu olmasının da yasa gereği olduğunu, durum böyle iken, devletin kesinleşmiş orman tahdidi içerisinde kalan alana tapu vererek ve gerekli denetim ve işlemleri zamanında yapmayarak davacı/müvekkilinin zararına sebebiyet verdiğini, devletin buradaki sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğunu, dava dilekçesi ekinde sundukları 20.HD'nin 12.12.2009 tarih ve 2009/11670E. - 14572K. Sayılı kararında açıkça görüleceği üzere, "... orman kadastrosunun kesinleşmesiyle taşınmaz kamu malı niteliğini kazanıp mülkiyetin hazinene geçtiği, mahkemece verilecek iptal kararının yenilik doğuran, mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumunu saptanıp hukuksallaştıran, açıklayıcı bir hüküm olacağı ve başlangıcından itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kandının ...."denilmekle, tapu kaydı iptal edilmese dahi, hukuken geçersiz olduğundan işbu davayı açma zorunluluğunun ortaya çıktığını, şu durum itibariyle davacının, taşınmazını kullanamadığını, başka bir ifade ile, mülkiyet hakkının her açıdan kısıtlandığını, mevcut AHİM kararları ve dilekçe ekindeki emsal Yargıtay kararları dikkate alındığında, hazinenin makul bir tazminat ödemesi gerektiğini, yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 13.4.2010 gün ve 2009/3819E. -2010/4309K. sayılı kararında da; " ... Mülkiyet hakkı sahibinin tapusunun orman sınırları içinde kaldığı saptanarak kesinleşen yargı kararı ile mülkiyet hakkından yoksun kalan davacının, mülkiyet hakkının, Anayasanın 35/1 ve Medeni Kanunu'nun 683. maddeleri ile iç hukuk yönünden, AİHS Ek Protokol 1. Maddesi gereğince de, uluslararası hukuk yönünden güvence altına alınmış haklardan olması ve anayasanın 35/2 ve 3. maddeleri gereğince mülkiyet hakkı ancak, kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği ve mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağından, öte yandan ormanlar kural olarak özel mülkiyet alanı dışında ve özel mülkiyete konu olamayacak kamu malları olması, zamanaşımı yoluyla kazanılması ve haczedilmesi mümkün olmadığından, bu özelliklerinden dolayı Anayasa'nın 169. maddesi, 90/5 maddesi gereğince AHİS ve AİHM kararları doğrultusunda, mülkiyet hakkının bir bölümünden veya tamamından yoksun bırakılan kişinin mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında makul, kabul edilebilir hak ve adalet dengesini sağlaıyacak bir oran kurulmasının zorunlu olduğu, mülkiyet hakkı sahibine tazminat niteliğinde bir bedel ödenmesi gerektiği, tazminat ödenmesinin yasa dışı bir işlemden değil, hak ve adalet dengesinin sağlanmasından kaynaklandığından, taşınmazın tam değerinin karşılanmasının da gerekli olmadığı, adil bir tazminata hükmedilmesi gerektiği Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi gereğince, devletin hak ve adalet ölçüsünde belirlenecek uygun bir tazminat ile sorumlu tutulması gerektiğini belirterek " 6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesi nedeniyle mülkiyet hakkından yoksun bırakılan kişilerin açtıkları tazminat davalannda, AİHM kararları doğrultusunda hükümler oluşturduğunu ve bu konuda yargı birliği sağlandığını, davacı/müvekkiline ait tapu kaydının hukuki geçerliliğini yitirmiş olmasına rağmen, hazine tarafından tazmin olgusunun şimdiye kadar gerçekleştirilmediğini, yukarıda açıkladıkları nedenlerle işbu tazminat davasını açmaları gerektiğini, yukarıda açıkladıkları nedenlerle; dava kabulü ile fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydı ile şimdilik 10.000,00TL. bedelin, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile beraber tüm yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraftan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.


Davalı Maliye Hazinesi vekili Av. S E cevap dilekçesinde; davacı tarafından Sapanca ilçesi Dibektaş köyünde kain 322 parsel sayılı taşınmazın satışı esnasında tapuda hiçbir kısıtlama bulunmadığı ancak satışından sonra ise orman şerhinin konulduğu ve bu sebeple davacının oluştuğu iddia edilen zararının giderilmesi gerektiğinden bahisle maddi tazminat talebiyle işbu davanın açıldığını, taşınmaz üzerine tapu kaydında orman şerhi konulması hususunda Orman İdaresinin yetkili ve sorumlu olduğunu, şerhin süresinde konulmaması bakımından Hazine'ye herhangi bir mesuliyet yüklenemeyeceğini, kadastro kayıtları ile tapu kayıtları arasındaki uyumsuzluğun müsebbibinin Hazine olmadığını, dava konusu taşınmazın tapu kaydında orman şerhi bulunması ve taşınmazın orman sınırları içerisinde kalmasının, bu şerhin konulması ve kaldırılmasındaki tüm yetkinin Orman İdaresine ait olması hasebiyle davanın müvekkili idare açısından husumet yönünden reddi gerektiğini, AİHS 1 No'lu Ek Protokolün 1. maddesinin mülkiyetin malikten alınması veya diğer müdahaleler için herhangi bir tazminat hakkını açıkça düzenlemediğini, bu maddeye göre; mal ve mülk dokunulmazlığına müdahale için; kanun tarafından öngörülmüş olması, kamu yararının amaçlaması, demokratik bir toplumda gerekli olması şartlarının var olması gerektiğini, Sapanca Kadastro Mahkemesi'nin 1994/185E. - 1995/93K. ile Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1999/140E. - 2001/56K. sayılı red kararları ile zaten kanunilik ve kamu yararı şartlarının gerçekleştiğinin kesinlik kazandığını, orman sınırları içerisinde kalan bir yere özel mülkiyet verilemeyeceğinden gereklilik şartının da gerçekleştiğini ve dolayısıyla sözleşme şartlarının ihlal edilmediği kanısında olduklarını, her ne kadar açılan davanın reddi gerekmekte ise de, yargılama neticesinde Mahkeme aksi kanaate varacak olsa dahi, davacının tapusunun iptalinde kamu yararının bulunması, taşınmazın kamuya ait alanda yer alması ve davacının taşınmazı uzun bir süre kullandığı da değerlendirilerek bedelin belirlenmesinde Borçlar Kanunu'nun 43 ve 44. maddeleri gereğince indirim yapılarak tazminat miktarının belirlenmesi gerektiğini, işbu davanın açılmasına müvekkili idarenin sebebiyet vermediğinin de gözetilerek hak ve nesafet kuralları çerçevesinde adilane bir karar verilmesi gerektiğini, yukarıda arz ve izah ettikleri sebepler ışığında, davaya ilişkin beyan ve itirazlarının kabulü ile davanın öncelikle husumet yönünden reddine, daha sonra ise esastan reddine ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini savunmuştur.


Davacı vekili Av. Özgür Eray TAŞ 23.03.2012 tarihli b ilirkişi raporuna karşı beyanlarını ve ıslah beyanlarını içerir d ilekçesinde; m ahkemece yapılan keşif sonrasında, taşınmazla ilgili olarak bilirkişilerce değer tespiti yapıldığını ve dosyaya rapor sunulduğunu, hazırlanan raporu kabul ettiklerini, yerel mahkeme kararları ve emsal AİHM kararları dikkate alındığında, taşınmazların tespit edilen rayiç değerlerinin 20'si oranında indirim yapılarak hüküm verilmekte olduğunu, açıklanan nedenle, dosyaya sunulan raporda belirtilen değer esas alınarak, 20 indirimli değeri üzerinden davayı ıslah ettiklerini, açıkladıkları nedenle, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, davayı 362.400,00TL. üzerinden ıslah etiklerini, açıkladıkları nedenle, raporu kabul etmekle davayı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak yukarıda belirtilen değer üzerinden ıslah ettiklerini bildirmiştir.


Davacı vekili ek rapor talepli 05.04.2012 tarihli dilekçesinde; Yargıtay 20. H.D'nin 2011 ve 2012 tarihli kararlarında, tapu kaydında " tarım arazisi " yazan taşınmazların değer tespitinin, " net gelir hesabı " yöntemi ile yapılması gerektiğine değinildiğini, bu nedenle aşağıda açıklayacağımız hususlar ve ekte sunulu Yargıtay kararları dikkate alınarak, duruşma günü beklenmeksizin ziraatçı bilirkişiden ek rapor alınmasını talep ettiklerini, her ne kadar Yargıtay'ın arazi değerleme sistemini kabul etmeseler de ( taşınmazın etrafında bulunup orman tahdidi dışında kalan tüm taşınmazların arsa vasfında olduğunu ve bu taşınmazın da orman olmasa idi arsa vasfında olacak olduğunu, dolayısıyla bu konuya ilişkin itirazlarını ve haklarını AİHM'nde ileri sürmek üzere saklı tuttuklarını ), kararların yerleşmiş olduğundan, Yargıtay'ın kabul ettiği sistem doğrultusunda ek rapor alınmasını talep ettiklerini, Yargıtay'ın yerleşik uygulaması gereği, tarım arazisinin değerini belirlemede esas alınacak gelirin tespitinde, çevrede yetiştirilmesi mutad ürünlerin saptanması ve bunların münavebeye alınmak suretiyle (dönüşümlü olarak) ortalama verim, fiyat ve giderlerinin dikkate alınması gerektiğini, bu bilgiler ışığında, taşınmazın bulunduğu Sapanca Dibektaş bölgesinde mutad sayılabilecek ürünlerin "fındık - mısır - elma - armut - kestane" olduğunu, dolayısıyla bu ürünler dikkate alınarak değerleme yapılması gerektiği kanaatinde olduklarını, ayrıca bilirkişi tarafından bölgenin sulu tarım arazisi mi, kuru tarım arazisi mi olduğunun belirlenmesi gerektiğini, ayrıca kapitalizasyon faizi oranı tespit edilirken, " ulaşım yoluna yakınlık, iyi sağlık koşulları, ulaşım kolaylığı, arazinin tek bir parça olması, toprağın düzgün olması, araziden kadastro geçmiş olması, araziye olan talep yoğunluğu, dinlenme gibi amaçlar için elverişli olması " hususlarının dikkate alınması gerektiğini, açıkladıkları nedenlerle, duruşma günü beklenmeksizin ziraatçi bilirkişiden ek rapor alınmasını talep ettiklerini bildirmiştir.

Yapılan yargılama toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde;


Dava, tapu sicilinin tutulmasından dolayı uğranılan zararın, Devletin sorumluluğuna ilişkin Madeni Yasa'nın 1007. maddesi gereğince, ödetilmesi istemine ilişkindir.

Davacı taraf, tapu sicilinde adına kayıtla bulunan 3. şahıstan tapuda satış yoluyla devraldığı Sakarya ili Sapanca ilçesi Dibektaş köyünde kain 9060 m² yüzölçümündeki 322 nolu parsel sayılı taşınmazın tapu kaydına taşınmazı satın aldıktan (11.02.1988) sonraki bir tarihte ( 17.07.1991 ) Orman İdaresi tarafından satılamaz şerhi konulduğunu, şerhin kaldırılması için açtığı davaların taşınmazın kesinleşmiş orman sınırları içerisinde kaldığından bahisle reddedildiğini, orman idaresince konulan bu şerh nedeni ile mülkiyet hakkının her yönden sınırlandığını ve tapunun hukuken geçersiz hale geldiğini belirterek uğradığı zararın ödetilmesini talep etmiştir.


Davalı taraf; tapuya şerhin düşülmemesinden ya da geç düşülmesinden Hazine'nin değil, orman idaresinin sorumlu tutulması gerektiğini bu nedenle davanın husumetten reddi gerektiğini, somut olaydamülkiyet hakının ihlal edilmediğini, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.


Davacı davasında haklıdır, şöyle ki;

Davaya konu taşınmaz Sakarya ili Sapanca ilçesi Dibektaş köyünde kain 9060 m² yüzölçümündeki 322 parsel sayılı taşınmaz olup davacı taşınmazı satış yoluyla 11.02.1988 tarihinde satın almış, bu tarihten sonra ise 17.07.1991 tarihinde Orman İdaresi'nce taşınmazın kesinleşmiş orman sınırları içerisinde kaldığından bahisle taşınmazı tapu kaydına satılamaz şerhi konulmuştur. Taşınmazın bulunduğu yörede 1965 yılında yapılan ilk orman tahdidinde dava konusu taşınmaz taşınmaz orman sınırları içerisinde bırakılmış ve tahdit kesinleşmiştir. Yörede 1974 yılında yapılan genel arazi kadastrosunda kesinleşmiş orman sınırları nazara alınmadan işbu taşınmaz hakkında 10.07.1974 tarihli tapulama tutanağı düzenlenerek tapu verilmiştir Yine yörede 1989 yılında aplikasyon ve 2/B ça1ışması yapılmış ve tapulu alanın 2/B olmadığı ve kesinleşmiş orman sınırları içerisinde kaldığı anlaşılmıştır. Ancak taşınmazın tapu kütüğünün beyanlar hanesinde 90,58m²lik kısmının 6831 sayılı yasanın 2/B maddesi gereğince orman sınırı dışarısına çıkartılmış olduğu belirtilmiştir. Kısacası taşınmazın tamamına yakını kesinleşmiş orman sınırları içerisindedir.

Öncelikle davalı tarafın, husumet itirazına itibar edilmemiştir. Davacının devletin, kusursuz sorumluluğundan kaynaklanan bir zararının oluştuğunu iddia ederek bu davayı açtığı, davacının bu zararının tazminini Devletten isteyebileceği, Devletin kadastro işlemlerinden kaynaklanan sorumluluğunun da TMK'nun 1007. kapsamında olması gerektiği anlaşıldığından işbu davanın adli yargı yerinde bakılması gerekir. Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarıda bu yöndedir.(Yargıtay HGK'nun 12.11.2003 tarih ve 2003/1-646E. 2003/692K.). Yine kesinleşen orman kadastrosu gereğince orman sayılan yerler hakkında tapu kaydı oluşturarak özel mülkiyete konu edilen yerden dolayı uğranılan zarardan devletin kusursuz sorumluluğu söz konusudur. Bu nedenle husumetin Maliye Hazinesine yöneltilmesi doğrudur. (Yargıtay 4.HD. 13.04.2010 gün ve 2009/8819E. ve 2010/4309K., Yargıtay 13.HD.'nin 02.02.2010 tarih 2009/3120E. - 2010/1096K.)

Kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan taşınmazlara ait tapu kayıtları hukuki değerlerini yitirirler. 6831 sayılı yasanın 2/B maddesi gereğince orman sınırı dışarısına çıkartılan taşınmazların mülkiyeti de Maliye Hazinesi'ne aittir. F en bilirkişisi raporuna göre taşınmazın tamamına yakını kesinleşmiş orman sınırları içerisinde kalmakta olup sadece 90,58m²lik kısmı 6831 sayılı yasanın 2/B maddesi gereğince orman sınırı dışarısına çıkartılmıştır. E sasen bu konuda taraflararasında uyuşmazlıkta yoktur.

Davanın esasına gelince; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 35, 3, 90/5 ve 169. Türk Medeni Kanunu'nun 683 ve 1007. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokol 1/1. maddeleri nazara alındığında; dava konusu taşınmaz kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalmasına rağmen kadastro ekibinin hatalı işlemi nedeni ile taşınmaza tapu verilmiştir. Tapuya güven ilkesine dayanarak taşınmazı satın alan davacının uğradığı zararın tazminini talep etme hakkı vardır. Tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan dolayı Devlet sorumludur. Somut olayda, taşınmaz ile ilgili sicilin tutulması ve taşınmaz ile ilgili sınırlama varsa bunları tapu siciline yazdırması gereken davalı Hazine, dava dışı 3. kişi adına tapu kaydı düzenlendikten uzunca bir süre ve davacının taşınmazı satış sureti ile iktisabından sonra, taşınmazın orman niteliğinde olduğuna olduğuna ilişkin tapu kaydında bir sınırlama ve açıklama (şerh) bulunmadığı halde, aynı yerin kesinleşşmiş orman sınırları içerisinde kaldığını belirterek satılamaz şerhi koydurduğundan, bu şerh ile taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakları elinden alınan davacıya hak ve adalete uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür. Davacı taraf lehine hükmedilecek tazminat miktarı, taşınmazın tam değeri değil, karşılıklı hak ve adalet dengesi sağlanarak, bu ölçüde belirlenecek uygun bir bedeldir. (Yargıtay 4.HD. 13.04.2010 gün ve 2009/8819E. ve 2010/4309K.). Mahkememizce yukarıdaki ilkeler gözetilerek tazminat miktarı; taşınmazın tapu kaydında " tarım arazisi " vasfında olması nedeni ile " net gelir hesabı " yöntemi ile bilirkişiye hesaplattırılmış, hazırlanan bilirkişi ek raporunda taşınmazın bedelini 237.553,20TL. olarak belirtmiştir. Mahkememizce kök rapordaki hesaplamaya değil " net gelir hesabı " yöntemi ile hazırlanan bilirkişi ek raporuna itibar edilmiştir.

Davacı taraf davasını her ne kadar 23.03.2012 tarihli ıslah dilekçesinde 362.400,00TL. üzerinden davasını ıslah ettiğini bildirmiş ise de; peşin harcı 237.553,20TL. üzerinden ikmal etmiştir. Bu nedenle dava değeri olarak peşin harcı ikmal edilen kısım yani 237.553,20TL. esas alınmış ve bu değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir. Harcın ikmal edilmediği 124.846,68TL.lik kısım yönünden ise davanın işlemden kaldırılmasına ( Yargıtay 19.HD.14.12.2007, 2007/5252E. - 2007/11296K. ) karar verilmiştir. Açıklanan nedenlerle ağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.


HÜKÜM: Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;

1- Davacının davasının harcın ikmal edildiği kısım üzerinden kabulü ile; 237.553,20TL. tazminatın davalı Maliye Hazinesi'nden alınarak davacı N E'a verilmesine, hükmedilen tazminatın 10.000,00TL.lık kısmına dava tarihi olan 18.07.2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine,

2- Davacının davasının harcın ikmal edilmediği 124.846,68TL.lık kısım yönünden HMK.nun 150. maddesi gereğince yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına,

3- Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 148,50 TL ile 3.380,00TL tamamlama harcından oluşan toplam 3.528,50TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran davacıyaiadesine ,

4- Davacı tarafından yapılan 0,60 TL dosya bedeli, 18,40 TL başvuru harcı, 12,00 TL tebligat posta gideri, 715,00TL keşif ve bilirkişi gideri olmak üzere toplam 746,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

5- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,

6- Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan ve takdir edilen ... TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

7- Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, müracaat bırakılan dava yönünden AAÜT uyarınca hesaplanan ve takdir edilen ... TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

Dair, davacı vekili ile davalı Hazine vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta (HMK.m.345) süre içerisinde mahkememize verilecek temyiz dilekçesi ile Yargıtay da temyizi kabil olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı . 03/05/2012


Hazine arazisi nedir?




Işıl Seren KESKİN/Emlakkulisi.com




Geri Dön