22 / 11 / 2024
fuzul

Prof. Dr. Selçuk Coşkun: Rektör inşaatla uğraşmamalı!

Prof. Dr. Selçuk Coşkun: Rektör inşaatla uğraşmamalı!

Türkiye Gazetesi'nin Bayburt Üniversite rektörü Prof.Dr.Selçuk Çoşkun ile gerçekeştirdiği röportajda rektör Çoşkun rektörlerin inşaatla uğraşmaması gerektiğini söyledi..




Bayburt, tarihi geçmişi, camisi, şelalesi, mağarası ve insan yapısının farklılığıyla meşhur şirin bir ilimiz. Bayburt Üniversitesi Bayburt'a ayrı bir güzellik ve özellik katıyor. Üniversite rektörü Prof.Dr.Selçuk Coşkun genç, dinamik, enerjik, sempatik ve iletişim becerisi kuvvetli bir profil çiziyor. Profesör Coşkun iyi bir ekip oluşturmuş. Ekibinin başında yer alan eğitim felsefesi alanında duayen hocamız Prof.Dr.Necmettin Tozlu (Rektör Başdanışmanı) ve rektör yardımcısı Prof.Dr.Sezgin Akbulut Bayburt Üniversitesinin gelişmesi için var güçleriyle çalışıyorlar. Üniversite Bayburt'a sosyal, ekonomik ve kültürel yönden ciddi manada katkı sağlıyor. Rektör Prof.Dr.Selçuk Coşkun ilahiyatçı kimliğinin yanında sosyal yönü de ağır basıyor. Kendisiyle Bayburt Üniversitesi kampüsünde yaptığım söyleşi ile baş başa bırakırken fotoğraf konusunda katkıda bulunan Peyami Safa Karabacak'a da teşekkür ediyorum. 


Sayın hocam,  rektör olarak üniversiteyi nereden nereye getirdiniz?

Bu göreve başlayalı iki yıl oldu. İki yılın sonunda gerek insan kaynakları açısından, gerek akademik çalışmalar açısından, gerekse altyapı açısından bir takım ilerlemeler kaydettik. Yeni kampüsümüzü geliştirirken öncelikli olarak eğitim binalarımızın, araştırma merkezi binalarımızın, özellikle cihazlarını aldığımız ve iki aya kadar teslim alacağımız Merkezi Araştırma Laboratuvarımızın inşaat faaliyetleri hızla devam ediyor.  Öğrencilerimiz için sosyal alanlar oluşturmaya çalışıyoruz. Şehrimizin vermekte zorluk çektiği sosyal imkânları üniversite imkânları ile sunmaya çalışıyoruz. Çevresinde bowling salonları, buz pisti, yemekhanesi, alışveriş yapılabilecek yerleri olan bir yaşam merkezinin projesini yaptırıyoruz, yakın zamanda da bunun ihalesine çıkacağız. Öğrencilerimiz bu anlamda da rahata kavuşmuş olacaklar. Öğrenci yurtlarının inşaatı yeni kampüs alanımızın hemen yanında devam ediyor. 


Üniversiteniz Türkiye için ne ifade ediyor?

Bayburt Üniversitesi, Türkiye için çok şey ifade ediyor. Bayburt milattan önce kurulmuş bir şehirdir. Bayburt bir 'şehirlilik' kültürüne sahiptir. Bu anlamda bu şehrin geleneği vardır. Kültürel kodları vardır. Türkiye'nin her tarafından öğrencimiz bulunmaktadır. Bu öğrenciler Bayburt'lu, Bayburt geleneğini, Bayburt örfünü, âdetini görerek bir şekilde kültürlenmiş olacaklar. Bayburt kültürü aynı zamanda Anadolu örfü, âdeti, kültürü demektir. Bayburt'ta çok fazla örselenmemiş, hâlâ canlılığını devam ettiren bir kadim kültür var. Bu da öğrencilerimiz için bir şanstır. Ayrıca Bayburt güvenli bir şehir, Bayburt Üniversitesi de huzurlu bir üniversitedir. Son zamanlarda üniversitelerde olan olaylar, ailelerin tedirginlikleri göz önüne alındığında Bayburt Üniversitesi özellikle bu açıdan bulunmaz bir üniversitedir.  Bizim sloganımız da 'Güvenli Şehrin Huzurlu Üniversitesi'dir. 


Sizce üniversitelerin temel, acil sorunları ve çözüm yolları neler olabilir? 

Bana göre üniversitelerin en acil problemi yerinden yönetim meselesidir. Merkezî yönetim zaman zaman üniversiteler için sıkıntı oluşturabiliyor.  Öğrenci sayısı açısından, öğretim üyesi sayısı açısından çok gelişmiş olan üniversiteler için geçerli olan kriterlerin, daha yeni kurulmuş üniversiteler için geçerli olması bizim için bir engel teşkil ediyor. Özellikle yeni kurulmakta olan, kurulumunu devam ettiren üniversitelerin biraz daha özgürlükçü, biraz daha yerinden yönetime açık bir tarzda olması gerekiyor. Yeni üniversiteler kaynaklarını daha rahat kullanabilmeli. Üniversitenin gelecekteki vizyonu da dikkate alınarak bir an önce gelişmelerini sağlayabilmek adına biraz daha rahat hareket edebilmelidirler. 


Yükseköğretim kurumlarında görmek istediğiniz öğrenci profili sizce nasıl olmalı?

Herkes şunu idrak etti ki çok başarılı öğrenciler yetiştirmek, bilgili öğrenciler yetiştirmek zorundayız. 21. yüzyılı şekillendirecek öğrenciler yetiştirmek zorundayız; ama bir kırılma noktası var. O da şu: çok bilgili, çok başarılı, çok çalışkan, çok zeki öğrencilerimizin kültürel kodlarımızla da irtibatlı olması gerekir. O anlamda üniversitelerimizde görmek istediğimiz öğrenci profili, gücünü tarihinden alan, ama geleceği şekillendirmede de iddialı bir öğrenci profilidir. 


Tarihiyle barışık yeniliğe açık öğrenci profili diyebilir miyiz?

Evet, aslında demek istediğim de o. Tarihten kopuk olmayan, kökleri tarihe dayanan; ama tarihin karanlıklarında kalmamış, geleceği de çok iyi okuyan ve geleceği şekillendirme konusunda da çok iddialı olan, ülkemizi gelecek dönemlere, yarınlara taşıyacak, çağdaş medeniyetler seviyesi düzeyine çıkaracak bilinçli bir nesil görmek istiyoruz. Biz kendi ayaklarımız üzerinde durmalıyız. Bunun için de bilinçli, bilgili bir nesil; ama gücünü, kuvvetini de tarihten alan bir nesil, üniversite gençliği görmek istiyoruz.


Türkiye'deki üniversitelerin bilim, teknik ve üretime katkı bakımından dünya üniversiteleri ile rekabet edebilecek düzeye gelmeleri için neler yapılmalıdır? 

Bu alanda çok farklı çalışmalar bulunuyor. Türkiye üniversiteleri her geçen gün daha da kabuklarını kırmakta, uluslararasılaşma konusunda önemli adımlar atmaktadır. Erken yola çıkan üniversiteler bu aşamada daha ileride yer alıyor. Yeni kurulanlar arkadan devam edip gidiyor. Bu anlamda dil problemi önemli bir engel olarak karşımızda durmaktadır. Dil probleminin üniversitelerde değil, öğretim elemanı olduktan sonra değil, daha ilkokul sıralarında çözülmesi gerekiyor. Neticede uluslararası arenaya ürettiğinizi taşıyabilmeniz için o dilde sunum yapmanız önem arz ediyor. Ben dil derken sadece İngilizceyi kastetmiyorum, bütün diller önemlidir. Rusça bilen de önemlidir, Çince bilen de önemlidir. Eğer Türkiye uluslararası arenada söz sahibi olmak istiyorsa her alanda çalışmalar yapabilecek, her coğrafya ile ilgili çalışmalar yapabilecek, her dili bilen akademik personele ihtiyacı olacaktır.  


Üniversite rektörü olmak nasıl bir duygu, hissiyatınızı paylaşır mısınız?

Yeni kurulan üniversitelerin rektörü olmak gece gündüz çalışmak, koşturmak demektir. Çünkü henüz kurumsallaşmamış bir kurumun başına geliyorsunuz.  Her şeyi sizin belirlemeniz gerekiyor. Yazışmaların kurallarından tutun da öğretimin kalitesini yükseltmeye kadar, her konuyla bizzat rektörün ilgilenmesi gerekiyor. Bu arada şehirle de çok uyumlu bir şekilde çalışmanız gerekiyor.  Küçük şehirlerdeki üniversiteler büyük şehirlerdeki üniversitelere benzemiyor. Herkesle uyum içerisinde olmanız gerekiyor. Valilikle, belediyeyle, ticaret odasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla uyum içerisinde olmanız gerekiyor. Üniversiteyi onlara rağmen büyütemezsiniz. 


Öğrencilerin üniversite tercih ve yerleştirilmesinde sizce üniversitenin yeri ve rolü ne olmalıdır?

Şu andaki mevcut duruma göre üniversitenin öğrenciyi seçme gibi bir lüksü yok. Özel vakıf üniversitelerinin bazı bölümlerini çıkarsanız tamamıyla öğrenci üniversiteyi seçiyor. Esasında öğrenci daha çok üniversiteyi seçerken, üniversitenin bulunduğu şehri seçiyor. Şehrin tanınırlığı, bilinirliliği ne kadar yüksekse o şehirdeki üniversiteyi seçme oranı da o kadar yüksek oluyor. Yakın zamanda YÖK'ün yeni bir uygulaması olacak. Bölümlerin öğretim elemanı sayılarını rakamlarla da tercih kılavuzunda gösterecekler. Dolayısıyla öğrenci o bölümü tercih ederken öğretim elemanı profilini de görüp tercih edecek. En azından öğrenci tabloyu bilerek gelmiş olur. Üniversiteler kendi sınavlarını kendileri yapmalı, kendi öğrencilerini kendileri seçmelidir.  


Öğrenciler neden Bayburt Üniversitesini tercih etsin, diğer üniversitelerden farkınız nedir?

Küreselleşme ile dünya küçüldü. Üniversitelerin programları, öğretim seviyeleri gerçekten birbirlerine çok yakın duruma geldi. Üniversitemizi seçmesi için birincisi öğrenciler, gerçekten güvenli bir şehir ve huzurlu bir üniversite olduğumuz için bizi tercih etmeliler. İkincisi genç ve dinamik bir kadromuz var. Heyecanlı, öğrenciler ile rahat rahat iletişim kuran bir kadro var. Öğrencilerin bundan çok iyi bir şekilde istifade edebileceklerini düşünüyorum. 


Akademisyenlerin performansa dayalı ücret almasını doğru buluyor musunuz? 

Dünya performansa dayalı ücrete doğru gidiyor. İnsanlar performansı karşılığında ücret alıyorlar. Titri alıp üretime çok fazla katkıda bulunmayan bir öğretim elemanı ile durmadan çalışan, uluslararası yayın yapan bir öğretim elemanının aynı ücreti alması aslında adaletsizliktir. Adalet, eşitlik demek değildir. Adalet, hak edene hak ettiğini vermek demektir. Bu anlamda performansı yüksek olanların yüksek ücret alması düşük olanların da düşük ücret alması adaleti gerçekleştirmek açısından önemlidir. Bunun akademik gelişmeye de katkısı olur. 


Siz üniversitenizi nasıl konumlandırıyorsunuz, nasıl bir üniversite olmasını istiyorsunuz?

Çok yoğun öğrencinin yaşadığı bir üniversite değil de makul seviyede öğrenci, kaliteli öğretim elemanıyla uluslararası alanda kendinden söz ettiren bir üniversite olmasını,  en azından bazı alanlarda söz sahibi, bazı alanlarda uzmanlaşmış bir üniversite olmasını hedefliyoruz. Belli bir süreçten sonra bir patlama yaşanıyor. 


Türkiye


Geri Dön