28 / 04 / 2024

Topkapı Sarayı'ndaki 272 taş kitabe, yok olan tarihi yapılara ışık tutuyor!

Topkapı Sarayı'ndaki 272 taş kitabe, yok olan tarihi yapılara ışık tutuyor!

Topkapı Sarayı'ndaki 272 eserden oluşan taş kitabeler koleksiyonu, sarayın ve bugün yok olan birçok yapının tarihine ışık tutuyor



Topkapı Sarayı Müzesi Taş Kitabeler Bölümü sorumlusu arkeolog Dr. Canan Cimilli, yaptığı açıklamada, taş kitabeler bölümü koleksiyonu içinde 272 kayıtlı eserin bulunduğunu belirtti.

Taş kitabelerin çok önemli ve değerli bir koleksiyonu oluşturduğunu ifade eden Cimilli, bu bölümde kitabeler dışında çok sayıda ve değişik nitelikte taş eserlerin de bulunduğunu kaydetti.

Cimilli, üzerinde kitabeler yer alan eserler arasında çeşmeler, sütun başlıklar, sütun gövdeleri, kaideler, taş küpler, su tekneleri, kurnalar, kapı lünetleri gibi değişik mimari unsurların olduğunu bildirdi.

Kitabelerin, yapılan eserlerin kimliği niteliğinde olduğunu dile getiren Cimilli, şunları söyledi:"Kitabe ve ithaf yazıları, bu eserlerin hangi amaçla ve kim adına yapıldığının belirtilmiş olması sebebiyle önem kazanmaktadır. Bu kitabeler arasında çoğu kaybolmuş, var olmayan yapının, çeşmenin veya saray binalarının kitabeleri bulunmaktadır. Sarayın ikinci büyük kapısı olan Sarayburnu yönündeki yarımadanın denize açılan tam burun noktasında ’top kapusu’ ismi ile anılan, ancak günümüzde var olmayan kapının yanında Sultan 3. Ahmed’in yaptırdığı ve Sultan 1. Mahmud’un 1816 yılında genişlettirdiği Topkapı Yazlık Sarayı’nın kitabesi de bulunmaktadır."

"Saray yok ama kitabesi günümüze kadar ulaşmış"

Cimilli, sarayın yapılışına ilişkin kitabe taşındaki manzumenin şairinin Keçecizade İzzet Molla, hattatının da Yesarizade olduğunu vurgulayarak, "İzzet Mola’nın ’Saray-ı dilcü’ dediği İstanbul’a güzellik kattığını ve başka kentleri kıskandırdığını söylediği bu saray yanmış, yıkılmış, kitabesi dışında günümüzde bir iz kalmamıştır. İstanbul’un güzelliğini artıran bir saraymış. Bu saray yandıktan sonra adını bugünkü saraya bırakmıştır. Kitabe bugün sarayın ikinci avlusunda bulunan mutfaklar bölümünün arkasındaki revakta sergilenen taşlar arasındadır. Saray yok ama kitabesi günümüze kadar ulaşmış. Kitabesinin olması sarayın gerçekliğini vurguluyor. Çok güzel bir saraymış" dedi.

Cimilli, taş eserler arasında sarayın bulunduğu alanda daha önce varlığını sürdüren Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine ait büyük ölçüde yapılan çeşitli sütun başlıkları, sütun kaideleri, yıkılmış yapılara ait çok sayıda eserin bulunduğunu söyledi

"Sarayın hafızası"

Taş eserlerin görsel süslemeleriyle dönemin üsluplarını yansıtan zengin bir koleksiyon olduğunu belirten Cimilli, şunları kaydetti:

"Ayrıca Topkapı Sarayı kapıları üzerindeki çeşitli süslemeli yazılar, önemli Osmanlı kitabe hat sanatçılarının ve çok ünlü şairlerinin örneklerini taşıyor. O dönem yapılan ve sultana sunulan her şey en kaliteli ustalığı yansıtıyor. Dönemin en iyi ustaları tarafından yapılan bu kitabelere, sarayın hafızası, sarayın beyni diyebiliriz. Çok önemli ve gizli kalmış şeyleri ortaya çıkartıyor. Bunlar günümüz Türkçesine çevrildikçe, tarihteki ve aradaki kopukluklar gideriliyor. Bilinmeyen, gizli kalmış, sır olarak kalmış pek çok şey ortaya çıkıyor. Kitabelerin pek çoğu tuğralıdır. Yapıların kim tarafından yapıldığını, ne amaçla yapıldığını anlatan kitabelerde mutlaka tarihleri var."

"En fazla 2. Mahmud dönemine ait kitabeler var"

Kitabelerin 17, 18 ve 19. yüzyıllara ait olduğunu aktaran Cimilli, şöyle konuştu:
         "Erken dönemlere ait çok az kitabe var. Pek çoğu tahrip edilmiş, günümüzde kaybolmuş. En fazla 2. Mahmud dönemine ait kitabeler var. Sarayda en fazla bu dönemin kitabeleri var. 18. yüzyıl kitabeleri daha fazla. 2. Mahmud döneminde daha fazla yapılaşma olduğunu tahmin ediliyor. 17. yüzyıl, 16. yüzyılın izlerini taşıyor. Süslemelerde genelde çiçekler ve laleler var. Bu 18. yüzyılda daha fazlalaşıyor. Yüzyılın özelliğine göre süslemeler değişiyor. 18. yüzyıl kitabelerinde, vazodan çıkan çiçekler var. Lale döneminin getirdiği, genelde daha fazla batılılaşmış, gerçeğe yaklaşmış süslemeler var. 18. yüzyılda süslemelere meyveler giriyor. 19. yüzyıl da daha abartılı süslemeler gündeme geliyor."

"Osmanlı’da kapılar ve kitabeler çok önemli"

Topkapı Sarayı’nın ilk kapısı olan Bab-ı Hümayun üzerinde Fatih Sultan Mehmet döneminin ünlü hattatı Ali Bin Müridi’s-Sufi’nin imzasının bulunduğunu bildiren Cimilli, şunları kaydetti:

"Osmanlı’da kapılar ve kitabeler çok önemli. Bab-ı Hümayun’ün dış ve iç cephelerinde girişin derin kemer alınlıklarında yazılı bulunan kitabelerin içeriğinde derin anlamlar bulunuyor. Yapının yakınından geçen ve kitabeleri okuyan kişilere birtakım mesajlar verdiği görülüyor. İslam dünyası açısından da büyük bir önemi olan İstanbul’un fethiyle, bir çağı kapatan ve yeni bir çağ açan Sultan için yaptırdığı sarayın kapısı üzerine fetih ve zaferi müjdeleyen ayet tekrarlanarak bu olayın bütün dünyaya duyurulması sağlanmıştır. ’Müminlere müjdele. Yardım Allah’tandır ve fetih de yakındır’ anlamındaki ayet bunu açıklamaktadır."

Cimilli, kapının en üstündeki çeşitli ayetlerde ve surelerde geçen "Takva sahiplerinin cennete girecekleri" anlamındaki kitabede, ahiret ve cennet hatırlatılarak sarayın adeta bir cennet bahçesi olarak gösterildiğini vurguladı.

"Saray kapısındaki kitabelerin anlamı"

İslam saraylarının kapılarında "hükümdarların üstün gücünün ve kudretinin de yaratıcı tarafından kendilerine bahşedilmiş olduğunun"
 anlatıldığını aktaran Cimilli, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu kitabelerde, hükümdarların memleketi yönetirken adil olması ve kendisinin aynı zamanda Allah’ın elçisi olduğunun unutulmaması hatırlatılmıştır. Osmanlı padişahlarının her zaman bu ayetleri okuyarak saraya girdikleri anlaşılmıştır.

Kapının dış cephesindeki kitabede, ’Mübarek kaledir; Allah’ın isteği üzerine, güvenliği sağlamak maksadıyla Sultan Mehmet Han’ın oğlu Sultan Murad’ın oğlu, iki kıtanın hükümranı, iki denizin hakimi (karaların padişahı ve denizlerin hakanı) insanların ve cinlerin üzerinde, her iki dünyada Allah’ın gölgesi, doğuda ve batıda Allah’ın yardımcısı, denizin ve karanın kahramanı, Kostantiniye’nin fatihi ve fetihin babası olan Sultan Mehmet Han’ın emriyle, 883 yılının (Kasım 1478) Ramazan ayında imar ve inşa edildi. Allah-u teala her zaman ülkeyi korusun, onun hükümdarlığını ebedi kılsın ve mekanını kutup yıldızlarından yüksek eylesin’ denilerek Fatih Sultan Mehmet’ten övgü ile bahsedilmektedir. Bu kitabenin içeriğinde, Sultan’ın makamının ulaşılması en zor olabilecek kutup yıldızı kadar yüksekteki bir makama ulaşması temennisi vardır."

AA


Geri Dön