Vakıf binaları emlak vergisinden muaf mı?
Vakıfların binaları emlak vergisinden muaf mı? Bu yapıların emlak vergisinden muaf olmaları için bir şart bulunuyor mu? İşte ayrıntıları...
Dünya Gazetesi köşe yazarı Bumin Doğrusöz, bugünkü köşesinde vakıfların binaları ve emlak vergilerini kaleme aldı.
İşte Bumin Doğrusöz'ün 'Vergiden muaf vakıfların binaları ve emlâk vergisi' başlıklı yazısı...
Emlak Vergisi Kanunu’nun 4/m maddesi ile “Bakanlar Kurulu tarafından vergi muafiyeti sunulan vakıfların binaları” vakıf senedindeki cihete tahsis edilmek koşuluyla emlak vergisinden muaf sayılıyor. 2017 yılı Anayasa değişikliği sonucunda ise Bakanlar Kurulu’nun bu yetkisi Cumhurbaşkanına verildi.
Diğer taraftan Cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti sunulan vakfın, vakıf senedinde yazılı talebin bir hastane veya okul işletmek gibi, fakat iktisadi işletme biçiminde işletilebilecek olması konu açısından önem arz etmiyor. Çünkü bu gibi işletmelerin vergiden muaf şekilde işletilmesi imkanını kurumlar vergisi kanunu tanıyor. Kurumlar Vergisi Kanununun 1/1-ç maddesi dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeleri mükellefler arasına dahil etmek suretiyle bu işletmelerin gelirlerini verginin kapsamına alıyor.
Cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti imkanı sunulan vakıfların hedeflerini hayata geçirmek için ticaret sicil memurlukları nezdinde iktisadi işletme meydana getirerek binalarını da bu işletmeye tahsis etmeleri durumunda, söz konusu vergi muafiyetinden yararlanabiliyor.
Burada akıllara bir soru geliyor. Acaba bu iktisadi işletmeye tahsis, vakfın bir bedel almasını gerekli kılıyor mu? Bu durumda iktisadi işletmenin vakfa tahsis edilen yapı için bir ödeme yapması, bedeli gider olarak belirtecek olması sebebiyle kurumlar vergisi matrahını düşerür. Bu sebeple bedelin ödenmemesi kurumlar vergisi kapsamında –Hazine bakımından- daha iyi olmakla beraber, Vakıflar Genel Müdürlüğü bu durum içinde olan vakıflardan tahsis edilen bina için bedel almalarını talep ediyor, aksi durumda eleştiri raporu hazırlıyor. Burada, işletme tarafından vakfa ödeme yapılıyor ve gider yazılıyor ise bedelin tespit edilmesinde transfer fiyatlandırması hesaplamalarına da ayrıca dikkat etmek gerekir.
Vakıf ile iktisadi işletme arasında transfer fiyatlandırması ayrıntıları da göz önüne alınarak bir tahsis sözleşmesinin hazırlanması faydalı olur. Bu sözleşmeyi kira sözleşmesi şeklinde hazırlamak mümkünse de bazen belediyelerin vakıfları, “tahsis yapmadığı, binasını kiraya verdiği ve kira geliri kazandığı” kapsamında eleştirerek muafiyetten faydalandırmamayı seçtikleri de görülüyor. Fakat yargı anlayışında –haklı olarak- bu ve benzeri durumlarda gerçek bir kiralamadan bahsedilemeyeceği gibi ve muafiyetin uygulanması gerektiği de onaylanır.
Bu kapsamda dikkat edilmesi gerekilen bir başka konu da vakıfların amaçlarını, vakıf senedinde yazılı planlarını hayata geçirmek amacıyla paylarının tamamı kendi mülkiyetinde bulunan bir sermaye şirketi kurup binalarını da bu şirkete –yine tahsis ödemesi karşılığında - tahsis etmeleri durumunda, muafiyetin geçerli sayılıp sayılmayacağı oluyor.
Vakıfların hedeflerini tahakkuk ettirmek amacıyla hayata geçirdiği hastane, okul vb. işletmelerinin vergi kanunları karşısında kurumlar vergisine tabi iktisadi işletme şeklinde kurmalarının şart olduğu kabulünden hareketle; bu iktisadi işletmenin mutlaka tüzel kişilikten yoksun şekilde ticaret siciline tescil zorunluluğundan bahsedilemez. Çünkü iktisadi işletme aslında bir üst kavram olarak geçer ve ticaret şirketleri de iktisadi işletme kavramının kapsamına dahil olur. “Ticari işletmeler iktisadi işletmelerin bir koludur ve genel olarak büyük iktisadi işletmeleri ifade eder.” Zaten Ticaret Kanunu da tacir sıfatı yönünden ticaret şirketleri ile hedeflerini gerçekleştirmek için ticari bir işletme işleten vakıfları bir görür (md.16).
Bu sebeple, vergi muafiyeti bulunan bir vakfın hedeflerini hayata geçirmek amacıyla Ticaret Sicili Yönetmeliği’ne göre (md. 58) ticari işletme kurmasıyla tüm payları kendisine ait ticaret şirketi kurmak yoluyla ticari işletme yapması arasında bir fark bulunmuyor. Vakfın hayata geçirdiği iktisadi işletme ile ticaret şirketinin kazançlarının vergilendirilmesi kurumlar vergisi kapsamında değerlendirildiğinde bir fark görülmüyor. Zaten “verginin tarafsızlığı ilkesi” de bir fark bulunmamasını gerekli kılıyor.
Bu durumda hem söz konusu ilke hem de vergi hukukunun işletmelere hukuki tip veya tür dayatmasının imkansızlığı sebebiyle, Cumhurbaşkanı’nca vergi muafiyeti verilmiş vakıfların hedeflerini tahakkuk ettirmek için kuracağı ve tüm payları kendisine ait ticaret şirketlerine tahsis ettikleri binaların da emlak vergisindeki muafiyetten faydalanması gerekli olur.
Bu konuya ilişkin belediyelerde uygulama problemleri sürüyor. Gelir İdaresi tarafından bu konu Genel Tebliğ bazında açıklığa kavuşturursa sorunların önüne geçilmesi ve uygulama birliğinin kurulması açılarından faydalı olur.