40 binin üzerinde su yapı kalıntısı bulunuyor!
İnsanoğlu su ihtiyacını karşılamak için binlerce yıl öncesinden bugüne su kaynaklarını artırmak amacıyla türlü yapılar inşa etti. Bu da, su çevresinde zamanla birçok medeniyet oluşmasını sağladı.
Su, en başta gelen ihtiyacımız. Bu yüzden şehirler su kaynakları yakınına kurulurken, su ihtiyacının giderilmesi için de türlü yapılar inşa edilmiş. Suyun serüveni içinde çok farklı su yapıları yer almış. Bunlar arasında aşağıda verilen bazı örnekler sayılabilir: Suyun alınması (derleme yapısı, kuyu), suyun iletilmesi (açık kanal, galeri, büz) biriktirilmesi (hazne, sarnıç, bent), yükseltilmesi (su çarkları), basınç kırılması ve dengelenmesi (maslak ve su terazileri), su dağıtılması (büz), uzaklaştırılması (galeri), akarsu ve liman koruma ve iyileştirme yapıları (sedde, iskele), yer kazanma yapıları (suyun üzerini kapayan yapılar), akarsu çevirme yapıları, sanat yapıları (ters sifon, su köprüsü, menfez).
Anadolu’da yukarıda belirtilen her çeşit yapıya yüzlerce örnek var. Bu örneklerin Batı ve Güney Anadolu’ya daha sıklıkla yayıldığı söylenebilir. Orta Anadolu’da M.Ö. ikinci binyıldan Hitit döneminden kalan barajlar; Doğu Anadolu’da M.Ö. birinci binyılın ilk yarısından Urartu döneminden kalan barajlar, kanallar, kehrizler; Batı ve Güney Anadolu’da M.Ö. birinci binyılın ikinci yarısı ile M.S. birinci binyılın ilk yarısından Helenistik, Roma ve Erken Bizans dönemlerinden kalan barajlar, tüneller, uzun mesafeden su getirme sistemleri ve su kemerleri, sarnıçlar; Türkiye’nin her yerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalan barajlar, uzun mesafeden su getirme sistemleri ve su kemerleri bulunuyor.
40 binin üzerinde su yapı kalıntısı
Binyıllar boyunca birçok uygarlığın geçit, konaklama ve yerleşme kavşağını oluşturan Anadolu yarımadası, kendisine bırakılan kalıntılarla dünyanın en çeşitli, zengin ve yaşayan açık hava müzelerinden birisi. 40 binin üzerinde su yapısı bulunduğu ifade edilen ülkemizde, bunlar su yapıları açısından ülkemizi dünyanın önde gelen açık hava müzelerinden biri yapıyor.
2 bin yılı aşkın süredir kullanılan yapılar
Sudan faydalanmak veya suyun zararından korunmak maksadıyla, en eski su yapıları M.Ö. III. ve II. binyıllarda, özellikle akarsuların kontrolüne ve sulamaya yönelik olarak Nil, Fırat-Dicle, İndus, Huang-He havzalarında yapılmış. Anadolu’da M.Ö. 8. yüzyılda Van yöresinde yapılmış Şamram sulama kanalı ve bazı barajlar, Mimar Sinan tarafından yapılmış olan Taşlımüsellim (Edirne), Kırkçeşme (İstanbul) su iletim sistemleri ve kemerleri, 17. ila 19. yüzyıllarda yine İstanbul’da su temini için inşa edilmiş olan kimi bentler başta olmak üzere, bazıları günümüzde de kısmen veya tümüyle kullanılmağa devam ediyor.
Anadolu’daki en eski baraj kalıntısı nerede?
Yerinde kalıntıları bulunan en eski barajın, Ürdün’de eski Jawa kentine su temini amacıyla yapılan, azami 5 metre yüksekliğinde bir sedde niteliğindeki M.Ö. 3.000 civarından kalma Jawa barajı olduğu ifade ediliyor. Mezopotamya’da Samarra yakınında Dicle üstünde inşa edilmiş olan Marduk barajının, birkaç bin yıl hizmet gördüğü ve M.S. 1296’da yıkıldığı biliniyor. Anadolu’daki en eski baraj kalıntısı, Kayseri-Sivas arasında bulunan Uzunyayla’nın sulanması amacıyla M.Ö. II. binin ortalarında Hititler tarafından yapılan Karakuyu Barajı’na ait.
Sinan’ın en önemli 6 eseri arasında bir suyolu da var
Mimar Sinan’ın inşa ettiği su tesisleri içinde üç suyolu sistemi Taşlımüsellim (Edirne), Süleymaniye (İstanbul) ve Kırkçeşme (İstanbul) ülkemizdeki tarihi su yapıları açısından önemli yer tutuyor. 5 tünel kesimini ve 12 su kemerini kapsayan Taşlımüsellim suyolunun, büyük kısmı günümüzde de çalışır durumda. Ortalama uzunluğu ise 50 kilometre. Halkalı suyolları Osmanlı Devleti döneminde İstanbul’da Rumeli yakasını besleyen üç büyük sistemden biriydi ve bu suyollarının en önemlisi Süleymaniye suyollarıydı. Sistemdeki en uzun ve debisi en yüksek olanıydı. Son durağı Süleymaniye Camii olan bu suyolunun uzunluğu ortalama 50 kilometreydi.
Sinan’ın, en çok önem verdiği altı eserinden biri olarak saydığı Kırkçeşme suyolu, 1560’larda inşa edilmiş, İstanbul’un kuzeyindeki su kaynaklarının bir bölümünü iki ayrı yöreden, kuzeydoğuda Kağıthane ve kuzeybatıda Ayvat olarak anılan iki ayrı kolla derleyip Başhavuzda birleştikten sonra Eğrikapı maksemine, oradan da Topkapı sarayına kadar iletiyordu. İstanbul’un Anadolu yakasında ise su terazilerinin de yoğun seviyede kullanıldığı, özellikle 16. yüzyıl sonlarından 19. Yüzyıl başlarına kadar ilgi çekici su getirme sistemleri inşa edilmişti. Foça’ya 100 kilometre uzaklıktan su ileten Roma dönemi su sisteminin kent yakınında izlerine rastlanamamasına karşın, daha kısa mesafeden su getirmiş Osmanlı dönemi sisteminin kemer kalıntıları bulunuyor. Antik dönemden beri uzun mesafeden su iletilen İzmir’e Osmanlı döneminde de, özellikle 19.yüzyılda, yeni suyolları eklenmişti.
17. ve 19. asırlar arasında İstanbul’da Topuz, Büyük, Ayvat, Kirazlı, Topuzlu, Valide, Yeni gibi çeşitli büyüklükte barajlar inşa edilmişti. İstanbul’da Küçükçekmece yakınında Şamlar Barajı; Sakarya’da Karasu yakınında Maden barajı; İstanbul’da Anadoluhisarı yakınında, 1893’te toprak dolgu olarak yapılmış, 1926’da büyük ölçüde onarılıp kargir baraj şeklinde 20 metre yüksekliğe çıkarılmış Elmalı Barajı ise Osmanlı döneminin son yüzyılında yapılmış diğer barajlar.
Kurşun, taş, toprak su boruları
Su iletiminde sadece kemerler, suyolları değil, bugün olduğu gibi borular da kullanılmıştı. Suyun kaynağının bulunduğu yerlerden yerleşim yerlerine iletilmesi, bu iletim sırasında, doğal koşulların oluşturacağı olumsuzluklardan ve düşman grupların saldırılarından korunması büyük önem arz etmekteydi. Bunun sonucu olarak eski çağlardan itibaren su mühendisleri suyun iletiminde genellikle kapalı sistemleri kullanmayı tercih etmişlerdi. Hitit, Urartu, Yunan, Roma, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıkları dönemlerinde kurşun, taş veya pişmiş toprak borulu şebekeler gerek arı su gerekse atık su iletiminde kullanılmıştı.
TOKİ HABER