22 / 12 / 2024

Başbakan Davutoğlu’ndan İstanbul silueti için garanti!

Başbakan Davutoğlu’ndan İstanbul silueti için garanti!

Başbakan Davutoğlu, “Çevre ve Şehircilik Bakanımız olmak üzere bütün bakanlarımıza en açık ve net talimatımız, bundan sonra İstanbul’a hançer gibi saplanan hiçbir eser yapılmayacak” dedi.



Başbakan Ahmet Davutoğlu, eşi Sare Davutoğlu ile birlikte Süleymaniye Camii'ndeki Mimar Sinan'ı anma programına katıldı. Programa katılanarasında  Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır, Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı ve İstanbul Valisi Vasip Şahin de vardı.


Başbakan Ahmet Davutoğlu programda bir konuşma yaparak, "Tarihi yarımadada, Fatih'te, İstanbul'un kalbinde büyüdüm ama hep Salacak'ta bir evim olsun istedim. Çünkü kalbinde büyüdüğünüzde o şehri güzelliğini içeriden yaşıyorsunuz da bazen dışarıdan temaşa etmek istediğinizde en güzel siluetlerinden birisi oradan görürsünüz, tarihi yarımada. Boğazdan şehre doğru gelirken, Süleymaniye öyle bir durur ki; bir dağ. Ama öyle işlenmiş bir dağ ki... Ondan sonra eser yapanlar, bu mekan eserler ikram edenler hep Süleymaniye'yi ve tarihi siluetin içindeki ahengi göz önüne aldılar. Hiç bir zaman tarihi yarımadaya, Süleymaniye'ye şirk koşmaya, şerik koşmaya kalkmadılar. Hep küçük, zarif mimari ile yapılmış eserlerle Süleymaniye ile bütünlük oluşturmaya çalıştılar" dedi.


"'GÖK KAFES' DENİLEN BİR UCUBE"

Davutoğlu, "Şimdi muhasebe vaktidir arkadaşlar. Burada isim vermekten de kaçınmayacağım. Eğer bir gemi ile İstanbul'a yaklaşıyorsanız, bir tarafta Süleymaniye diğer tarafta 'gök kafes' denilen bir ucube. Biz Mimar Sinan'dan, bizim nesil hiç ders almamış diye insan kahrediyor, üzülüyor, mahvoluyor. Tarihi yarım adaya şirk koşan, o yarımadayı tahakküm eden ne eser varsa bu şehre ihanettir.  Aynı şeyi Zeytinburnu kuleleri içinde söylerim, diğer yapılar içinde" diye konuştu.


"BUNDAN SONRA BU ŞEHRE HANÇER GİBİ SAPLANAN HİÇ BİR ESER YAPILMAYACAK"

Başbakan Davutoğlu, "Hepimizin en asli görevi, bu şehri emanet olarak devraldığımız bu şehri gelecek nesillere devretmektir. Mimar Sinan'dan ders almış olsaydık, o çok zikrettiğimiz Mimar Sinan'ın aşkını, sevdasını gerçekten yürekten hissetmiş olsaydık, bu aziz şehre, bu aziz şehrin doğasına, dokusuna uymayan eserler yapıp şirk koşmazdık. Açık bir muhasebe ile söylüyorum; hepimiz sorumluyuz ve hep beraber, Mimar Sinan'ın huzurunda, mimarlar gününde, başta mimarlar olmak üzerine bütün mimar erbabına ve başta belediyeler olmak üzere bütün yerel yönetimler ve başta Çevre ve Şehircilik Bakanı olmak üzere bütün bakanlarımıza en açık ve net talimatımız; bundan sonra bu şehre hançer gibi saplanan hiç bir eser yapılmayacak" şeklinde konuştu.


ŞİMDİ ELİMİZDE BÜTÜN BU İMKANLAR VAR"

Davutoğlu, "Mimar Sinan'ın elinde bilgisayar yoktu, animasyon, simülasyon yapamıyordu. Ama bir gönül gözü ile derin estetik gözüyle baktığında hangi eserin nerede nasıl duracağını görüyordu. Şimdi elimizde bütün bu imkanlar var. Çok rahat bir şekilde yüksek bir mimarinin neye tahakküm edeceğini görecek imkanlara sahibiz. Onu ekrana yansıtıp görebilecekken, onu dahi yapmayıp, bir an önce en yüksek binalar yapıp, en fazla ne kadar ederiz, onun hesabı içine giriyoruz. Bunun şunu kast etmiyorum; her çağın vereceği, verdiği bir hesap vardı. İstanbul feth edildiğin de takriben 45 bin 50 bin nüfusu vardı. 1597 kayıtlarına göre nüfus 1 milyona yaklaşmıştı neredeyse. Yani bir yüz yıl sonra 20 misline yakın bir hale geldi. Mimar Sinan şehrin o gelişimini de göz önüne alarak yeniden imar eden büyük bir şahsiyetti. şimdi de yüz yıl öncesine göre şehrin nüfusu 10-15 misli arttı. Biz de buna göre imar edebilirdik. Son 40-50 yılın için İstanbul'da sur içinde ve çevrede yapılan imar faaliyetlerinin hiç birinde Mimar Sinan'ın bu şehri 10 misli nüfus artışına rağmen dokuyan hassasiyetini, nezaketini, zarafetini tek parti döneminde, 150'ye yakın eserimiz, sadece Fatih semtinde yani 1960'lara kadar mescidimizin, külliyemizin, tahrip edildiğini, yok edildiğini, eski resimlerde var olan eserlerin yok edildiğini görüyoruz. Şunu söylemiyorum; şehir gelişecek, doğaldır. Dünyada İstanbul gibi bir başka şehrin olmadığı bir özellik, hem kadim bir birikime sahiptir, hem moderniteyi yoğun yaşamıştır, hem de küresel bir şehir olma yolunda ilerliyor" dedi.  


"NE KADAR PLANSIZ VE SAVRUK GELİŞTİĞİNİ GÖRMEK IZDIRAP VERİYOR"

Başbakan Davutoğlu, "Biz Mimar Sinan'ın hakkını vermek istiyorsak, ahirette onunla karşılaştığımızda 'ben size nice bir şehir bıraktım, siz ne hale getirdiniz' demesini istemiyorsak, hepimiz İstanbul'da taş üstüne taş koyarken, bin kere düşünüp, bir kere koyacağız. İstanbul'u bu çarpık şehirleşmenin getirdiği hallerden kurtarırken, hepsini tek tek gözden geçirerek yeniden inşa edeceğiz. İstanbul'a uçakla geldiğimde, 50-60-70'li yıllardan sonra bizim çocukluğumuzdan sonra gelişen çevre semtlere baktığımızda doğanın, yeşilin, Büyükçekmece'nin, Küçükçekmece'nin o güzel göllerinin etrafına baktığınız da ne kadar plansız ve savruk geliştiğini görmek ıstırap veriyor. Bir tek tarihi yarımadaya geldiğimde içimi bir huzur kaplıyor. Şimdi seferberlik vaktidir, Mimar Sinan'ın hakkını verme vaktidir. Hepimiz Mimar Sinan'ı tekrar tekrar, her gün düşünerek, gerektiğinde, onun formları üzerinde illa Mimar Sinan'ı taklit etmeden çok güzel eserler ortaya koyarak bu şehrin, bu medeniyetin idrakini vermek zorundayız" şeklinde konuştu.


"EN KAPSAMLI İNCELEMEYİ BAŞLATMA TALİMATI VERDİM"

Davutoğlu, "Mimar Sinan'a bir borcumuz daha var. O da, aslında tam da modernitenin vahşi yüzü denilen şeyi Mimar Sinan bizzat yaşamıştır. 1935 yılında dünyada ırkçılığın temel ideoloji olarak benimsendiği bir dönemde, Mimar Sinan'ın etnik kökenin tartışıldığı bir dönemde, onunda Türk olduğu ispat etmek için, biliyorsunuz bazıları, isimlerini zikrederek burada kötü bir hatırayı yad etmek istemem" dedi.

Başbakan Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama önemli 3 isim, maalesef Mimar Sinan'ın mübarek bedeninin bulunduğu türbeyi açarak, mübarek bedendeki beynin bulunduğu kafatasını ölme cüretine kalktıkları biliniyor. O kafatası ölçümleriyle, bir şey ispat etmeye çalışılır kendilerine, Halbuki bilmezler ki, insanları en önemli, en güzel, Mimar Sinan'ın bir cemal gibi, Allah'ın lütfu gibi baktığı bu mekan dışında, cemalinin yansıdığı ahsen-i takvim olarak yarattığı insandır. İnsan bedenine yapılan en büyük saygısızlık, yapılı, mezarı açılır, kafatası çıkarılır ve incelemek üzere götürülür. Daha sonra bu mübarek bedenin bu uzvu bir restorasyon esnasında geri konmadığı ortay çıkar. Bu konuda epey bir çalışma var. Nerede olduğu ile ilgili rivayetler var. Dil tarih coğrafya gibi, 'etnografya müzesi kuracağız oraya kaldıracağız' dendi söylenir. Bu hep değişik makalelerde kaleme alınmış, tarihçilerin üzerinde durduğu bir konudur. Biraz önce Başbakanlık müsteşarımıza da bugün ağır sorumluluğu olarak görev verdim. Bu konuda bir inceleme başlatacağız ve Mimar Sinan'ın mübarek bedeni, mübarek parçası... Kafatası demek bile bana ağır geliyor, ifade edemiyorum. Böyle bir barbarlık, böyle bir saygısızlık, insana saygısızlık, cenazeye saygısızlık bu topraklarda yaşanmışsa biz Mimar Sinan'ın huzuruna varamayız. Bu tek parti zihniyetini ve onun getirdiği bütün bu ırkçı yaklaşımları faşizan yöntemleri tarihe gömmedikçe, biz Mimar Sinan'ın, İstanbul'un, bu büyük mirasın hakkını veremeyiz. İnşallah bir inceletme başlatacağız, elimizdeki imkanlarla DNA testleri de dahil olmak üzere, neredeyse o mübarek parçasını inşallah bedeninin diğer parçaları ile buluşturup, en azından tarihimizdeki bu kara lekeyi silmek için adım atacağız. En kapsamlı incelemeyi başlatma talimatı verdim. Tarihimizin bu kara sayfası bir şekilde aydınlatılacak ve gereği yapılacak inşallah. Allah bize bu mekanın, bu mirasın hakkını vermeyi nasip eylesin"


SARE DAVUTOĞLU FOTOĞRAF ÇEKTİ

Davutoğlu'nun konuşma yaptığı sıra eşi Sare Davutoğlu'nun cep telefonuyla fotoğrafını çektiği görüldü.




Hürriyet



Haber AA'da şu şekilde yer aldı


Başbakan Ahmet Davutoğlu, Mimar Sinan'ın hep hayırla yad edildiğini belirterek, "Çünkü o, Rabbimizin lutfettiği mekana saygılıydı. Çünkü o, kendisine intikal eden geleneğe saygılıydı. Çünkü o, o mekanı alıp, üzerinde nakşedilen tarihi silüeti tahayyül ederken hem o mekana hem o şehre saygılıydı." dedi.


Davutoğlu, Süleymaniye Camisi'nde düzenlenen "Medeniyetimizin Mimarı, Sinan'ı Anlamak" programında yaptığı konuşmada, son bir hafta içinde dört mekanda çok farklı hislerle bulunduğunu dile getirdi.


Geçen hafta Diyarbakır Sur'daki Ulu Cami'de bulunduğunu anımsatan Davutoğlu, "Yıkılmaya, tahrip edilmeye çalışılan o güzelim sahabiler şehri, Sur'un kalbinde Ulu Cami'de Cuma namazını idrak ettikten sonra, Sinan'ın devrinin büyük devlet adamı Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu Hasan Paşa'nın inşa ettiği Hasan Paşa Hanı'ndaydık. Orada, Sur'u nasıl ihya edeceğimizle ilgili kanaatlerimizi paylaşırken, şehir idrakinden, medeniyet idrakinden bahsetmiştim." ifadesini kullandı.


Dün, Sultanahmet Camisi'nde Cuma namazını kıldığını hatırlatan Davutoğlu, ardından insanoğlunun gördüğü en muhteşem, en deruni eserlerden biri olan Ayasofya'nın içinde, ruhu etkileyen kelam ile mekanın tekrar buluştuğu güzel bir toplantıya katıldıklarını aktardı.


Bugün de Mimar Sinan'ın ve Süleymaniye'nin huzurunda bulunduklarını dile getiren Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:


"Aslında siyasetin, ilmin, tefekkürün, şiirin, sanatın hepsi bu mekanlarda gizli, anlayabilene, keşfedebilene, bu mekana kendi gönlünü, aşkını verebilene. Süleymaniye ile şahsi ilişkim de var. Çünkü senelerce Süleymaniye'nin civarında Bilim Sanat Vakfı'nda dersler verdim. Her seferinde sabah namazında bazen öğrencilerle Süleymaniye'de buluştuğumda, bu mekanın, o sabah güneşinin doğuşu esnasındaki halini, bize söylediklerini anlamaya çalışırdım. Sare Hanım da yıllarca Süleymaniye Kadın Doğum Hastanesi'nde çalıştı. Onun nöbetinden bir fırsat bulduğumda, gecenin nurani karanlığında Süleymaniye'nin nasıl bir maneviyat hissettirdiğini hep içinde yaşayarak gördük."


- "Mimar Sinan büyük bir zihin"

Davutoğlu, "Mimar Sinan büyük bir zihin, büyük bir deha, büyük bir sanatçı ama her şeyden önce bir gönül ehli. 'Sermi maran-ı cihan Sinan bin Abdülmennan. El fakir, el hakir' diye imza atan bir ahlak abidesi aynı zamanda." dedi.


Bir mimari eseri gelecek nesillere bırakan ve gelecek nesillerin o mimari eseri bir ulvi terennüm haliyle seyretmesini, onu temaşa etmesini sağlayan bazı temel unsurlar olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:


"Birisi, mimari eserin çevreyle, doğayla, tabiatla olan ilişkisi. İstanbul'u diğer mekanlardan ayıran en önemli hususiyeti, dünyanın en güzel topoğrafyasına sahip olmasıdır. Bir vesileyle zikretmiştim; Medine ve Mekke vahyin ruhunu, Kudüs tarihin ruhunu, İstanbul ise doğanın ruhunu temsil eder. Anasır-ı erbaa en iyi şekilde İstanbul'da buluşur. Boğaziçi'ne baktığınızda suyun bir dans edercesine toprakla nasıl buluştuğunu hissedersiniz. Tarihi Yarımada'ya baktığınızda yedi tepede, toprakla havanın buluşmasına şahit olursunuz ve bir şafak ya da grup vaktinde, İstanbul'a baktığınızda ateşin, yani güneşin bu hava, su, toprak ile buluşmasına şahitlik edersiniz. 


Mimar Sinan, bütün bu cemali, güzelliği, bütün yönleriyle görüp, eserleriyle bu tabiata öyle bir mühür vurdu ki hiçbir aykırılık, hiçbir çelişki böyle bir mührün izini bozamadı."


- Ebedi olarak kalmayı arzu ettiği 6 mekan

Gözlerini ayırmadan ebedi olarak kalmayı arzu ettiği mekanlar olduğunu ifade eden Davutoğlu, bu anlamda kendisi için önemli 6 mekanı şöyle anlattı:


"Birisi Zeytin Dağı'ndan baktığınızda Mescid-i Aksa. Bir gece vakti gitmiştim, sabah güneş doğana kadar gözümü ayıramadım. Çünkü oradaki tabiata öylesine nakşedilmişti ki Mescid-i Aksa, güzellikler güzelliği bir toprağın üstünde, güzeller güzeli bir mimari eser. Bir diğeri, Tac Mahal. Gideni büyüleyen, baktığınızda simetrinin, ahengin, insanın tasavvur edebileceği bütün güzellikleri bir mimari eserde buluşturan bir şaheser. Bir başkası El Hamra Sarayı. Gırnata'dan baktığınızda herhalde bu toprakla, bu mekanla, bu kadar iyi buluşmuş ikinci bir eser yapmak mümkün değil diye düşünürsünüz. Bir başkası Mostar Köprüsü. Bir inci gerdanlık gibi iki yakayı birbirine birleştirirken, onun bir insan zihninden değil de bir estetik ve ortak manevi halden üretildiğini görürsünüz. Ama en büyüleyicilerin iki tanesini sona sakladım. Biri Selimiye. Onun için ustalık eseridir. Selimiye'ye bakın eğer, gözünüzü ayırmadan bir müddet durduğunuzda bir daha gözünüzün oradan ayrılmasını istemezsiniz. O kadar güzel. Ne açıdan bakarsanız bakın güzel ve sonuncusu, Tarihi Yarımada'nın silüeti."


- "Mimar Sinan ile şehrimizin o zenginliğini keşfediyoruz"

İstanbul'un kalbinde büyüdüğünü ama hep Salacak'ta bir evinin olmasını istediğini belirten Davutoğlu, "Çünkü kalbinde büyüdüğünüzde o şehrin güzelliğini içeriden yaşıyorsunuz da bazen dışarıdan temaşa etmek istediğinizde, en güzel silüetlerden birini oradan görürsünüz. Tarihi Yarımada... Boğazdan şehre doğru gelirken eminim Mimar Sinan'ın da zihninde o vardı. Süleymaniye öyle bir durur ki bir dağ ama öyle işlenmiş bir dağ. Ondan sonra eser yapanlar, bu mekana eser ikram edenler hep Süleymaniye'yi ve tarihi silüetin içindeki ahengi göz önüne aldılar. Hiçbir zaman Tarihi Yarımada'ya ve Süleymaniye'ye şirk koşmaya, şerik koşmaya kalkışmadılar. Hep küçük, zarif mimariyle yapılmış eserlerle Süleymaniye ile bütünlük oluşturmaya çalıştılar." ifadesini kullandı. 


İstanbullular'ın çok şanslı olduğunu dile getiren Başbakan Davutoğlu, "Böyle bir mekanda yaşamak başlı başına bir meziyet, Rabbimizin büyük bir ikramıdır. Onun için biz, her zamankinden daha çok bu ikrama layık olmaya çalışmak durumundayız. Mimar Sinan buna layık olduğu için bugün Mimar Sinan'ın eserleri hepimizi büyülüyor. Mimar Sinan bunu göz önüne aldığı için bugün biz Mimar Sinan ile düşünüyor, Mimar Sinan ile şehrimizin o zenginliğini keşfediyoruz." diye konuştu.


Konuşmasında, Mimar Sinan'ın eserlerinin doğa ile uyumuna vurgu yaptığını ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Mihrimah Sultan Camileri, Üsküdar, Edirnekapı... Birinde sabah güneşin doğuşu, akşam ayın doğuşu, diğerinde akşam güneşin batışı, sabah ayın batışı. Demek ki mekanın ruhunu hissetmişti büyük usta ve onun için  de hep kendisi için yaptığı o duayı tekrar ederek, 'Umulur ki dünya durdukça bizden sonra gelenler, bu eserlere insaf ile bakıp bizi hayırla yad ederler'. Büyük ustayı hep hayırla yad ediyoruz. Çünkü o, Rabbimizin lutfettiği mekana saygılıydı. Çünkü o, kendisine intikal eden geleneğe saygılıydı. Çünkü o, o mekanı alıp, üzerinde nakşedilen tarihi silüeti tahayyül ederken hem o mekana hem o şehre saygılıydı."


AA



Bu haber Cumhuriyet Gazetesi'nde şöyle yer aldı:




Hattat Holding’in belediyeye arsa verip Maslak’ta gökdelene izin aldığı haberimizin yayımlandığı gün konuşan Başbakan Davutoğlu, “Bundan sonra İstanbul’a hançer gibi saplanan hiçbir eser yapılmayacak” dedi.


Gazetemizin ‘Başkanın arka bahçesi’ başlıklı manşetiyle de duyurduğumuz Hattat Holding’in İstanbul Maslak’ta yarım kalan “Diamond of İstanbul” projesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile holdingin Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hattat arasında şüpheli protokol imzalanmasının ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu İstanbul’a ilişkin hançer açıklaması yaptı. Yargı kararına karşın aylardır yıkılmayan 16.9’u da hatırlayan Başbakan Davutoğlu, “Çevre ve Şehircilik Bakanımız olmak üzere bütün bakanlarımıza en açık ve net talimatımız, bundan sonra İstanbul’a hançer gibi saplanan hiçbir eser yapılmayacak” diye konuştu.


 


‘Ucube’ dedi


Başbakan Davutoğlu dün eşi Sare Davutoğlu ile Süleymaniye Camii’ndeki Mimar Sinan’ı anma programına katıldı. Davutoğlu, “Şimdi muhasebe vaktidir arkadaşlar. Burada isim vermekten de kaçınmayacağım. Eğer bir gemi ile İstanbul’a yaklaşıyorsanız, bir tarafta Süleymaniye diğer tarafta ‘gök kafes’ denilen bir ucube. Biz Mimar Sinan’dan, bizim nesil hiç ders almamış diye insan kahrediyor, üzülüyor, mahvoluyor. Tarihi yarım adaya şirk koşan, o yarımadayı tahakküm eden ne eser varsa bu şehre ihanettir. Açık bir muhasebe ile söylüyorum; hepimiz sorumluyuz ve hep beraber, Mimar Sinan’ın huzurunda, mimarlar gününde, başta mimarlar olmak üzerine bütün mimar erbabına ve başta belediyeler olmak üzere bütün yerel yönetimler ve başta Çevre ve Şehircilik Bakanı olmak üzere bütün bakanlarımıza en açık ve net talimatımız; bundan sonra bu şehre hançer gibi saplanan hiçbir eser yapılmayacak” ifadelerini kullandı.


 


‘Plansız ve savruk’


İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın da yaşadığı Büyükçekmece ilçesine dair konuşan Davutoğlu, “İstanbul’a uçakla geldiğimde, 50-60-70’li yıllardan sonra bizim çocukluğumuzdan sonra gelişen çevre semtlere baktığımızda doğanın, yeşilin, Büyükçekmece’nin, Küçükçekmece’nin o güzel göllerinin etrafına baktığınız da ne kadar plansız ve savruk geliştiğini görmek ıstırap veriyor. Bir tek tarihi yarımadaya geldiğimde içimi bir huzur kaplıyor. Şimdi seferberlik vaktidir, Mimar Sinan’ın hakkını verme vaktidir” dedi.


 


Erdoğan da küsmüştü


Tarihi siluete hançer gibi saplanan 16.9 gökdelenleri için verilen tıraşlama kararını uygulamayan Zeytinburnu Belediyesi yetkilileri hakkında dava açılmıştı. AKP’li Zeytinburnu Belediyesi’nin üst düzey yetkilileri “16.9 gökdelenlerini tıraşlamama gerekçesi olarak kamulaştırma için belediyenin bütçesinin yetmediği” yönünde savunma yapmıştı. İstanbul’un tarihi yarımadasının siluetini bozan 16.9 gökdelenleriyle ilgili 2013 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da konuşmuştu. Erdoğan, gökdelenleri görünce “kahrolduğunu” belirterek imam hatipten arkadaşı olan Mesut Toprak’tan tıraşlamasını rica ettiğini, bunu yapmadığı için de onunla konuşmadığını söylemişti.



Cumhuriyet


Geri Dön