Binalar depreme dayanıklı olarak inşa edilmeli!
Gazete Bursa'nın yazarlarından Kemal Uysal bugünkü yazısında binaların depreme dayanıklı olarak inşa edilmesi gerektiğini belirtti. İşte Kemal Uysal'ın o yazısı...
17 Ağustos deyince susmak, gözleri kapamak ve anımsamak gerekir. 17 Ağustos Türkiye'nin hafızasında hep olması gereken bir tarih. 17 Ağustos; büyük yıkımların, büyük ayrılıkların ve en önemlisi de büyük ölümlerin yaşandığı talihsiz bir gün.
17 Ağustos 1999'da saat 08:00 sıralarında arama kurtarma ekibimizle, Gölcük Donanma Komutanlığı'na vardık. Ben tam 17 yaşındayım.
İlk olarak, üstümüzü değiştirdik ve arama kurtarma ekipmanlarını kuşandıktan sonra ekip olarak sokaklara çıktık. Gördüğümüz manzarayı, şuan tarif etmesi güç, çünkü aklın alması mümkün olmayan görüntüler ve sesler vardı. Her yerde; yaralılar, ölüler, yıkılmış binalar, yıkılmış binalarda yakınlarını arayanlar...
Evet büyük bir kaos, büyük bir çaresizlik ve en kötüsü de büyük üzüntüler sarmıştı koca şehri.
Biz 40 kişilik arama kurtarma ekibiydik. 10'ar kişilik 4 gruba ayrıldık, hızlı bir şekilde arama kurtarma planı hazırladık ve göçüklerin başına geçtik. Etrafta 100'lerce yıkılmış bina vardı. O yıllarda ne yazık ki 1 - 2 tane arama kurtarma ekibi mevcuttu. Bu arama kurtarma ekiplerinin de imkanları sınırlı oldukları için çok sınırlı yerlerde görev yapıyorlardı. Çünkü bizim arama kurtarma yaptığımız noktaları anımsıyorum da, göçük altından birilerini çıkarmamız 5-6 saatten fazla sürüyordu.
Şöyle bir gözlerinizi kapatın ve kurgulamaya çalışın. Öyle bir depremin tam ortasındasınız herkes ağlıyor, herkes çığlık çığlığa ve gecesi-gündüzü hiç yok. Tek hedef ve istek var; insanların yakınlarına sarılması.
Ben tam tamına 4 gün boyunca ilaç takviyesi ile göçük altına girip onlarca yaşayan insan çıkardım. O canları çıkartırken gözlerindeki umut parıltısını asla ve asla unutamam. Tabi çıkardığımız yaralı insanların sayısının 3 belki 4 katı ölmüş bedenlerdi. O durumu, hisleri ve ağıtları emin olun ki buradan yazmam mümkün değil.
Tam tamına 8 gün boyunca Ağustos ayının gündüz sıcağında ve bitmeyen geceler boyunca göçüklerin altında yaşayan insan olup olmadığına baktık. Birçok yaralı ve ölü bedenler çıkardık.
Tekrar tekrar belirtiyorum çünkü hala etkisinde olduğum tarif edilemez acıların yaşandığı bir zamandı benim için. Oradaki yaşayanların acısını ise varın siz tahmin edin.
Evet 1999 yılından 17 yıl sonra 2016'da depremle yaşamaya hazır mıyız diye bir bakalım.
1999 yılından ders aldık mı diye yine bakalım.
Ne yazık tam anlamıyla ders aldık diyemeyiz.
Sorumlulukları, merkezi yönetime, yerel yönetime yıkarak sıyrılmamak lazım. Öncelikle birey olarak tüm tedbirleri alarak deprem gerçeğini kabullenmeliyiz. Evimizi yaparken, içini dizayn ederken bu gerçekler doğrultusunda yerleştirmeliyiz. Biz sorumluklarımızı yaptıktan sonra yerel ve merkezi yönetimlerin hatalarını tenkit ederek organize adımlar atmalıyız.
Nedeni mi 1999 yılında ne yazık ki deprem insanları öldürmedi. Depreme dayanıklı yapılmayan yapılar insanı öldürdü. Bu gün mü; yine aynı durum mevcut gibi. Gerisi size kalmış, binaları ve içlerindeki mobilyaları depreme dayanıklı olmasını sağlayalım.
Depremde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet yakınlarında baş salığı diliyorum.
Gazete Bursa/ Kemal Uysal