Doğan Hasol İstanbul'un mimarisinin son halini yorumladı!
Doğan Hasol, Mimarlığa Katkı Ödülü aldı, “Mimarlar Dik Durur!”un beşinci baskısını çıkardı, CHP İl Başkanı Murat Karayalçın’ın danışmanı oldu. Hasol’la mimarimizin bugününü konuştuk.
Türkiye’nin önde gelen mimarlarından Doğan Hasol geçen ay İstanbul Serbest Mimarlar Derneği tarafından verilen “2014 Mimarlığa Katkı Ödülü”nün sahibi oldu. Kitaplarından “Mimarlar Dik Durur!”un (Yem Yayınları) elden geçirilmiş ve 30 yeni anı eklenmiş beşinci baskısı çıktı. CHP İstanbul İl Başkanlığı’na atanan Murat Karayalçın da imar-planlama danışmanı olarak onu seçti. Hasol’la önce Point Otel Barbaros’un helikopter terasında buluşup “tepeden aziz İstanbul”a baktık, sonra bu gelişmeleri ve İstanbul’un yeni yapılaşmasını konuştuk.
Bir gün bu öyküleri yazacağınızı biliyor muydunuz?
Hayır. Mimarlar hep çok değişik insanlarla temastadır. Bu nedenle renkli bir yaşamları olur. Benim de yaşadıklarım, anlatılanlar, okuduklarım var. Bunlara bakınca keyifli bir kitabın ortaya çıkabileceğini düşündüm.
Bunca deneyim ve başarıdan sonra gelen ödüllerin hâlâ heyecanlandıran bir yanı var mı?
Ben aferinlere önem veririm. Nehir söyleşi kitabımın adı da bu yüzden “Aferin Desinler Diye”.
“Silüet her gün değişiyor”
Fotoğraf çekimi için çıktığımız terastan İstanbul’a bakınca ne hissettiniz?
Bir kez daha şaşırdım.
Neydi sizi şaşırtan?
Nazım Hikmet diyor ki; “İki şey var, ancak ölümle unutulur/ Anamızın yüzüyle, şehrimizin yüzü”. Ne yazık ki şehrimizin yüzü her an değişiyor.
Silüet değişimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da rahatsız ediyor mu?
Yöneticilerin şikayet hakkı yoktur. Onlar doğrusunu yapmak zorundadır.
Siz de şehri yönetmeye talip bir ekipte danışmansınız artık…
Mimarlık, planlama ve özellikle de İstanbul ya da ülke sorunlarına ilişkin konularda destek istendiğinde yardıma koşmaktan kaçınmıyorum.
Bundan 100-200 yıl sonraki nesiller bugünün mimari anlayışına bakıp bizi “gökdelenci”, “AVMsever”, yeşile önem vermez insanlar olarak mı anacaklar?
Şehirlerimizin bir planlama zafiyeti var. Kentsel tasarımdan sınıfta kaldık. Günün modası neoliberalleşme kâra dönüktür. Kent toprağını paraya çevirme marifetini keşfettikten sonra arazilerin rant değeri köpürtülmeye başlandı. Yeşil alan statüsünde olan kamu arsaları bile özelleştirildi, kayırmalı imar durumları verildi. Önemli olan şehrin planıdır. Paris’e bir gökdelen yaptılar, bin defa pişman oldular. İstanbul’da her yerden gökdelen fışkırıyor. Amerika’da gökdelenler var ama orada tarih yok. İstanbul binlerce yıllık şehir… Kent, nüfus baskısıyla kimliğini, ölçeğini, dokusunu yitiriyor. İddiam şudur: İstanbul eskiden güzeldi, şimdi gelişigüzel.
“Kötü mekanda iyi insan yetişmez”
Son zamanlarda ihtişamlı yapılar yapma eğilimi var...
Selçuklu, Osmanlı tarzı yapılar adeta dayatılıyor. Bunalım dönemlerinde görülür bu. Yeni bir şey üretemezseniz geçmişten medet umarsınız.
“Anadolu şehirleri birbirinin aynı ‘TOKİkentler’e dönüşüyor” deniyor...
Şehirlerimiz kimlik erozyonuna uğruyor. TOKİ gecekondulaşmayı epeyce önledi. Ama ben isterdimki TOKİ mimarlık ödülleri kazansın… Öyle olmadı. Çünkü proje yaptırma sistemimizde bozukluk var. Birçok mega projemiz tepeden inme kararlarla yapılıyor.
Neden yöneticiler mimariyi çok iyi bildiğini düşünüyor?
İnsanlar mimari çevrelerde yaşadıkları için mimarlıktan anladıklarını varsayıyorlar. Oysa bir heykeli bütün gün seyredince heykeltıraş olmuyor insan. Mimar kadar işveren de görgülü, kültürlü olmalı.
Kötü mimari insanı nasıl etkiler?
Mekanların insanlar üzerinde ciddi etkisi var. Kötü mekanda iyi insan yetişmez.
“Proje bir kişi için pahalıdır; o da mimarı”
Kitapta “Para kadınla, kumarla, mimarla yenir” diye bir laftan söz ediyorsunuz.
Anlayış böyle. Oysa gerçekçi bir gözle bakarsanız, Türkiye’deki mimarlar Avrupa’dakiler kadar kazanmıyor; Amerika’dakiler kadar hiç kazanmıyor. Eşim yaptığımız bir binanın açılışına giderken “Hediye götürmeyecek miyiz?” der. Ben de, “Projeyi hediye ettik ya” derim. Çünkü bir proje bir kişi için pahalıdır, o da mimarı...
Mimarlık hâlâ popüler bir meslek ama değil mi?
Vakıf üniversiteleri de gökdelenler gibi çoğalıyor. 83 mimarlık okulu var, son günlerde yenileri açılmadıysa. Fransa’da bu sayı 20’dir. Bu okulların bir denetim sistemi olmalı. Dört yıllık okulu bitiren, dünyanın hiçbir yerinde bir gökdelen projesine imza koyamaz ama burada koyabiliyor.
Bu işe yeni başlayanlara ne tavsiye edersiniz?
Önce yeteneklerini keşfetsinler. Sonra bir hedef koyup o hedefe doğru inatla yürüsünler. Ve sabretsinler... Kendi işlerini kurma konusunda tereddüt etmesinler. Ama fark yaratacak bir şey yapmaları lazım. Her defasında mutlaka bir yenilik bulmalılar.
İstanbul’un bugünkü hali
- Taksim Meydanı: Bu hali çok kötü. Bir an önce düzgün bir projeyle ele alınması gerekiyor.
- AKM: Modern mimarlık tarihimiz açısından belgesel değeri var. Öyle kolay yıkamazsınız. Üstelik koruma kararı var. Hizmete açılmalı.
- Cumhurbaşkanlığı Sarayı: Ankara’nın planında yok. Projelendirme süreci için bir jüri oluşturulur, büyük bir Yarışma açılır. Az buz bir şey değil, simgesel bir yapı yapıyorsunuz.
- Üçüncü havalimanı: İstanbul’un planında Silivri’de var, yılda 60 milyon yolcu için tasarlanmıştı. Ama şimdi yapılan yılda 150 milyon yolcu kapasiteli olacak. Dünyada bu büyüklükte işleyen havalimanı yok. En büyüğü Atlanta’dır, yılda 95 milyon yolcu içindir. Ayrıca Kuzey Ormanları, İstanbul’un akciğerleridir, bütün su havzaları kuzeydedir. Onlar ne olacak?
- Üçüncü köprü: Bu da İstanbul’un planında yoktu. Köprü demek yollar demek; yollar, yerleşme demek... İkinci köprünün bağlantı yolları ormanlık alandan geçerdi, bugün orman görünmüyor artık. Aynı şey üçüncü köprü için de geçerli olacak.
- Kanal İstanbul: Yine planda yok. Ekolojik dengeyi bozacak ciddi sorunlar yaratacak. Ayrıca, Montrö Sözleşmesi’ne aykırı. Yanında birer milyonluk iki şehir kurulacakmış. İstanbul Boğazı’ndan büyük tankerlerin geçişinin tehlike yarattığı söyleniyor. O kanal, iki yanına konacak iki şehir için tehlike yaratmayacak mı?
- Avrasya Tüneli: Yarımadaya böyle bir trafik sokulmamalı.
- Marmaray: Planda var, doğru proje. Ancak proje; Halkalı-Gebze arasında 76.5 kilometrelik bir güzergâhı kapsıyor, hizmete açılan henüz 13.5 kilometrelik bölüm.
- Çamlıca Camisi: Yerinin doğruluğu kuşkulu. Planda orası yeşil alan, doğal sit. Mimarisi de çok sorunlu. Böyle bir anıt eseri nasıl tarihten kopya ederek yaparsınız?
- Emek Sineması: Ranta kurban gitti, çok yazık oldu.
Güliz Arslan-Milliyet