Düşük gelirlilerde konut eksiği var!
Prof. Dr. Melih Baş: İnşaat sektöründe taleple üretim arasında büyük bir çelişki var. Rezidans denilen lüks konutlann üretimi ihtiyacın çok üzerindeyken, düşük gelirlinin konut eksiği devam ediyor. Kentsel dönüşüm projeleri üst sınıfların çıkarına göre şekilleniyor.
Prof. Dr. Melih Baş: İnşaat sektöründe taleple üretim arasında büyük bir çelişki var. Rezidans denilen lüks konutlann üretimi ihtiyacın çok üzerindeyken, düşük gelirlinin konut eksiği devam ediyor. Kentsel dönüşüm projeleri üst sınıfların çıkarına.göre şekilleniyor.
Konut stoklarım eritmede şeffaf yöntemler bulmak için neler yapılmalı? İnşaat sektörünün içinde bulunduğu kriz nasıl aşılır? Kentsel dönüşüm projeleri ertelenmeli mi?
İnşaata dayalı sermaye birikim modeli neoliberalizmm finansallaşan kapitalizmindeki tıkanmalar için bulduğu bir çözüm. Hatta IMF Dünya Bankası gibi uluslarüstü sermaye kuruluşlarının raporlarında bu bağlamda mega projelerin kapitalizmin 2008'den beri içinde olduğu krizden çıkışı için bir tünel olabileceği vurgulanıyor.
Aydınlık gazetesinin ekonomi sayfasında yazdığım uzun yazıda da ayrıntılı biçimde ele aldığım üzere, bu megaprojeler (üçüncü köprü, İstanbul kanalı vd.) bizim Türk icadı değil yani, moda deyimle çakma bir uzantı.
İnşaat sektöründe talep başka, üretilen konut tipleri başka. O yüzden de sıkıntı doğuyor, örneğin, rezidans denilen lüks konut üretiminde patlama var iken, düşük gelirlilere konut üretimi eksiği olduğu söyleniyor.
Kentsel dönüşüm projeleri insana kazı kazan biletlerini anımsatıyor. Meseleye sınıfsal bakarsak daha iyi çözümleriz. Doğal afetlere dayalı, daha insancıl konutlar mı yapıyoruz, yoksa alt sınıflan kimi yerlerden temizleyip, oralan daha üst sınıflara ait konutlara ve alışveriş merkezlerine, beş yıldızlı otellere ve rezidanslara mı devrediyoruz? İstanbul Tarlabaşı örneğinde olduğu gibi... İkincisi ise bu ekonomiyi canlandırmaz ama bitini kanlandırır, liyi de kimden yana? Bu işte bir bit yeniği var mı acaba?
Dış borçların ve iç borçların konsolidasyonu bir çözüm mü?
Biraz önce değindiğim gibi ekonomik model değişikliği olmadan çözüm olamaz. Siyasal riski artınp, ülkenin borçlanma faiz oranım giderek ülke içi işletmelerin ve hane halkının borçlanma faiz oranının daha da yukarılara gitmesine neden olursunuz. Ayrıca zaten eskisi kadar bol olmayan sermaye yatırımlarının ülkeye gelmesine engel olursunuz. Kapitalizmin kullandığı "Bir ülkede iş yapma kolaylığı endeksi" bağlanımda negatif görünüme kavuşursunuz.
Bunu ancak militan kamucu, eşitlikçi, toplumcu bir ekonomik modele sahip olan hem milli hem de emperyalizme karşı olan ülkelerle işbirliğine girecek bir hükümet yapabilir. Kimi tartışmalı yanlan olsa da Chavez dönemi Venezuela modeli akıllara gelebilir!
Siyaset dilini yumuşatmak piyasaları ve dış çevreleri rahatlatmaz mı? Dış politikada neler yapmalıyız ki ekonomimize olumlu katkı yapsın? Başkanlık tartışmalarına son vermek piyasaları rahatlatır mı? OHAL'in bir önce kaldırılması ekonomik dalgalanmaların durulmasına olumlu katkı yapmaz mı?
Bu soru çok anlamlı. Ekonomide siyasal risk denilen kavram ışığında bakarsak meseleye o zaman daha iyi anlaşılır. Elbette siyasal risk arttıkça ekonomik göstergeleriniz bozulur. Yalnız siyasal risk kavramının ayrıntısı önemli. Bir siyasal risk olgusunda kimisi için tehdit olan şey, kimisi için fırsattır. Uluslarüstü sermayenin çıkarları gözüyle bakan (S&P, Moody's, Fitch vb.) derecelendirme kuruluşlarının siyasal risk bağlamında tehdit gördüğü şey halkımız için fırsat olabilir. Alt sorularınıza böyle yanıt vermek gerekir. Komşularla siyasal ve ekonomik barış, başkanlık tartışmasını sonlandırmak, ülke içinde kurunun yanında yaşlan yakmaya son vermek gibi önlemlerin siyasal risk primini düşürmesi gerekir.
Bir kısa ve orta vadeli acil önlem paketini devlet, özel sektör, akademik çevreler birilikte hazırlasa daha rasyonel olmaz mı?
Olabilir belki. Ama devlette çalışan bürokrat beyin göçü ile İngiliz vatandaşı olmuşsa, zihin göçü ile Amerikan-Alman yurttaşı olmuşsa; özel kesimci kişi, Coca-Cola'nın özütünü ithal edip, burada suya kanştınp şişelemecilik yapan kişiyse; akademisyen kişi neoliberalizmle biçimlenmiş, gözünü kâr ve kan bürüyen vahşi kapitalistin "değirmen dövücünün hınk deyicisi" nitelikli yardakçısı ise mesele daha da sarpa sarar.
Aydınlık