26 / 11 / 2024

Gökdelenler imar planı çerçevesinde mi tasarlanıyor?

Gökdelenler imar planı çerçevesinde mi tasarlanıyor?

İstanbul Arel Üniv. Fen Bil. Enst. Müdürü Prof. Dr. Mete Tapan, Cumhuriyet Gazetesi'nde gökdelenleri kaleme aldı. İşte Mete Tapan'ın o yazısı...




Yıllardır gökdelenlerle ilgili olarak mimarlık etkinliklerinde ve çeşitli yazılarımda hep dile getirdiğim "ben gökdelenlere karşı değilim, ancak gökdelenlerin yapıldığı yerleri uygun bulmuyorum" şeklindeki söylemim birçok kişi tarafından, benim genelde gökdelene karşı olduğum şeklinde dillendirilmiştir. Peki, ya şimdi? 


Bu tür yanlış değerlendirmelere üzülsem de maalesef yapılacak çok fazla bir şeyin olmadığının bilincindeydim. Ancak, bu yazımla, söz konusu konuya bir açıklık getirmek istiyorum. "Keşke yukarıdaki değerlendirme doğru olsaydı." Neden karşıyım? Başka bir deyişle, ben bundan böyle İstanbul'da nerede olursa olsun gökdelenlerin kentsel doku içinde hepsine karşıyım... Topyekün karşı olmamın başlıca nedenleri şunlardır: 


• İstanbul'da, gökdelenler bir imar planı çerçevesinde tasarlansa da, imar planlarında verilen inşaat emsali tasarımın en önemli, çoğu kez de tek plan kriteri olarak değerlendiriliyor. 

Yapının yüksekliği serbesttir ifadesi de imar planında yer aldı mı, projeler bazı kurullardan geçse de söz konusu gökdelenin kent siluetini nasıl etkileyeceği konusu yeterince araştırılmadan yapımına izin veriliyor. 

Topografya okunmuyor 


• Kent siluetinin İstanbul'un, hem Avrupa, hem de Asya yakasında son on beş yılda nasıl değiştiğini hepimiz tanık olduk. Adeta, İstanbul Beyoğlu yakası tanınmaz hale geldi. Gökdelen uygulamaları olmadan İstanbul'un doğal topografyasını okumak olanaklı idi, bugün ise bu topografyanın gökdelen çatı uçlarının birleştirilmesinden oluşan bir çizgi nedeniyle algılanması olanaksızlaştı. Ne doğal tepeleri ne de vadiler fark ediliyor. Şanghay, Hong Kong olmayı marifet zannetik, keşke örnek olarak Viyana'yı, Berlin'i veya Londra'yı alsaydık. 


Altyapı sorunları

• Bilindiği gibi gökdelenler bulundukları yerlerde noktasal olarak her türlü yoğunluğu artıran bir unsurdur. Mevcut kent içi nüfus ve yapı yoğunluğunun gerektiği gibi İstanbul'umuzun yine mevcut altyapısı tarafından yeterince karşılandığı söylenemez. Bu yetersiz sistemin gökdelenlerce noktasal olarak yüklenmesi kentin altyapı koşullarını daha da olumsuz hale getirmektedir. Bu olumsuzluğu İstanbul'un kent içi ulaşım sisteminde çok açık bir biçimde görüyoruz. Bazen 2 veya 3 km.'lik uzaklık için özel araba ile 1 saat harcıyoruz. Kuvvetli bir sağanakta, rögar kapaklarından sular fışkırıyor ve bodrum katlarını su basıyor. 


Mikro klima 

• Gökdelenlerin var olan kent içi dokusunda inşa edilmesi, çevresindeki yapıların güneşini, rüzgârını, kısaca bölgenin mikro klimasını olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla, gökdelenler kentlilerin yaşam kalitesini bozmaktadır... 


Ekonomik etkisi 

• Yukarıda değindiğim noktalar dışında topyekün gökdelene karşı olmamın diğer nedenleri arasında, gökdelenlerin sosyolojik ve ekonomik olumsuz gelişmelere aracı olmasıdır. Öncelikle, yapıların üretim maliyeti, 7-8 katlı yapılardan çok daha fazladır. Ayrıca, yapıların (işletme) giderleri, örneğin güvenlik giderleri, yangına karşı alınan önlemler, asansörlerin bakım ve onarımı temizlik giderleri çok yüksektir. Yine gökdelenlerde kira bedelleri de yüksek olup, tüm bu giderler hizmet ve üretim bedellerine ve mallarına yansımaktadır. Ayrıca, gökdelenlerin dünyada esas çıkış noktası, bu yapıların prestij yapısı olmasıdır. Başka bir deyişle, bazı kişilerce veya kurumlarca bu yapılarda çalışmak, bu yapılara sahip olmak kendilerine prestij sağlamaktadır. 


Bu görüş veya gözlem yanlış değildir. Ancak, sosyal yönden de haksız rekabet doğuran bu durumdan da mutlu olmayan birçok işadamının da varlığı unutulmamalıdır. Kuşkusuz, bu tür görüşlerin sosyal adalet sorunsalını çözmüş ülkelerde pek anlamı yok olsa da, bizim gibi ülkelerde bu konuların tartışılmasının halen güncel olduğu düşüncesindeyim. 


Sonuç olarak, bugün İstanbul'da ve bu imar etkinlik sistemi içinde, özellikle de kent dokusu olan bölgelerde gökdelene karşı olduğumu, bir kez daha belirtmek isterim. İstanbul'un, tarihi kent dokusunu ve siluetini yok etmek demek, kentlinin belleğini silmekten başka bir şey değildir. İnsanların anıları, onları gerçek kentli kılan en önemli öğedir. Artık, bu gökdelenlere dur diyelim... İstanbul'u tanınmaz hale getirmeyelim! 


Cumhuriyet /İstanbul Arel Üniv. Fen Bil. Enst. Müdürü Prof. Dr. Mete TAPAN


Geri Dön