22 / 12 / 2024

İstanbul bu trafikle Olimpiyat kenti olamaz!

 İstanbul bu trafikle Olimpiyat kenti olamaz!

Hakan Güldağ: İstanbul Bilgi toplumu İzleme Grubu, İstanbul'un Dijital Gündemi Konferansı'nda, "Akıllı Ulaşım Çözümleri"ne odaklandı...



Talihin cilvesine bakın ki, toplantı trafik nedeniyle bir saat geç başladı. O günkü trafik sıkışıklığının kurbanlarından biri de konferansın konuşmacılarından Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu başkanı Tayfun Acarer'di. Konferansın yapıldığı Maslak'a ulaşması iki buçuk saat süren Acarer ve Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Eczacıbaşı sorunun çözümü için "akıllanmamız" gerektiğini vurguladılar... Evet, ya akıllanacağız ya da her akılsız kent gibi  çile çekmeye ve fırsatları kaçırmaya devam edeceğiz!


Sözlerini tam da bilmiyorum ya...

Son zamanlarda dilimde bir İstanbul

türküsü: "Arabacı arabacı...

İşte sana ben kiracı...

Arabacı sür! -Nereye? Beyoğlu'na...

-Nereye? Üsküdar'a...

Haydindi tıkır tıkır yallah yallah..."

 ***

İstanbullu'nun araba tutkusu eski...

Ancak Tanzimat'a kadar arabaya padişah dışında binen pek yok...

Yalnızca şeyhülislam ve kazaskerler...

Devlet ricali rütbesine göre atla yolculuk yaparmış...

Halk derseniz; yaya...

II. Mahmud başka devlet büyüklerine de izin vermiş...

Ama asıl yaygınlaşma Tanzimat'tan sonra...

Paris'ten önce "payton"lar, sonra "lando"lar getirilmiş...

Recaizade Ekrem'in "Araba Sevdası" romanında kökenlerine indiği tutkuların bugün de farklı biçimde sürdüğüne tanıklık ediyoruz...

 ***

Amacım, Türk trafik tarihini anlatmak değil...

Bununla ilgilenenler Kudret Emiroğlu'nun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan beşinci baskısını yapan Gündelik Hayatımızın Tarihi Kitabı'na göz atabilir...

Tabii kitapta sadece otomobilin, taksinin metronun tarihi yok...

Keyiften hobiye...

Sağlıktan cinselliğe...

Bilmediğimiz ya da bildiğimizi zannettiğimiz tarihleriyle sayısız eşya, gelenek ve adetlerin hayatımıza nasıl girdiği, nereden geldiği anlatılıyor...

Karşılaştırmalı etimolojileriyle birlikte...

 ***

Derdim tarihteki değil, bizzat bugün yaşadığım trafikle...

Sizi bilmiyorum ama trafik yüzünden dinlediğim radyo bile değişti...

Arabaya bindim mi, haber kanallarını açardım: NTV Radyo, Bloomberg HT, TRT...

Zaman zaman da Açık Radyo...

Son günlerde ise tek radyo açık...

104.2 Radyo Trafik...

Boğaziçi ve FSM köprüleri, TEM, E5...

İstanbul'da trafik nerede duruyor, nerede "yoğun akıcı" oradan izliyorum...

 ***

Tabii, sorun ne tek başına benim ne de DÜNYA çalışanlarının sorunu...

Pek çok şirket büyük kayıp yaşıyor...

Çıldırtıcı sıkışıklık, keşmekeş, durkalklar, beklemeler...

Zaman kaybı...

Para kaybı...

Sağlık kaybı...

Müthiş bir hovardalık içindeyiz...

Her seferinde aynı soru kafama takılıp duruyor:

Bunu daha "akıllı" biçimde yönetmenin yolu yok mu?

 ***

İstanbul en az 13.5 milyonluk bir şehir...

17 milyon diyen de var...

Otomobil, Türkiye'ye 1900'lerin başında gelmiş...

Sayısı 100 bini ilk kez 1967 yılında geçmiş...

Bir milyonu ise 1986'da...

Zaman içinde kamyon, otobüs, kamyonet ve diğer ticari araçların sayısı da bir hayli arttı...

Bugün Türkiye'de toplam araç sayısı 16 milyonun üzerinde...

İstanbul'da trafiğe çıkan kayıtlı araç sayısı da 3 milyonu aştı...

 ***

Gelişim müthiş...

2000 yılından bu yana Türkiye'de araç sayısı tam ikiye katlanmış...

İstanbul'da da öyle...

Ancak dünyanın diğer önde gelen metropolleriyle karşılaştırılınca bizdeki sayılar hala mütevazı...

20 milyonluk New York'ta araç sayısı 15 milyonun üzerinde...

12 milyonluk Moskova'da ise resmi rakam 5 milyona dayanmış...

 ***

Trafik sorunu sadece bizde yok...

Dünya bir ‘şehirler dünyası' olurken, herkes çözüm peşinde...

Bugün iç sayfalarımızdaki Zirveden Bakış'ta Eray Yüksek'in röportajını okuyacaksınız...

Büyük sistemler alanında IBM'in 19 bölgesinden birini yönetiyor...

IBM'in 2015 Yol Haritası için belirlediği öncelikli dört başlığından en önemlisi daha akıllı bir dünya yaratma stratejisi...

"Akıllı Dünya" vizyonunun en önemli maddesini ise "akıllı şehirler" oluşturuyor...

Nedeni belli: 1900 yılında dünya nüfusunun yüzde 13'ü şehirlerde yaşıyordu...

Şimdi yarısı yaşıyor...

2050'de bu oran yüzde 70'e ulaşacak...

 ***

Eray Yüksek'e göre, "Şehirler bir başka açıdan daha önemli. Yetenekler, ne yaparsanız yapın kırsalda kalmıyor. Şehirler yetenekleri kendilerine birer mıknatıs gibi çekiyor..."

Michael Bloomberg...

New York Belediye Başkanı...

Aynı gerçeği, "dünyanın en rekabetçi kenti" ilan edilmelerinin ardından Financial Times'a farklı kelimelerle ifade edişini, Edip Emil Öymen gazetemize yansıtmıştı: "Yetenekli insanlar, kendilerine sadece en iyi kariyer fırsatı sunan yerlerde değil, en kaliteli kültürel etkinlikleri, en yüksek yaşam kalitesini de sunan yerlerde yaşamak ister" diyor Bloomberg, "Sermaye yeteneği çeker ama esasen yetenektir sermayeyi çeken..."

 ***

Aslına bakarsanız, dünya bir şehirler dünyası oldu bile...

Evet, dünya nüfusunun yarısı bugün şehirlerde yaşıyor ama küresel gayri safi hasılanın yüzde 80'i şimdiden şehirlerde üretiliyor...

The Economist Intelligence Unit, Citigroup için hazırladığı raporunda açıkça altını çizdi: "Bugün küresel iş dünyası, stratejisini bir ülkeden çok bir şehri dikkate alarak planlıyor..."

 ***

Küresel rekabette, şehir perspektifinin giderek ülke perspektifinin önüne geçtiğini dikkate alarak tekrar dönelim İstanbul'a...

Ve de trafik sorununa...

İki hafta kadar önce İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu'nun konferansı Sheraton Otel'de yapıldı...

İzleme Grubu'nca belirlenen İstanbul'un Dijital Gündemi, "Akıllı Ulaşım Çözümleri"ne odaklanmıştı...

Konferans bir saat geç başladı...

O gün trafiğin kurbanlarından biri de Tayfun Acarer'di...

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı...

Acarer, kürsüye gelince önce katılımcılardan özür dileyerek "Maslak'a gelmem iki buçuk saati buldu" dedi, "Sadece bu bile, İstanbul'da ulaşım için dijital çözümlerin ne kadar önemli

olduğunu kanıtlamıştır..."

 ***

İstanbul'da ulaşımın "daha akılcı ve akıllı" sağlanması hepimizin yararına...

Ve mümkün olduğunca çabuk...

Geçenlerde Gila Benmayor, Hürriyet'teki köşesinde haber verdi: "Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, önümüzdeki yaz aylarında FSM'den daha yıpranmış olan Boğaziçi köprüsü'nün bakıma alınacağını ve

daha büyük sıkıntı çekeceğimizin haberini sağ olsun bugünden verdi. Hiç kuşkunuz olmasın 2013 yazında aynı trafik keşmekeşini, aynı sıkıntıları konuşuyor olacağız..."

 ***

Peki ne yapmak lazım? İstanbul Belediyesi, tüneller açıyor, yolları düzenliyor...

Karayolları da öyle...

Ama sıkıntılar bir türlü sona ermiyor...

Sürekli şikayet halindeyiz...

İyi de çözüm ne? Ne yapılması gerektiğine ilişkin önerisi olan var mı?

 ***

Aslına bakarsanız var! Yeterki dinleyen olsun...

Faruk Eczacıbaşı...

Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı...

İzleme grubunun oluşmasına da onlar önayak oldular...

"Bilgi ve iletişim teknolojileri" diyor "dünyadaki çok sayıda şehrin sorunlarına yapıcı ve kalıcı çözümler üretiyor, uyguluyor. Bugün artık, hiçbir modern-çağdaş şehir, bilgi ve

iletişim teknolojisi çözümleri olmadan onları kullanmadan ayakta duramaz hale geldi..."

 ***

O gün, İzleme Grubu'nun bir başka paydaşı TAGES'in CEO'su Leyla Arsan, İstanbul'un nasıl "akıllı şehir" olacağına, günü kurtarmanın ötesinde kalıcı çözümlerin nasıl elde edilebileceğine ilişkin grubun

önerilerini aktardı...

54 politika ve 5 ana çözüm önerisi...

Arsan, "Ulaşım için BİT'in, yani bilgi ve iletişim teknolojilerinin katkısıyla binlerce çözüm bulunabilir" diyor...

Ya para?

"Avrupa Birliği "akıllı şehir" konusuna büyük önem veriyor...

Bu konudaki projelerin desteklenmesi için daha yeni 365 milyon euroluk bir fon açıkladı...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu fonlara ulaşabilir..."

 ***

Türkiye'nin bilgi ve iletişim sektörünün yüzde 90'ı İstanbul'da...

Belki de fazlası...

"Bu trafik rezaleti kader olamaz" diyor TBV Başkanı; "Devlet, belediye, BİT sektörü, TÜBİTAK, üniversiteler hep birlikte akıllı çözümler üretebilirler. Biz kendi adımıza hazırız. Türkiye Bilişim Vakfı, Bilişim Sanayicileri Derneği TÜBİSAD, Sabancı Üniversitesi İzleme Grubu'nun paydaşı... Yönetimler talep ettikleri anda var gücümüzle katkıda bulunur, destek oluruz..."

 ***

Londra Olimpiyatları başlıyor...

Başkaban Recep Tayyip Erdoğan ilk üç gününde orada...

İstanbul, 2020 Yaz Olimpiyatları'na aday...

Başbakan, muhtemelen Londra'da bu konuda kulis yapacak...

Eğer mutlu sona ulaşırsak, 8 yıl sonra bu sıralar İstanbul'da onbinlerce olimpiyatsever misafirimiz olacak...

Londra Olimpiyat'larında beklenen kalıcı ziyaretçi sayısı 450 bin...

5 milyon kişinin de günübirlik kente gelmesi bekleniyor...

Bir Fenerbahçe-Galatasaray maçında İstanbul trafiğinin geldiği hali düşünürseniz...

Böylesi büyüklüklerdeki hareketle kent nasıl başa çıkacak? Kim ne hesap yapıyor bilmiyorum ama bilgi teknolojileri adamakıllı devreye sokulmadan tam bir macera olacağı açık...

 ***

"Olimpiyatlar'a gelmeden asıl şu trafik canavarına çözüm gerekir" diyorsanız haklısınız...

Türkiye'de trafik istatistikleri 1955 yılından bu yana tutuluyor...

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre Türkiye'de 2011 yılı sonuna kadar trafik kazalarında yaşamını yitirenler 298 bin...

Yaralanan veya sakat kalan insan sayısı ise 3 milyon 40 bin...

Bir başka ifadeyle, Türkiye'de her saat ortalama 50 kaza oluyor. Her saatte bir bir kişi trafik kazalarında yaşamını yitiriyor...

13 kişi yaralanıyor...

 ***

"İnsanlar bir duyguyu ancak belli bir yoğunluğa geldikten sonra algılıyor" diyeceğim ama...

Lafın arkasını getiremiyorum...

Çünkü, bu kadar ölümlü, yaralanmalı kazaya rağmen hala algılama eşiğini aşamamamız gerçekten hayret verici...

Aşamadıkça da öğrenemiyoruz...

Oysa, değişimi gerçekleştirmenin başka çaresi yok: Öğreneceğiz...

Geçmişten ve geçmişin hatalarından öğreneceğiz ki, gelecek için daha hazırlıklı olalım...

Ama "suç başkasında" ya da "düşman dışarıda" deyince öğrenme şansımız da kalmıyor...

 ***

Sorunların kendi eylemlerimizden kaynaklandığını gözardı ediyoruz...

Böylece, öğrenmeye yatkınlığımızı törpülediğimiz gibi bir yanlışa daha düşüyoruz...

Kendimizi düzeltmemiz için gerekli bilgiler, bir kapıdan girip öbüründen çıkıp gidiyor...

Kelimenin tam anlamıyla, "ne yaptığımızı bilmiyoruz!" Bilmediğimiz için de çok yavaş ilerliyoruz...

Ne diyordu Faruk Eczacıbaşı? "Ölçmeden bilemeyiz...

Bilmeden ilerleyemeyiz..."

Bilgiyi verimli kullanmayı öğrenip, geliştirdiğimizde "akıllanmaya" bir adım daha yaklaşmış olacağız...

Dünya Gazetesi/HAKAN GÜLDAĞ



Geri Dön