01 / 05 / 2024

İstanbul'un gerçek lanetli gökdelen hikayeleri!

İstanbul'un gerçek lanetli gökdelen hikayeleri!

Yasaların açıklayamadığı gizli kapaklı olaylar, mahkemeler, falcılar, belediye entrikaları, savaşlar, yangınlar... Üstelik hepsi de gerçek. Lanetli ev ya da şato hikayeleri olur da, 'lanetli gökdelen' hikayeleri olmaz mı



 

Lanetli evler ya da şatolar her zaman için çekici hikayelerdir. Romanlara, sinemalara konu edilen hikaye çoğu kez benzer özellikler taşır. Ev uzun bir geçmişe sahiptir; öteden beri uğursuzluğun hakim olduğu gizemli olaylar barındırır; ruhlar ve insanlar arasında rastlaşmalara, çatışmalara sahne olmaktadır ve asıl ilgi de bu çatışmalara yönlendirilir... Hikayenin etkisinin güçlenmesi için, bütün bunların aslında bazı yaşanmış olaylara dayandığı fikri de yaygın biçimde işlenir.    Efsaneleri yüzyıllar öncesine uzanan lanetli evler, şatolar her yerde varken mesela lanetli gökdelenler neden olmasın İşin içine falcı kehanetlerinin karıştığı yüksek yapıların, sahibini çok kez polisiye olaylar nedeniyle haberlerde gördüğümüz iş merkezlerinin, yapımı sürekli uzayan ve hatta tamamlanabilmesi için arsası bir belediyeden başka belediyeye devredilen 'uğursuz' binaların o lanetli ev hikayelerinden pek fazla eksiği yok. Üstelik bazen yasalarla açıklanamayacak inanılmaz, gizli kapaklı durumlar yaşansa da tamamıyla gerçeklere dayanıyorlar. İnşa aşaması hiç de kolay geçmeyen, çevresine huzursuzluk veren, sahibine 'uğursuzluk' getiren yapılar açısından İstanbul zengin bir şehir sayılır. Önemli yapılar arasında aklımıza Park Otel, Tat Towers ve Süzer Plaza geliyor. Önceki haftalarda deposunda yangın çıkan Park Otel'den tüten dumanlar şunu yakarıyor olamaz mı örneğin; suskun ruhlar harekete geçti ve insanlarla çatışan İstanbul'un ruhu burada can çekişiyor...   BARONLAR, SAVAŞLAR  GİZEMLİ ÖLÜMLER...     Bir lanetli ev hikayesi için Park Otel fazlasıyla uygun bir mekan. Birincisi, savaşlara, yangınlara tanıklık etmiş epey uzun bir geçmişe sahip. İkincisi, çoğu mimarın ve şehir plancısının hemfikir olduğu gibi İstanbul'un en çirkin binaları arasında yer alıyor. Üçüncüsüyse 22 yıldır çevresinde eksik olamayan huzursuzluk... Yapının geçmişi İkinci Abdülhamit'e kadar uzanıyor. O zamanlarda, şimdi binanın bulunduğu yer mezarlıkmış! İtalyan sefirlerinden Baron Blanc ('lanetli ev'in ilk sahibi için bulunmaz bir isim), buranın Boğaz manzarasından çok etkilenip İtalya'daki yazlık saraylara benzeyen bir konak inşa ettirir. Kendisi bir süre sonra İtalya'ya geri çağrıldığında konağı Osmanlı Devleti'ne 19 bin altın karşılığında satar. Konağın Osmanlı'nın hariciye nazırlarına tahsis edilmesi düşünülmüştür. İlk misafir Ahmet Vefik Paşa'dır. 1897'de Yunanistan'la başlayan savaş kazanılınca devlet askeri ve siyasi elitleri, miktarı 30-60 bin arasında değişen altınla ödüllendirme kararı alır. Ahmet Vefik Paşa ise kendi isteği üzerine altınla değil, misafir bulunduğu konakla ödüllendirilir. Uğursuzluk bu ya: 1911'de çıkan yangında konak yanar. Ailenin konağı yeniden inşa etmesi 1930'u bulur; 'Miramare' adında bir otel olarak...    Konağın üçüncü hayatı da böylece başlar. İsmi bir süre sonra Park Otel'e çevrilir. Harika manzarası, hoş mimarisiyle 1979'a kadar iş dünyasının ve sosyetenin merkezlerinden biri olur. Bu tarihteyse yeniden yapılması için yıkılır. 23 katlı otelin inşası için ilk girişim 1980'lerin sonlarına doğru Sürmeli Grubu'ndan gelir. 1989'da, 18. kata çıkılmışken, İstanbul'un siluetini bozduğu için açılan davalar sonucu inşaat durur. Yüksekliğinin yanındaki Alman Konsolosluğu seviyesine indirilmesi için 1993'te  10 katı yıkılır. Hayatını çirkin bir enkaz biçiminde sürdüren binayı 2005'te Mehmet Kutman ve İsrailli işadamı Sami Ofer ortaklığı satın alır. Bu arada civardaki halk enkazın yarattığı çirkinliğe çözüm bulunması için örgütlenmiştir. 2006'da otel arsası, yatırım için cazip hale getirilmek için turizm bölgesi ilan edilir. Otel için de yeni ve çekici bir planın önü açılmış olur. Fakat huzursuzluğun ve davaların sonu gelmez. 2010'da otel bir kez daha el değiştirip CVK Grubu'na geçer. Yapımı süren otelden gelen son haber, önceki haftalarda çıkan yangındı. Bu arada yapıya sahip olmayı başarmış isimlerden bir olan Sami Ofer'in geçen yıl ABD'deki evinde garip bulunan bir biçimde öldüğünü söyleyelim.    FALCININ 'LANETLİ' KEHANETİ ÇIKINCA   Şimdi bir cenaze törenine gidelim. Yıl 2009... Diyarbakır'da tatlıcılık yaparak ticaret hayatına atılan, İstanbul'dan Anadolu'ya, Dubai'den ABD'ye kadar birçok yerde emlak yatırımı yaparak Forbes'un listesine Türkiye'nin en zengin 27. kişisi sıfatıyla giren ve 79 yaşında hayata gözlerini yuman Salih Tatlıcı'nın cenazesi... Herkesin kulaktan kulağa konuştuğu 'uğursuz' olay şöyledir; Tatlıcı bir vakit bir falcıya gitmiş, falcı da Tatlıcı'ya büyük binasını tamamlamaya yakın vefat edeceğini söylemiştir. Söz konusu büyük bina yapımına 1988'de başlanan, o zamanlar Türkiye'nin en yüksek binası olmaya aday Tat Towers'tır. Derler ki; Tatlıcı falcının kehaneti nedeniyle binasını bir türlü bitirmek istememektedir.    34 katlı iki blok ancak 20 yıl kadar sonra tamamlanabilir. Barbaros Bulvarı, Maslak, Mecidiyeköy, Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri bağlantısı üzerinde bulunan bina büyük markalar için epey çekicidir ve dünyanın önde gelen otel zincirleri gözlerini buraya diker. Ofislerin kiralanmasına da başlanmıştır. Her şey güzel giderken uğursuz kehanet gerçekleşir ve Salih Tatlıcı vefat eder. Bu ölümün ardından, şehrin bu en merkezi yerinde, yine mimarlara ve şehir plancılarına göre İstanbul'un bu en sevimsiz binalarından birinde ıssızlık böylece başlar. Zira miras kavgası başlamıştır.    Basında çıkan haberlere göre 3-4 milyar dolarlık bir servete sahip Tatlıcı 44 yıl önce, Bedriye Tatlıcı'yla evli ve üç çocuk babasıyken yanında çalışan Marika Bahçıvanoğlu'na aşık olur. Eşi Bedriye Tatlıcı'nın tüm itirazlarına karşın 1988'de boşanma davası açar ve 1991'de, boşanmadan bir yıl sonra ismini Nurten Tatlıcı olarak değiştiren Marika Bahçıvanoğlu'yla evlenir. Oğulları Uğur Tatlıcı dünyaya gelir. Salih Tatlıcı, kendisini tehdit ettikleri gerekçesiyle (tehdidin nedeni gizemini koruyor)  ilk eşinden olan çocuklarını mirasından mahrum bırakır. Bütün servet ikinci eşiyle oğlu Uğur Tatlıcı'ya kalmışken diğer oğullar soluğu mahkemede alır. Uzayan davalara yine memnuniyetsiz oğulların girişimiyle geçen yıl alınan bilirkişi raporu eklenir; bina depreme dayanıklı değildir ve kiraya verilemez. Uğur Tatlıcı'nın binayı Kuveytli bir otel markasına 49 yıllığına kiralayıp burayı İslami bir otele dönüştürme fikri böylece suya düşer. Issızlığın içindeki bina ikinci hayatına geçmek için hala can çekişmekte, İstanbul'un ruhunda yarattığı huzursuzluk sürmektedir.   ANAP'a uğursuz gelmişti   Perihan Mağden'in 1997'de durmadan aleyhinde yazılar yazdığı ve g..kafes olarak bahsettiği Süzer Plaza, İnönü Stadı'nın hemen arkasında yer alıyor... Ritz Carlton oteliyle, rezidansların yer aldığı ve İstanbul'un en çirkin, en göz tırmalayan, siluetini en fazla bozan binası olarak nitelendirilen yapının, dönemin iktidar partisi ANAP'a hiç de iyi gelmediği aşikar. Önce binanın yapılma aşamasına bir bakalım. Mesut Yılmaz, ilçe sınırlarıyla oynanmasını ister ve vali Kutlu Aktaş'ı arar. Fatih ve Şişli Kadastro Müdürlükleri'yle, Şişli ve Beyoğlu Belediyesi görevlilerinden oluşan 6 kişilik komisyon yerinde yaptıkları tespiti tutanakla belgeler. Nihayetinde İstanbul'un koca iki ilçesinin sınırlarıyla oynanır ve Gökkafes, Beyoğlu sınırlarından ANAP'lı Şişli belediyesine geçer. İnşası ve mimarisi durmadan eleştirilen binanın ANAP'ı yerle bir ettiği söyleniyor. 'Uğursuz geldi bu bina bize' diyen parti üst düzey yöneticileri olmuş zamanında, ANAP 'gökkafes'ten sonra iflah olmamış. Parti, 1999 seçimlerinde ancak 4. parti olabilmişti. Akşam/Eyüp Tatlıpınar

Geri Dön