Kentsel dönüşüm düğümünü çözmek için bir sentez önerisi!
Emsal artışı olmadan yapılacak kentsel dönüşüm karşılığında, çevrede yeni imara açılacak alanlarda ücretsiz arazi tahsisi yapılması, özlenen kentsel dönüşümü finanse edebilecek bir sentez çözüm olarak hayata geçirilmeyi beklemektedir.
Kent bir bütünken, merkez ya da çevreye takılıp kalanların bilerek veya bileyerek kentin geleceğini dinamitler noktaya geldikleri, belki de günümüz Bursası’nın kentsel dönüşüm tıkanıklığını anlatmakta artık kullanmamız gereken açıklamadır.
Halbuki Bursa’yı ve tüm diğer kentlerimizi kendi özelinde bir bütün olarak düşünmeksizin kentsel dönüşümde ilerlenemeyeceği ne zaman anlaşılacak? Gelin önce kentsel dönüşümde yaşadığımız tıkanıklığı görelim, ardından da kenti bir bütün olarak düşünmenin, merkez - çevre çekişmelerinin tez-antitez haline geldiği Bursa ve ülkemiz kentsel dönüşümünde bir sentez yolunu nasıl açabileceğini birlikte görelim.
Bursa ve ülkemizde “merkez ve çevre çekişmeleri” derken neyi kastettiğimizi açıklayarak başlayacak olursak; herbirinin ayrı ayrı son derece mantıklı açıklamaları olsa da, “merkez”de kentsel dönüşüm yapmak ve “çevre”de yeni alanları imara açma tartışmaları, bir senteze vardırılmadıkça sonu gelmez tartışmalarla bir kentin geri gelmez serveti olan zamanı heba etmektedir. Burada sanıyorum ki hiçkimse gerek Bursa’nın gerekse de ülkemizin diğer kentlerinin “merkez”lerinde kentsel dönüşümün gereksizliğini savunacağını sanmıyorum. Keza yeni alanların imara açılmasında yaşanan eksikliklerin arsa maliyetini ve nihayetinde konut fiyatlarını arttırması nedeniyle asıl kaybedenin vatandaşlar olduğu da ortadadır. Aynı zamanda yeni alanların imara açılmasının beraberinde büyük ulaşım altyapısının bir maliyeti olacağı açıktır. Ancak finansman sorunları nedeniyle halihazırda Bursa ve ülkemizde kent merkezini dönüştüremiyor olmanın da bir maliyeti vardır, hatta bu maliyet, insan hayatıyla ilgili olduğundan yeni alanları imara açmanın gerektireceği altyapı masraflardan çok daha fazla olabilecektir. Dolayısıyla merkezde kentsel dönüşüm de, çevrede yeni alanları imara açmak da birer ihtiyaçtır ve doğrudur. Peki böyleyken bu iki ihtiyacı, bu iki doğruyu yarıştırmak niye? Niye bunlardan birini seçmek durumunda olalım? İkisi de doğruysa ki doğru, gelin bu ikisini birden yapalım. Kaldı ki, kentsel dönüşümün tıkandığı noktaları gördüğümüzde, ortak aklın zaten bunları birlikte kullanmaktan geçtiğini hepbirlikte göreceğiz.
Kentsel Dönüşümün Finansmanı
Kentsel dönüşümün finansmanı, Bursa’da ve ülkemizde çok bilinmeyenli ve çok taraflı bir denklem halini almış olsa da, aslında soru gayet basittir: faturayı kim ödeyecek? Ya vatandaş, ya özel sektör ya da devlet (belediyeler veya bakanlık), ama biri(leri) illaki ödeyecek. Ancak detaylarına baktığımızda, halen afet riski altında yaşamak durumunda olan vatandaşlarımızın adeta istisnalar haricinde dar gelirli yurttaşlarımızdan oluşması, vatandaşın ödeyeceği seçeneği büyük oranda ortadan kaldırmaktadır. Özel sektörün faturayı ödemesi söz konusu olduğundaysa, kendimizi emsal artışı tartışmaları içerisinde bulmamız ve akademik odaların bunu dava konusu yaparak aldıkları yürütmeyi durdurma kararları nedeniyle, özel sektör finansmanı seçeneği ile bir tür yerinde saymaktan öteye gidilememektedir. (Bakınız mevcut Bursa) Kaldı ki, sosyal ve fiziksel altyapıları arttırmaksızın kentlerimizde verilecek emsal artışları sebep olacağı yoğunluk artışı nedeniyle yeni sorunların habercisi olabilecektir. Bu nedenle, kent merkezlerinin kentsel dönüşüm ihtiyacını, sadece özel sektörün emsal artışı taleplerine kulak vererek çözme arayışı, ihtiyacımız olan nihai çözümü, yani fiziki ve sosyal afet riski taşımayan kentlere ulaşma hedefine bizi ulaştırmayacaktır.
Devlet (belediyeler veya bakanlık) bu faturayı ödesin desek, ülkemizin tek ihtiyacının kentsel dönüşüm olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalırız. Kaldı ki, milyonlarca binanın kentsel dönüşümü söz konusu olduğundan, faturayı sadece Devlete kesmek hakkaniyetle de bağdaşmayacaktır.
İyi güzel de, başladığımız yere geri dönüyoruz: faturayı kim ödeyecek?
Öncelikle sosyal dünyayı fiziksel dünyadan farksız gören bakış açısının bizi yanıltmasına izin vermeyelim. Fiziksel dünyada neden sonuç ilişkilerini açıklamak daha kolay olsa da, sosyal dünyada bu ilişkiler daha karmaşıktır. Çoğu zaman tek bir faktör olmaz. O yüzden “faturayı kim ödeyecek?” sorusu makul gibi görünse de, aslında düpedüz bir günah keçisi bulup işin içinden kurtulma hevesini yansıtmaktadır.
O yüzden kimse kentsel dönüşümün faturasını ötekine çıkarma aymazlığı ile işin içinden sıyrılabileceğini sanmasın. Bugün çok değil 1999 öncesinde yapılmış olan binaları yıkmak durumunda olmamızın faturasını herkes birlikte ödemelidir. Şöyle ki, vatandaşlar kentsel dönüşümde ithal ürün kullanımı veya daha fazla metrekareye sahip olmak değil, sadece fiziki ve sosyal afet riski taşımayan evlere ulaşmayı istemelidir. Unutmayalım ki, 1999 öncesinde yapılmış olan binaların tümünü özel sektör yapmadı, şahıslar da yaptı. Yine benzer şekilde özel sektör de, payına düşen faturayı ödemek için kentsel dönüşüm işlerinden daha az kazanmayı kabul etmeli ve bunu hızla hayata geçirmelidir. Çünkü çok değil 1999 öncesinde yaptıkları işlerin şuan imha edilip yenisinin yapılması gerekmesi, bir sektör için hiç de övünç kaynağı olmasa gerek. Son olarak, konu kentsel dönüşüm olduğunda hiç mi hiç “görmedim-duymadım-bilmiyorum” diyemeyecek bir taraf varsa, o da Devlettir. Bu nedenle, hakkaniyet ölçülerini aşmadan, vatandaş ve özel sektörün özveride bulunarak destekledikleri bir kentsel dönüşümde Devlet, elindeki kaynakları daha doğru bir organizasyon anlayışı ile kullanarak bir finansman oluşturabilir.
Bunun için öncelikle, Bursa ve ülkemizde “merkez ve çevre çekişmeleri”ne son vererek, kenti bir bütün olarak kabul etmek gerekmektedir. Böylelikle merkezde özel sektör eliyle kentsel dönüşümü, emsal artışı vererek yoğunluk artışına sebep olmadan ve/veya akademik odalarca olası yürütmeyi durdurma kararlarıyla karşılaşmadan sağlamak mümkün olabilecektir.
Merkezde emsal artışı olmadan, daireye daire-dükkana dükkan verilerek yapılacak kentsel dönüşüm karşılığında, çevrede yeni imara açılacak alanlarda ücretsiz arazi tahsisi yapılması, Bursa ve ülkemizde özlenen kentsel dönüşümü finanse edebilecek bir sentez çözüm olarak hayata geçirilmeyi beklemektedir.
Diyalektik düşünce ile Bursa ve ülkemizde kentsel dönüşüm tartışmalarına baktığımızda, merkezde kentsel dönüşüm yapma ve çevrede yeni alanları imara açma tartışmaları aslında her ikisi de kendi açısından iyi niyetli, ama birbirini yok sayan bir tez ve antitez durumuna gelmiştir. Burada kent merkezinin kentsel dönüşümü önceliğini öne çıkaran tez ile, imarlı arsa bulmakta yaşanan sıkıntıları öne çıkaran antitez arasında her ikisinin de iyi niyetli oldukları gözden kaçmaktadır.
Merkezin kentsel dönüşümünün finansmanını yeni imara açılacak alanlarda arsa tahsisi ile çözmek şeklindeki bu sentez ile, hem kent merkezinde kentsel dönüşüm önceliğini öne çıkaran tez istediğini alacak ve kent merkezinin dönüşümü hayata geçirilmiş olacak, hem de kent çevresindeki yeni alanların imara açılması önceliğini öne çıkaran antitez istediğini alacaktır.
Bu noktada, Bursa’da ve ülkemizde kentsel dönüşümü finanse edecek daha iyi bir formülü olan ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar sussun.
Peki ya yeşil Bursa, artık sadece tarih kitaplarında mı kalsın?
Bu formülün güçlendirilmesi gerekmektedir. Şöyle ki, şuan için anılarda kalmış olan ve kentsel dönüşüm bir fırsat olarak görülmezse artık sadece tarih kitaplarında kalacak olan bir kavramdır “yeşil Bursa” nitelemesi. Bunu açacak olursak, yeni imara açılacak bölgelerde yeşil alanları arttıran bir şehirleşmenin gerekliliği zaten tartışma götürmez. Ancak kent merkezinde kentsel dönüşümü de, Bursa kimliğine “yeşil Bursa” nitelemesini yeniden kazandıracak şekilde yapmak mümkündür. Yani, zaten kent merkezinde yoğunluğu arttırmadan yapılmasını savunduğumuz kentsel dönüşümü, başta yeşil alanlar olmak üzere, sosyal ve fiziki altyapıları arttırarak hayata geçirmek mümkündür.
Merkezde kentsel dönüşüm ihtiyacı olan bölgelerde kentsel dönüşüm yaparken en fazla 8 kat olacak şekilde, mevcut katı 2-3 kat arttırarak bina yoğunluğunu düşürüp, elde edilecek alanları asla konut veya ticari imara açmadan, başta yeşil alanlar olmak üzere, sosyal ve fiziki altyapıları arttırmak mümkündür. Bu tabiki apartman ve siteleri birleştirmeyi ve dolayısıyla bazı tartışmaları da beraberinde getirebilecektir. Ancak gerek Bursa’nın gerekse başka birçok ilimizde hızlı sanayileşme sonrasındaki yanlış yapılaşmaya neşter vurmak için kentsel dönüşüm bir fırsattır.
Daha geniş kamusal ve yeşil alanlar için, yapı yoğunluğunu düşürüp, yeşil yoğunluğunu arttıran bir kentsel dönüşümü, yeni imara açılacak alanlar ile finanse etmek mümkündür.
Üstelik tekrar yeşil Bursa bir hayal değil, bir tercih kadar yakındır.
Sosyolog Faruk Özcan