Konut ve otoya vergi indirimi
Ekonominin koordinasyonundan sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren seçimler öncesi yeni bir paket açıklanacağının sinyalini verdi.
"Geçici vergi indirimini düşünmek lazım, onu da bir paket halinde düşünüyoruz" diyen Ekren, "Seçim öncesi dördüncü paketi muhtemelen çıkartırız. Son pakette dış talep, dış fonlamadaki daralma dikkate alınacak. Mali disiplini bozmayacak bir takım vergi düzenlemeleri de olacak" şeklinde konuştu.
''Gündeminizde yeni bir paket var mı?'' sorusu üzerine Ekren, önümüzdeki dönemde de ortaya çıkan verilere, bilgilere, gelişmelere bağlı olarak yeni inisiyatifler kullanacaklarını, ''paket olarak adlandırılan bu manzumeler demetinin de bunlardan bir tanesi'' olduğunu söyledi.
Ekren, bu paketin Türkiye ekonomisinin ihtiyaçlarına uygun şekilde dizayn edilerek uygulamaya konulmasını düşündüklerini ifade etti.
''Söz konusu paketin içeriği ve zamanına'' ilişkin bir soru üzerine Ekren, yurt dışındaki örneklere bakıldığında, paketlerin üç önemli bileşeni olduğunun görüldüğünü kaydetti. Bunlardan birinin paketlerin genellikle mali teşvik ya da mali tedbirleri içermesi, çoğunlukla altyapı yatırımlarına ve toplam talebi artırmaya yönelik tedbirler olduğuna işaret eden Ekren, ikinci bileşenin faizleri indirme, düşürme ve piyasaya likit aktarmayla ilgili, üçüncü bileşenin ise bankacılığın veya finansal kuruluşların kurtarılmasıyla ilgili olduğunu anlattı.
Türkiye'de bankacılığı veya finansal kurumları kurtarmayla ilgili bir sorun olmadığı için Türkiye'de paket olarak adlandırılacak kısımların bunu içermemesi gerektiğini dile getiren Ekren, şöyle konuştu:
''Geriye iki şey kalıyor; biri altyapı yatırımları toplam talep, diğeri faiz indirimleri ve piyasaya likidite sunma konusu. Türkiye ekonomisine baktığınızda, 2008 yılının ikinci yarısından sonra özellikle altyapı yatırımlarına yönelik GAP harcamalarını, otoyolları, konut edindirme yardımı (KEY) ödemeleri gibi denge tazminatlarını, 5 puanlık işveren primini düşündüğünüzde altyapı yatırımları ve toplam talebe yönelik ilk inisiyatifi 2008'in ikinci yarısından sonra zaten kullanmıştık. Onun da ortalama maliyeti 10,7 milyar lira. Bu şuraya da yansıyor. Milli gelirin 3. çeyrek rakamları yayınlandığında özel sektör ağırlıklı tüketim yatırım harcamaları hızla düşerken ya da durağan hale gelirken kamunun inisiyatif kullandığı alanlarda ciddi artışlar olmuştur. İşte konut yatırımları yüzde 22, altyapı yatırımları yüzde 22, devletin mal ve hizmet alımları da yüzde 18'lik bir oranda artış göstermiştir.
Dolayısıyla milli gelirin 3. çeyrekte hızla düşmemesinin muhtemel bir nedeni de buradaki paketlerden kaynaklanıyor.''
''Bu olumlu etkiyi görünce ikinci paketi de devreye soktuklarını'' belirten Ekren, ''4. paketi de bir aksilik olmazsa muhtemelen seçim öncesinde çıkartacaklarını'' söyledi.
4. PAKETİN İÇERİĞİ
''Otomotivde sıkıntıyı giderecek önlemler de 4. pakete dahil olabilir mi?'' sorusu üzerine Ekren, 2006, 2007, 2008 ve 2009 dönemlerine bakıldığında, bütçenin genişletici ve teşvik edici olup olmadığını anlamak için bazı göstergelere bakmak gerektiğini kaydetti.
Faiz dışı fazlayı hızla düşürdüklerini belirten Ekren, şöyle devam
etti:
''Bunun anlamı şu: artık bundan sonra bütçe geçici olarak genişletici ve teşvik edici bir özellik taşıyor. Son pakette üzerinde durduğumuz konu şu olacak, 1. 2. ve 3. paketlerde ekonominin değişik sektörlerine, değişik gruplarına, değişik bölgelerine yönelik inisiyatifler kullanmıştık. Son çıkan veriler ışığında ortaya çıkan tablonun tamamlanabilmesi için gerekli inisiyatifler nelerdir, bunlara bakacağız. Bunlardan bir tanesi Türkiye'nin ana sorunu şu anda dış talep ve dış fondaki daralmadır. Dolayısıyla burada birinci inisiyatifi Eximbank'a kullanmak makuldür.
İkincisi Türkiye'nin dış talep ve dış fon sorunu altında yani dışarıdan daha kolay fon elde edemiyorsak, bu küresel krizden kaynaklanıyorsa, bunun içeriye yansımasının doğal sonucu içerdeki taleple içerdeki fonlar konusunda da sıkıntı çekilmemesi gerekir. Talebi artırmak için de aynı 2004 yılında, ekonominin hızla büyüdüğü dönemde toplam talebi kontrol etmek için almış olduğumuz tedbirlerin şimdi tam tersini alabiliriz. Dolayısıyla bunlar sonuçta birtakım vergi düzenlemelerini de mali disiplini, bütçe dengesini geçici olarak etkileyecek. Fakat uzun vadede bozmayacak şekilde bir inisiyatif kullanmak demektir. Bunu zaten düşünüyoruz.''
Belli kritik sektörlerde iç ve dış talepteki sıkıntıdan dolayı stoklar oluştuğunu, bu stokların geçici olarak bir düzenlemeyle çözülebilme ihtimalini gördüklerinde bunu da devreye sokacaklarını belirten Ekren, ''Son olarak üzerinde düşünülmesi gereken, kredi mekanizmasının sağlıklı çalışabilmesi için bankacılık sektörünün mali yapısının, kredi kaynaklarının sağlamlığı yanında özel sektörün de sorunlarını dikkate alıp bu ikisinin dengesini bozmayacak ama kredi alışverişini sağlayacak bir düzenleme gerekiyor. Bunun adımını atmamız gerekiyor. Dolayısıyla son paketin ya da 4. veya 5. paketin ana içeriği bu olacak'' dedi.
IMF İLE İLİŞKİLER
Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşmanın ne zaman olacağı sorusu üzerine Ekren, IMF ile olan ilişkilerin seçimle bir bağlantısı olmadığını söyledi. Ekren, müzakere edilen belli konuların toplumla paylaşıldığını, o çerçevede içinde makul bir noktaya gelineceğini ve ne zaman biterse açıklanacağını olacağını söyledi.
DOLARDAKİ YÜKSELİŞ
Dolarda yükselişte iç nedenlerin sorulması üzerine Ekren, Türkiye finans piyasalarının son derece likit piyasalar olduğunu, bunun piyasaya girişin de çıkışın da çok kolay olduğu anlamına geldiğini söyledi. Liberal bir piyasa olması nedeniyle bunun işleyiş mekanizmasının doğal bir sonucu olduğunu dile getiren Ekren, ''Kurun yükselmesinin küresel gelişmelerle ilgili kısmı biliniyor. İçerde ortaya çıkan sonuç ise şu; yabancıların kendi ülkelerindeki, kendi kurumlarındaki likidite sorununu çözmek için likit piyasadan çıkma arzuları son derece normal. Dolayısıyla Türkiye'den çıkışların dolar talebini artırdığı için böyle yükseliş normal bir yükseliş diye bakmak lazım'' dedi.
Ekren, ''Şubat ayında iç pazarın yüzde 40 oranında daralması'' konusunda ise ''biriken stokların eritilmesi konusundaki inisiyatifimizin doğru olacağını gösteren bir gösterge'' yorumunda bulundu.
BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZYON
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, 2009 yılı için hedeflenen yüzde 4 büyümenin revize edilip, edilmeyeceği sorusuna, ''Revize yapılacak'' yanıtını verdi.
Nazım Ekren, küresel finansal krizin Türkiye'ye etkilerine ilişkin bir soru üzerine, Türkiye'nin şu anda konjonktürden dolayı maalesef Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri grubu içindeki yükselen piyasalar sınıfında görüldüğünü belirterek, ''Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde yaşanan sorunlar Türkiye'de yaşanmıyor olsa dahi bu grupta bulunduğu için birinci etkiyi buradan alıyor'' dedi.
Türkiye'nin bankacılığının, mali dengelerinin, borçlanma oranlarının bu ülkelerden farklı olduğunun vurgulanması gerektiğini ifade eden Ekren, ancak bunun kolay ve kısa sürede yapılacak bir iş olmadığına dikkati çekti.
''MERKEZ BANKASININ ZAMANLAMASI DOĞRUYDU, PİYASADAKİ TANSİYONU DA DOĞRU ÖLÇÜYOR''
Ekren, kur yükselmeye başladığında değişik nedenlerle açık pozisyonu olan ya da dolarla borçlanmış ekonomik birimlerin ya da firmaların dolar talebinin başlamış olabileceğini belirterek, ''Bu noktadan bakıldığında Merkez Bankası uzunca bir süredir yapmadığı döviz satım ihalelerine tekrar başlamış oldu. Zamanlaması doğruydu, piyasadaki tansiyonu da doğru ölçüyordu. Tabii bağımsız kurum olduğu için her zaman aldığı kararları ekonomideki genel çerçeveyi dikkate alarak uyguladığını söyleyebiliyoruz'' diye konuştu.
Nazım Ekren, yabancıların Türkiye'den haklı nedenlerle çıktığı yönündeki açıklamasının hatırlatılarak, ''Ne kadar döviz çıktı?'' sorusuna, ''perşembe, cuma ve pazartesi günleri çok kesin rakam söylemesek bile 500 ile 900 milyon dolar arasında günlük çıkışlar olduğunu söyleyebiliriz'' yanıtını verdi. Ekren, bu dövizin uluslararası konjonktür düzeldiğinde tekrar yöneleceği ülkelerden bir tanesinin Türkiye olduğunu vurguladı.
Bakan Ekren, bu hareketliliğin Türk ekonomisine artı etkilerinin neler olacağı yönündeki soru üzerine de ekonomik birimlerin pozisyonları ve normal ihtiyaçlarından dolayı dolar talep ve arzlarının piyasa koşullarında tolore edilebileceğini, artış ve inişlerin normal olduğunu ama ciddi bir spekülatif atak ve spekülasyonun söz konusu olması halinde finansal otoritelerin, Merkez Bankasının da bu ataklara karşı tedbir alması gerektiğini söyledi.
SANAYİ ÜRETİMİNDEKİ DÜŞÜŞ
Sanayi üretimiyle ilgili ''şok'' düşüş yaşandığının belirtilerek, ''Türkiye'de üretim durma noktasına geldi mi?'' sorusuna karşılık Ekren, ''Üretimde bir düşüş trendi yaşadığımız doğru. Sanayi üretim endeksindeki o hızlı düşüşten bir gün sonra da kapasite kullanım oranları yayınlandı. Kapasite kullanım oranlarında bir önceki seneye göre önemli bir düşüş, bir ay öncesine göre de, yerinde sayan bir trend var. Ocak-şubat karşılaştırıldığında kapasite kullanım oranları aynı seviyede. Buradaki en önemli faktör, kapasite kullanım oranında talep yetersizliğinden kaynaklanıyor. İç pazardaki talep yetersizliği ocak-şubat mukayese edildiğinde 48,1'den 49,8'e çıkmış. Dış pazardaki talep yetersizliğinde ise 19,6'dan 28,9'a çıkmış'' dedi.
Türkiye'nin karşılaştığı temel sorunun dış talep ve dış fon olduğuna işaret eden Ekren, şunları söyledi:
''Buna yönelik olarak alabileceğimiz inisiyatif, Merkez Bankasının ya da diğer ekonomi yönetiminin geçen sene yaptığı yabancı para karşılığını 2 puan düşürerek, piyasaya 2,5 milyar liralık döviz enjekte etmesi. Dış fonla ilgili bir inisiyatifti. Ama dış talebin bizim kontrolümüzde olacak tarafı fazla yok.
Kapasite kullanım oranları şubat ayından şubat ayına bakıldığında azalıyor ama ocak-şubat arasında yerinde sayıyor, Sanayi Üretim Endeksi de azalıyor. Bu doğru bir tespit ve verdiği sinyal de imalat sanayinde bir üretim azalışının, üretim durgunluğunun adım adım devam ettiği. Fakat bir başka gösterge reel kesim güven endeksidir. Buna bakıldığında son 3 ayda, 2008'in aralık, ocak ve şubat aylarında küçükte olsa artışlar başlamış. Yani 52, 59, 62 gibi. Reel kesim güven endeksinde de artışlar var. Bunun tabii alt bileşenlerine bakıldığında farklı şey söylenebilir ama sonuçta genel gidişatla ilgili rakamlarda da bir artış söz konusu.''
Türkiye'de taleple ilgili bir sıkıntı olduğunu, iç talepte, gelirdeki düşüşten daha fazla bir talep sıkıntısı olduğu için ekonomik birimlerin harcama yapmamayı tercih ettiğini ifade eden Ekren, Tüketici Güven Endeksinin son 3 aydan beri artış trendinde olduğunu belirtti.
''Ekonominin geneline baktığımızda küresel krizden dolayı zaten olumsuz bir süreçte bulunuyoruz. Ama öbür taraftan genel tablo içinde bu olumsuzluğu yenebileceğimiz, baş edebileceğimizi gösterir birtakım verilerde var'' diyen Ekren, bunları da ''Tüketici Güven Endeksi ve Reel Kesim Güven Endeksi'' olarak sıraladı.
Krizin ortaya çıkardığı temel sorunlardan bir tanesinin tutsat kredileri (mortgage) olduğunu anımsatarak, Türkiye'de ise böyle bir konut kredisi sorununun bulunmadığını söyledi.
Türkiye'nin dış talep ve dış fonu yönetme şansının sınırlı imkanlara, iç talep ve iç fonu yönetme yeteneğinin ise bütçenin sağlayacağı esnekliğe bağlı olduğunu belirterek, bu çerçevede bütçede geçici olarak oluşturulacak harcama artışlarının kalıcı hale gelmemesi, sürekli artış halinde olmaması için 2009'da böyle bir esneklik sağlanmış olsa dahi bunun 2010, 2011 ve 2012'de tekrar dengeleneceği bir sürecin başlatılması gerektiğini ifade etti.
Ekren, dış talep, dış fon, iç talep, iç fon sorununda üzerinde durulması gereken en kritik konunun güven ve istikrarın korunması olduğuna dikkati çekti.
''BÜYÜME HEDEFİNDE REVİZYON OLACAK MI?''
Başbakan Yardımcısı Ekren, yüzde 4 büyümenin revize edilip, edilmeyeceği yönündeki bir soru üzerine, ''Revize yapılacak'' dedi.
Nazım Ekren, revize yöntemini de şöyle açıkladı:
''Zaten önümüzdeki dönemde 3 tane önemli dokümanı açıklayacağız. Bunlardan bir tanesi katılım öncesi ekonomik program. Bu standart olarak AB ile yürüyen müzakere sürecinin de ortaya çıkardığı bir sonuç ve 3 yıllık. Hemen sonra Orta Vadeli Programı güncelleyeceğiz. Belki aynı tarihlerde Orta Vadeli Mali Planı da güncelleyeceğiz. Dolayısıyla 3 tane politika dokümanı arka arkaya gelecek. Bunları ne zaman yapacağız? 2008'in son çeyreğinin ve 2008'in tamamının gayri safi yurtiçi hasıla rakamları bu ay sonunda yayınlanacak. Aynı şekilde yine bu ay sonunda 3 aylık bütçe rakamları da ortaya çıkmış olacak. Küresel krizin etkilerini bazı rakamlarla gösterdik. Ama bunun bir bütün olarak resimlere yansıdığı, hangi alanlarda hangi sendromları, güçlüklerin ve avantajları olduğu ortaya çıktığında, bu 3 tane politika dokümanında gerekli, ihtiyaç duyulan revizyonları zaten göreceksiniz.''
BÜYÜME VE BÜTÇE AÇIĞI
Ekren, büyüme ve bütçe açığı konusundaki tahmini beklentilerinin ne olduğu sorusuna karşılık, 2007 ve 2008'de bütçe dengesi, bütçe açığı, kamu borç stoku ve faiz dışı fazlayı çok makul seviyede tuttuklarını belirtti.
2008 yılında bütçe açığının birinci paketi uygulamaya koymuş olmalarına rağmen öngörülenden daha küçük gerçekleştiğini anımsatan Ekren, ancak 2008'in son çeyreğinde küresel kriz daha şiddetli hissedilmeye başlandığı için 2009 yılı bütçesinin daha önceki bütçelere göre daha fazla açık vermesinin zorunluluk olduğunu vurguladı. Ekren, bunun hem harcama paketlerinden hem ekonomiyi desteklemek için maliyenin, hazinenin üstleneceği yüklerden dolayı zorunluluk olduğuna işaret etti.
''BÜTÇENİN GENİŞLEMESİ KAÇINILMAZ''
''Seçimin ardından nisan ayından itibaren mali disiplinde bir sıkılaştırma söz konusu mu?'' sorusu üzerine, bu konuyla ilgili ifadelerde çelişkinin söz konusu olduğunu belirterek, ''(Ekonomimiz daralıyor, işsizlik artacak, sanayi sektöründe sorunlarımız var, kapasite kullanım oranları farklı bir seyir izliyor) diyoruz. Böyle bir ortamda bütçenin daralması yerine, genişlemesi zaten kaçınılmaz'' şeklinde konuştu.
Bunun sadece Türkiye için değil, bu sorunla karşılaşan bütün ülkelerin geçici olarak yapmak zorunda kaldıkları bir tercih olduğuna dikkati çeken Ekren, ''Böyle bir gerçekle karşı karşıya kalıp, 'nisandan sonra mali disiplinle tekrar işler sıkılaştırılacak' demek ekonomiyi okuma konusundaki bir algılama aldanımından kaynaklanıyor'' dedi.
''Bütçe genişlerken dar gelirli sınıflar için herhangi bir açılım olacak mı?'' sorusuna karşılık Ekren, dengeleme tazminatı adı altında zaten düşük gelirli çalışanlara bir iyileştirme düzenlemesi yapıldığını, sosyal yardımlar olarak da bir miktar çalışmaların devam ettiğini belirterek, burada toplam talebi artıracak doğrudan harcama kadar tüketilecek mal veya hizmetin fiyatını düşürecek enstrümanların da önemli olduğunu söyledi.
Ekren, bunlar için de geçici vergi indirimini düşünmek gerektiğinin ifade ederek, ''Onu da bir paket halinde düşünüyoruz'' diye konuştu.
Sabah
''Gündeminizde yeni bir paket var mı?'' sorusu üzerine Ekren, önümüzdeki dönemde de ortaya çıkan verilere, bilgilere, gelişmelere bağlı olarak yeni inisiyatifler kullanacaklarını, ''paket olarak adlandırılan bu manzumeler demetinin de bunlardan bir tanesi'' olduğunu söyledi.
Ekren, bu paketin Türkiye ekonomisinin ihtiyaçlarına uygun şekilde dizayn edilerek uygulamaya konulmasını düşündüklerini ifade etti.
''Söz konusu paketin içeriği ve zamanına'' ilişkin bir soru üzerine Ekren, yurt dışındaki örneklere bakıldığında, paketlerin üç önemli bileşeni olduğunun görüldüğünü kaydetti. Bunlardan birinin paketlerin genellikle mali teşvik ya da mali tedbirleri içermesi, çoğunlukla altyapı yatırımlarına ve toplam talebi artırmaya yönelik tedbirler olduğuna işaret eden Ekren, ikinci bileşenin faizleri indirme, düşürme ve piyasaya likit aktarmayla ilgili, üçüncü bileşenin ise bankacılığın veya finansal kuruluşların kurtarılmasıyla ilgili olduğunu anlattı.
Türkiye'de bankacılığı veya finansal kurumları kurtarmayla ilgili bir sorun olmadığı için Türkiye'de paket olarak adlandırılacak kısımların bunu içermemesi gerektiğini dile getiren Ekren, şöyle konuştu:
''Geriye iki şey kalıyor; biri altyapı yatırımları toplam talep, diğeri faiz indirimleri ve piyasaya likidite sunma konusu. Türkiye ekonomisine baktığınızda, 2008 yılının ikinci yarısından sonra özellikle altyapı yatırımlarına yönelik GAP harcamalarını, otoyolları, konut edindirme yardımı (KEY) ödemeleri gibi denge tazminatlarını, 5 puanlık işveren primini düşündüğünüzde altyapı yatırımları ve toplam talebe yönelik ilk inisiyatifi 2008'in ikinci yarısından sonra zaten kullanmıştık. Onun da ortalama maliyeti 10,7 milyar lira. Bu şuraya da yansıyor. Milli gelirin 3. çeyrek rakamları yayınlandığında özel sektör ağırlıklı tüketim yatırım harcamaları hızla düşerken ya da durağan hale gelirken kamunun inisiyatif kullandığı alanlarda ciddi artışlar olmuştur. İşte konut yatırımları yüzde 22, altyapı yatırımları yüzde 22, devletin mal ve hizmet alımları da yüzde 18'lik bir oranda artış göstermiştir.
Dolayısıyla milli gelirin 3. çeyrekte hızla düşmemesinin muhtemel bir nedeni de buradaki paketlerden kaynaklanıyor.''
''Bu olumlu etkiyi görünce ikinci paketi de devreye soktuklarını'' belirten Ekren, ''4. paketi de bir aksilik olmazsa muhtemelen seçim öncesinde çıkartacaklarını'' söyledi.
4. PAKETİN İÇERİĞİ
''Otomotivde sıkıntıyı giderecek önlemler de 4. pakete dahil olabilir mi?'' sorusu üzerine Ekren, 2006, 2007, 2008 ve 2009 dönemlerine bakıldığında, bütçenin genişletici ve teşvik edici olup olmadığını anlamak için bazı göstergelere bakmak gerektiğini kaydetti.
Faiz dışı fazlayı hızla düşürdüklerini belirten Ekren, şöyle devam
etti:
''Bunun anlamı şu: artık bundan sonra bütçe geçici olarak genişletici ve teşvik edici bir özellik taşıyor. Son pakette üzerinde durduğumuz konu şu olacak, 1. 2. ve 3. paketlerde ekonominin değişik sektörlerine, değişik gruplarına, değişik bölgelerine yönelik inisiyatifler kullanmıştık. Son çıkan veriler ışığında ortaya çıkan tablonun tamamlanabilmesi için gerekli inisiyatifler nelerdir, bunlara bakacağız. Bunlardan bir tanesi Türkiye'nin ana sorunu şu anda dış talep ve dış fondaki daralmadır. Dolayısıyla burada birinci inisiyatifi Eximbank'a kullanmak makuldür.
İkincisi Türkiye'nin dış talep ve dış fon sorunu altında yani dışarıdan daha kolay fon elde edemiyorsak, bu küresel krizden kaynaklanıyorsa, bunun içeriye yansımasının doğal sonucu içerdeki taleple içerdeki fonlar konusunda da sıkıntı çekilmemesi gerekir. Talebi artırmak için de aynı 2004 yılında, ekonominin hızla büyüdüğü dönemde toplam talebi kontrol etmek için almış olduğumuz tedbirlerin şimdi tam tersini alabiliriz. Dolayısıyla bunlar sonuçta birtakım vergi düzenlemelerini de mali disiplini, bütçe dengesini geçici olarak etkileyecek. Fakat uzun vadede bozmayacak şekilde bir inisiyatif kullanmak demektir. Bunu zaten düşünüyoruz.''
Belli kritik sektörlerde iç ve dış talepteki sıkıntıdan dolayı stoklar oluştuğunu, bu stokların geçici olarak bir düzenlemeyle çözülebilme ihtimalini gördüklerinde bunu da devreye sokacaklarını belirten Ekren, ''Son olarak üzerinde düşünülmesi gereken, kredi mekanizmasının sağlıklı çalışabilmesi için bankacılık sektörünün mali yapısının, kredi kaynaklarının sağlamlığı yanında özel sektörün de sorunlarını dikkate alıp bu ikisinin dengesini bozmayacak ama kredi alışverişini sağlayacak bir düzenleme gerekiyor. Bunun adımını atmamız gerekiyor. Dolayısıyla son paketin ya da 4. veya 5. paketin ana içeriği bu olacak'' dedi.
IMF İLE İLİŞKİLER
Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşmanın ne zaman olacağı sorusu üzerine Ekren, IMF ile olan ilişkilerin seçimle bir bağlantısı olmadığını söyledi. Ekren, müzakere edilen belli konuların toplumla paylaşıldığını, o çerçevede içinde makul bir noktaya gelineceğini ve ne zaman biterse açıklanacağını olacağını söyledi.
DOLARDAKİ YÜKSELİŞ
Dolarda yükselişte iç nedenlerin sorulması üzerine Ekren, Türkiye finans piyasalarının son derece likit piyasalar olduğunu, bunun piyasaya girişin de çıkışın da çok kolay olduğu anlamına geldiğini söyledi. Liberal bir piyasa olması nedeniyle bunun işleyiş mekanizmasının doğal bir sonucu olduğunu dile getiren Ekren, ''Kurun yükselmesinin küresel gelişmelerle ilgili kısmı biliniyor. İçerde ortaya çıkan sonuç ise şu; yabancıların kendi ülkelerindeki, kendi kurumlarındaki likidite sorununu çözmek için likit piyasadan çıkma arzuları son derece normal. Dolayısıyla Türkiye'den çıkışların dolar talebini artırdığı için böyle yükseliş normal bir yükseliş diye bakmak lazım'' dedi.
Ekren, ''Şubat ayında iç pazarın yüzde 40 oranında daralması'' konusunda ise ''biriken stokların eritilmesi konusundaki inisiyatifimizin doğru olacağını gösteren bir gösterge'' yorumunda bulundu.
BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZYON
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, 2009 yılı için hedeflenen yüzde 4 büyümenin revize edilip, edilmeyeceği sorusuna, ''Revize yapılacak'' yanıtını verdi.
Nazım Ekren, küresel finansal krizin Türkiye'ye etkilerine ilişkin bir soru üzerine, Türkiye'nin şu anda konjonktürden dolayı maalesef Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri grubu içindeki yükselen piyasalar sınıfında görüldüğünü belirterek, ''Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde yaşanan sorunlar Türkiye'de yaşanmıyor olsa dahi bu grupta bulunduğu için birinci etkiyi buradan alıyor'' dedi.
Türkiye'nin bankacılığının, mali dengelerinin, borçlanma oranlarının bu ülkelerden farklı olduğunun vurgulanması gerektiğini ifade eden Ekren, ancak bunun kolay ve kısa sürede yapılacak bir iş olmadığına dikkati çekti.
''MERKEZ BANKASININ ZAMANLAMASI DOĞRUYDU, PİYASADAKİ TANSİYONU DA DOĞRU ÖLÇÜYOR''
Ekren, kur yükselmeye başladığında değişik nedenlerle açık pozisyonu olan ya da dolarla borçlanmış ekonomik birimlerin ya da firmaların dolar talebinin başlamış olabileceğini belirterek, ''Bu noktadan bakıldığında Merkez Bankası uzunca bir süredir yapmadığı döviz satım ihalelerine tekrar başlamış oldu. Zamanlaması doğruydu, piyasadaki tansiyonu da doğru ölçüyordu. Tabii bağımsız kurum olduğu için her zaman aldığı kararları ekonomideki genel çerçeveyi dikkate alarak uyguladığını söyleyebiliyoruz'' diye konuştu.
Nazım Ekren, yabancıların Türkiye'den haklı nedenlerle çıktığı yönündeki açıklamasının hatırlatılarak, ''Ne kadar döviz çıktı?'' sorusuna, ''perşembe, cuma ve pazartesi günleri çok kesin rakam söylemesek bile 500 ile 900 milyon dolar arasında günlük çıkışlar olduğunu söyleyebiliriz'' yanıtını verdi. Ekren, bu dövizin uluslararası konjonktür düzeldiğinde tekrar yöneleceği ülkelerden bir tanesinin Türkiye olduğunu vurguladı.
Bakan Ekren, bu hareketliliğin Türk ekonomisine artı etkilerinin neler olacağı yönündeki soru üzerine de ekonomik birimlerin pozisyonları ve normal ihtiyaçlarından dolayı dolar talep ve arzlarının piyasa koşullarında tolore edilebileceğini, artış ve inişlerin normal olduğunu ama ciddi bir spekülatif atak ve spekülasyonun söz konusu olması halinde finansal otoritelerin, Merkez Bankasının da bu ataklara karşı tedbir alması gerektiğini söyledi.
SANAYİ ÜRETİMİNDEKİ DÜŞÜŞ
Sanayi üretimiyle ilgili ''şok'' düşüş yaşandığının belirtilerek, ''Türkiye'de üretim durma noktasına geldi mi?'' sorusuna karşılık Ekren, ''Üretimde bir düşüş trendi yaşadığımız doğru. Sanayi üretim endeksindeki o hızlı düşüşten bir gün sonra da kapasite kullanım oranları yayınlandı. Kapasite kullanım oranlarında bir önceki seneye göre önemli bir düşüş, bir ay öncesine göre de, yerinde sayan bir trend var. Ocak-şubat karşılaştırıldığında kapasite kullanım oranları aynı seviyede. Buradaki en önemli faktör, kapasite kullanım oranında talep yetersizliğinden kaynaklanıyor. İç pazardaki talep yetersizliği ocak-şubat mukayese edildiğinde 48,1'den 49,8'e çıkmış. Dış pazardaki talep yetersizliğinde ise 19,6'dan 28,9'a çıkmış'' dedi.
Türkiye'nin karşılaştığı temel sorunun dış talep ve dış fon olduğuna işaret eden Ekren, şunları söyledi:
''Buna yönelik olarak alabileceğimiz inisiyatif, Merkez Bankasının ya da diğer ekonomi yönetiminin geçen sene yaptığı yabancı para karşılığını 2 puan düşürerek, piyasaya 2,5 milyar liralık döviz enjekte etmesi. Dış fonla ilgili bir inisiyatifti. Ama dış talebin bizim kontrolümüzde olacak tarafı fazla yok.
Kapasite kullanım oranları şubat ayından şubat ayına bakıldığında azalıyor ama ocak-şubat arasında yerinde sayıyor, Sanayi Üretim Endeksi de azalıyor. Bu doğru bir tespit ve verdiği sinyal de imalat sanayinde bir üretim azalışının, üretim durgunluğunun adım adım devam ettiği. Fakat bir başka gösterge reel kesim güven endeksidir. Buna bakıldığında son 3 ayda, 2008'in aralık, ocak ve şubat aylarında küçükte olsa artışlar başlamış. Yani 52, 59, 62 gibi. Reel kesim güven endeksinde de artışlar var. Bunun tabii alt bileşenlerine bakıldığında farklı şey söylenebilir ama sonuçta genel gidişatla ilgili rakamlarda da bir artış söz konusu.''
Türkiye'de taleple ilgili bir sıkıntı olduğunu, iç talepte, gelirdeki düşüşten daha fazla bir talep sıkıntısı olduğu için ekonomik birimlerin harcama yapmamayı tercih ettiğini ifade eden Ekren, Tüketici Güven Endeksinin son 3 aydan beri artış trendinde olduğunu belirtti.
''Ekonominin geneline baktığımızda küresel krizden dolayı zaten olumsuz bir süreçte bulunuyoruz. Ama öbür taraftan genel tablo içinde bu olumsuzluğu yenebileceğimiz, baş edebileceğimizi gösterir birtakım verilerde var'' diyen Ekren, bunları da ''Tüketici Güven Endeksi ve Reel Kesim Güven Endeksi'' olarak sıraladı.
Krizin ortaya çıkardığı temel sorunlardan bir tanesinin tutsat kredileri (mortgage) olduğunu anımsatarak, Türkiye'de ise böyle bir konut kredisi sorununun bulunmadığını söyledi.
Türkiye'nin dış talep ve dış fonu yönetme şansının sınırlı imkanlara, iç talep ve iç fonu yönetme yeteneğinin ise bütçenin sağlayacağı esnekliğe bağlı olduğunu belirterek, bu çerçevede bütçede geçici olarak oluşturulacak harcama artışlarının kalıcı hale gelmemesi, sürekli artış halinde olmaması için 2009'da böyle bir esneklik sağlanmış olsa dahi bunun 2010, 2011 ve 2012'de tekrar dengeleneceği bir sürecin başlatılması gerektiğini ifade etti.
Ekren, dış talep, dış fon, iç talep, iç fon sorununda üzerinde durulması gereken en kritik konunun güven ve istikrarın korunması olduğuna dikkati çekti.
''BÜYÜME HEDEFİNDE REVİZYON OLACAK MI?''
Başbakan Yardımcısı Ekren, yüzde 4 büyümenin revize edilip, edilmeyeceği yönündeki bir soru üzerine, ''Revize yapılacak'' dedi.
Nazım Ekren, revize yöntemini de şöyle açıkladı:
''Zaten önümüzdeki dönemde 3 tane önemli dokümanı açıklayacağız. Bunlardan bir tanesi katılım öncesi ekonomik program. Bu standart olarak AB ile yürüyen müzakere sürecinin de ortaya çıkardığı bir sonuç ve 3 yıllık. Hemen sonra Orta Vadeli Programı güncelleyeceğiz. Belki aynı tarihlerde Orta Vadeli Mali Planı da güncelleyeceğiz. Dolayısıyla 3 tane politika dokümanı arka arkaya gelecek. Bunları ne zaman yapacağız? 2008'in son çeyreğinin ve 2008'in tamamının gayri safi yurtiçi hasıla rakamları bu ay sonunda yayınlanacak. Aynı şekilde yine bu ay sonunda 3 aylık bütçe rakamları da ortaya çıkmış olacak. Küresel krizin etkilerini bazı rakamlarla gösterdik. Ama bunun bir bütün olarak resimlere yansıdığı, hangi alanlarda hangi sendromları, güçlüklerin ve avantajları olduğu ortaya çıktığında, bu 3 tane politika dokümanında gerekli, ihtiyaç duyulan revizyonları zaten göreceksiniz.''
BÜYÜME VE BÜTÇE AÇIĞI
Ekren, büyüme ve bütçe açığı konusundaki tahmini beklentilerinin ne olduğu sorusuna karşılık, 2007 ve 2008'de bütçe dengesi, bütçe açığı, kamu borç stoku ve faiz dışı fazlayı çok makul seviyede tuttuklarını belirtti.
2008 yılında bütçe açığının birinci paketi uygulamaya koymuş olmalarına rağmen öngörülenden daha küçük gerçekleştiğini anımsatan Ekren, ancak 2008'in son çeyreğinde küresel kriz daha şiddetli hissedilmeye başlandığı için 2009 yılı bütçesinin daha önceki bütçelere göre daha fazla açık vermesinin zorunluluk olduğunu vurguladı. Ekren, bunun hem harcama paketlerinden hem ekonomiyi desteklemek için maliyenin, hazinenin üstleneceği yüklerden dolayı zorunluluk olduğuna işaret etti.
''BÜTÇENİN GENİŞLEMESİ KAÇINILMAZ''
''Seçimin ardından nisan ayından itibaren mali disiplinde bir sıkılaştırma söz konusu mu?'' sorusu üzerine, bu konuyla ilgili ifadelerde çelişkinin söz konusu olduğunu belirterek, ''(Ekonomimiz daralıyor, işsizlik artacak, sanayi sektöründe sorunlarımız var, kapasite kullanım oranları farklı bir seyir izliyor) diyoruz. Böyle bir ortamda bütçenin daralması yerine, genişlemesi zaten kaçınılmaz'' şeklinde konuştu.
Bunun sadece Türkiye için değil, bu sorunla karşılaşan bütün ülkelerin geçici olarak yapmak zorunda kaldıkları bir tercih olduğuna dikkati çeken Ekren, ''Böyle bir gerçekle karşı karşıya kalıp, 'nisandan sonra mali disiplinle tekrar işler sıkılaştırılacak' demek ekonomiyi okuma konusundaki bir algılama aldanımından kaynaklanıyor'' dedi.
''Bütçe genişlerken dar gelirli sınıflar için herhangi bir açılım olacak mı?'' sorusuna karşılık Ekren, dengeleme tazminatı adı altında zaten düşük gelirli çalışanlara bir iyileştirme düzenlemesi yapıldığını, sosyal yardımlar olarak da bir miktar çalışmaların devam ettiğini belirterek, burada toplam talebi artıracak doğrudan harcama kadar tüketilecek mal veya hizmetin fiyatını düşürecek enstrümanların da önemli olduğunu söyledi.
Ekren, bunlar için de geçici vergi indirimini düşünmek gerektiğinin ifade ederek, ''Onu da bir paket halinde düşünüyoruz'' diye konuştu.
Sabah