Mehmet Okay: Türkiye'den gitmeyin!
Ant Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Okay EQ’nun Eylül sayısında "Teşekkür" başlıklı yazısında Anthaven projesine gelen ilgiden bahsetti. Okay ayrıca Türkiye'den gitmeyin çağrısı da yaptı...
Herkeste bir gitme arzusu! Dolar, euro uçuşa geçmiş, iç siyaset dış siyaset malum, sınırda savaş, içerde terör belası... Tamam ama nereye gideceksin?
Memleketin içinde debeleneceksen, git! Şehirden sıkıldıysan, trafikten bunaldıysan, asansörde selamsızlardan, yoldaki magandalardan ya da masandaki dosyalar çalıştığın plazanın maketi gibi yükseliyorsa önünde, kısaca yürüyen bantta gibi hissediyorsan bu hayatta kendini, git...
Küçük bir köye, kasabaya, ilçeye git yerleş. Küçül, kalabalıktan uzaklaş, ruhunu temizle... Ama sıkılırsan, gel...
Artık Amerika’yı falan unut bir kere. Bu konjonktürden sonra oraya gidip anca beyaz Amerikalıların çimlerini biçersin. Zaten Amerikalılar kapağı Kanada’ya atmak için başvuru sitelerini çökertiyorlar, bu yoğunlukta senin ne işin var oralarda!
Hatta Meksikalılar, Kübalılar, Porto Rikolular işgal etmiş oraları. İngilizcen yetmez İspanyolcayı ana dil yapman lazım. Hintliler, Çinliler bir Avrupa ülkesi kadar kalabalıklar. Sen de işini gücünü bırakacak Amerika’ya yerleşeceksin cıbıl cıbıl, bir de kendine Türk arkadaş arayacaksın, sonra sorgulayacaksın kendini bu arkadaş ile Türkiye’de olsam arkadaşlık eder miyim diye.
Uzak yerlere gitme, Avustralya misal. Ya da dünyanın en yaşanılası yeri falan diye Yeni Zelanda’yı hedefleme. Arkanda kimse bıraktın mı? Birine bir şey oldu mu dönüp gelemezsin, dünyanın bir ucu dedikleri yerler oralar işte. Çok medeniymiş çok mutlu imiş insanlar. Evet ama sen onlardan değilsin ki! Yanında kafanı da alıp götürdüğün için Sydney’de bir kafede mutlu mutlu oturup ilkokul arkadaşın Samet’in Facebook sayfasına bakacaksın, özlemle burnunun direği sızlayarak...
Çok soğuk yerlere de gitme. Herkesin medeniyet rüyası Kanada’ya sakın gitme mesela. Tam 11 yıl orada kalıp dönen arkadaşıma, “Neden döndün oğlum manyak mısın?” deyince, 11 yılını şöyle özetlediydi: “Çok soğuk oğlum!”
Öyle çok soğuk yerlere alışamazsın sen. Bizim bünyeler güneş ister, bazen günün ortasında felekten bir saat çalıp, güneşin alnında duralamak ister bizim bedenler, hele bir de yanında çay-simit bir de aylak bir can dost, ömre bedel...
Kapının önündeki 3 ton karı küreyemezsin sen Kanada’da. Ellerin plaza eli, bedenin Akdeniz bedeni, birine yaptırayım desen, Türkiye’deki genel müdür maaşını isterler, sen de sinirlenip kürek takımı alırsın, iki kürer, sonra bakakalırsın.
Almanya, Avusturya, İsviçre oralara da gitme mesela, büyük şişersin, saat 9 dedi mi sokakta adam bulamazsın. Oraların düzeni bizi ruh hastası yapar. Karınca gibi planlı, düzenli, analitik olmalısın...
İllaki kaytarmak isteyeceksin, kısa yol bulmaya çalışacaksın Türk pratik zekâsı ile ama yemezler bunlar. Burada Almancı olacaksın orada ise Yabancı! Kapını bir kez çalmayacak oraların vatandaşı komşun. Anca fazla gürültü yaparsan ”Polizei” gelecek kapına, ona dert anlatacaksın.
Çok medeni, mekanik Avrupa’da bir yer seçme. Irkçılık almış başını gidiyor, birinci sınıf vatandaş olamayacağın bir memlekette nasıl huzur bulacaksın? Kara kafalar diyorlar bizim gibilere İskandinav dostlar, bilir misiniz?
Ben mavi gözlü, sarışınım arkadaş merak etme kendimi yediririm, gider orada bir Türk mahallesine yerleşirim, Brüksel’de Burdurlular kahvesine takılırım, biz zaten İtalyan’a benziyoruz milletçe, aralarına karıştım mı kimse anlamaz, gibilerinden bir diyeceğin varsa sen bilirsin!
Ama gittiğin yerde hep yabancı kalacaksın, unutma. Türk kahvesinde 1 euro bedel ödeyerek içtiğin ince belli çay bile hasret kokacak!
Efkâr dağıtayım diye misal bir pub’a girsen gece yanlışlıkla, kırmızı burunlu holigan abilerin bakışlarından öyle tırsarsın ki, bırak oralarda kalmayı, Çorum Sungurlu’daki halanın evine yerleşmeyi tercih edersin.
Sayacak yer de çok, takacak kulp da, turistik veya eğitim için gitmek falan tamam da, aslında kısaca demek istediğim şu: Gitmeyin güzel insanlar, biz kardeşiz. Gittiniz mi birbirimizi özleriz. Yılda bir gelinen tatille falan geçmez hasretimiz, ne de olsa hayat çok kısa...
Bir işadamının arkadaşlarına yolladığı bir yazıydı, çok beğendim, ben de birşeyler katarak sizlerle paylaşmak istedim.
Her nesil farklı bir mücadele vermiş bu güzel ülke için bizler de bu mücadeleye devam ediyoruz, Her zaman dediğimiz gibi bu topraklarda bize rahat yok ama başka Türkiye de yok!
Ant Yapı olarak bu amaç ve anlayış ile hem yurt dışında hem de yurt içinde projeler geliştirerek, mücadeleye devam ederken, güzel ülkemiz ve de gelecek nesiller adına elimizden geldiğince faydalı bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Tam yeri gelmişken geçen sayıda bahsettiğimiz ve basın duyurusu-tanıtım, moda tabiri ile Lansman yapmadan, kulaktan kulağa sadece sizlere özel sunduğumuz “ANTHAVEN” Projesi, içinde bulunduğumuz konjonktüre rağmen çok güzel bir talep gördü bu vesile ile doğru düşünüp, doğru karar veren ve bizi her zaman olduğu gibi destekleyen, kısaca bu ülkeyi düşünen siz sevgili Ant Yapı dostlarına bir kez daha teşekkürü bir borç biliyor, aynı zamanda 30 Ağustos Zafer ve Kurban bayramlarınızı kutluyoruz.
Mehmet Okay