Prof. Dr. Şükrü Ersoy: Deprem tehlikesi, milli güvenlik sorunudur!
''Binlerce kişinin hayatını, yakınlarını, evini, mutlu yaşamını enkaz altında bırakan sarsıntıdan tam 15 yıl geçti" diyen Şükrü Ersoy, "Bu kadar zaman sonra depreme olan bakış açısı değişti mi?'' dedi.
'Binlerce kişinin hayatını, yakınlarını, evini, mutlu yaşamını enkaz altında bırakan sarsıntıdan tam 15 yıl geçti" diyen Şükrü Ersoy, "Bu kadar zaman sonra depreme olan bakış açısı değişti mi? Bu geçen zamanda deprem korkusunu ne kadar yendik? Neler yaptık? Bizler adına karar verenler bizim için neler yaptı?
Kısacası depreme hazır mıyız?" dedi.
"DEPREM TEHLİKESİ, MİLLİ GÜVENLİK SORUNUDUR"
Gelecek Marmara depreminin giderek yaklaştığını vurgulayan Ersoy, "Sadece İstanbul'da Türkiye'nin yüzde 25'i olan 15 milyondan fazla insan yaşıyor. Buna Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli gibi çevre illeri de kattığımızda bu oran yüzde 40'lara ulaşıyor. Türkiye ekonomisine yüzde 40'dan fazla katkısı olan bu bölgedeki bir büyük deprem sadece can ve mal kayıplarına yol açmakla kalmaz, aynı zamanda ülkemizin milli güvenliğini tehlikeye sokar. Bu bakımdan deprem tehlikesi, bir milli güvenlik sorunudur" diye konuştu. Marmara Denizi'nin içinden geçen Kuzey Anadolu Fay kolunun üzerinde, 1912 Şarkköy-Mürefte depremi ile 1999 Kocaeli depreminden sonra gerilim giderek arttığını söyleyen Prof. Dr. Şükrü Ersoy, "Zaman zaman meydana gelen küçük depremler gelecek büyük depremin.birer habercisidir.
Marmara denizinde oluşacak olan. gelecek depremlerden söz ederkeatsunartii tehlikesini de birlikte anmak gerekir. Çünkü tsunami, hem Türkiye kıyılarının, )ıem de Marmara Denizi'nin önemli bir tehlikesidir. Geçmiş dönemde Marmara kıyılarında tsunami yaşandığına ilişkin bilimsel olarak kuşku yoktur, kesindir. Tsunami dalgasının yüksekliği konusunda pek çok spekülasyon yapılsa da suyun insanı öldürme derinliği 1 metre olduğu unutulmamalıdır. Bu yüzden tsunami konusunda bilinçlenmeli ve kıyılarımızı buna göre planlamalıyız" dedi.
"SAĞLAM GÖRÜLEN KAYAÇLAR TÜRKİYE'NİN EN ÇÜRÜK
ZEMİNİDİR"
Şükrü Ersoy, "İstanbul'un merkezi kısmının dörtte üçü Türkiye'nin en sağlam kayaçları üzerinde yer aldığını dile getirerek şunları söyledi: "İstanbul'un tarihsel dönemdeki az miktardaki nüfusu bu sözünü ettiğimiz sağlam zeminin yerleşim alanı kurmuştur. Buna rağmen o dönemin yapı stoku 1894,1876,1509 gibi büyük depremlerden etkilenmiş, önemli can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Bu kayıpları göz ardı edemeyiz. Şimdi ne değişmiştir? Günümüzde betonarme yapıların standartları oldukça gelişmiş olmasına rağmen zemin, nüfus ve yapı stoku bir sorun olarak karşımızda dağ gibi durmaktadır.
Çünkü, günümüzde artan nüfusun ihtiyacı olan konut sorunu nedeniyle İstanbul yapı stoku sağlam zeminlerden sorunlu zeminlere doğru kaymıştır. Bu gelecek depremlerin İstanbul'u daha fazla etkileyeceğini gösteren açık delillerden biridir.
Çünkü İstanbul'un çevresi, özellikle Marmara Denizi'ne bitişik Avrupa kıyıları göreceli olarak diğer bölgelere kıyasla daha hassas zemin üzerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla üzerindeki yapılar, zeminin deprem karşısında daha çok sarsılmasıyla hasar görebilecektir. Bu hassas bölgelerde yapıların inşası sırasında yerin jeolojik yapısı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü bu zemin deprem dalgalarını şiddetinin artmasını sağlayan bir yapıya sahiptir." İstanbul'un merkezi kısmında bulunan sağlam kayaçlarda da bazı sorunların olduğunu mühendis, müteahhit, karar verici ve yöneticilerin de bu durumun farkında olmadığını belirtti. Ersoy, "Bilerek ya da bilmeyerek pek çok zemin etüdünde yapının temelinin oturacağı bu kısım ihmal edilmekte tüm zemin sağlam kayaç gibi gösterilmekte ve gelecek afetlere davetiye çıkarılmaktadır. Ayrışmış bu kısım artık kayaç değildir. İstanbul'un bu kısımları Türkiye'nin en sağlam değil, en çürük zemini haline gelmiştir" dedi. Kentsel dönüşümle birlikte 5 Ekim 2012'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın start vermesiyle İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin pek çok yerinde riskli yapıların yıkıldığını ve yıkılmaya da devam ettiğini hatırlatan Ersoy, "Kim ne derse desin, bu yasa tüm çevreler tarafından içten içe rantsal dönüşüm ya da kentsel bölüşüm yasası olarak görülmektedir. Unutulmamalıdır ki afetleri insanlığın bir sonu olarak değil de insanların ölmeyeceği yapıları inşa etmek için bir fırsat olarak görmeliyiz. Bu fırsat temiz eller ve akıllı kafalar tarafından en uygun bir biçimde kullanılmalıdır. Dönüşümde belediyelerin de önemli roller oynadığını ve giderek bu rolleri güçlendirmek gerektiğini belirten Ersoy, yapı sektöründe belediyelerin sık sık rantsal kaygılara sahne olduğu dedikoduları buralardaki teknik yetersizlik ve sistemin oturmayışından kaynaklanmaktadır" diye konuştu. Tüm bu etkenler göz önünde bulundurulduğunda sonuç değerlendirmesi yapan Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy, sözlerini şöyle tamamladı: "Ülkemizin deprem afet riskinin daha iyi yönetilmeye ihtiyacı vardır. Yoğun nüfusun ve yapı stokunun olduğu şehirler görebilecekleri zarar nedeniyle milli güvenlik sorunu yaratabilir. Güncel çabalar umut verici, fakat yetersizdir. Çünkü risk hızla artmaktadır. Depremler devletin yatırım planlarını altüst edebilecek bir olgudur. Bu bakımdan başta deprem olmak üzere tüm afetler kalkınma planları içinde yer almalıdır. Özel Sektör, afetlerde çözümün bir parçası olmalıdır. Çünkü büyük yatırımlar büyük risk demektir. Ulusal Sermayenin eriyerek yok olmaması için kamu ve özel sektör kol kola olmalıdır. Bu problemi göğüsleyecek kapasitedeki tüm örgüt ve organizasyonlar güçlendirilmelidir. Özellikle Belediyeler deprem ve zemin konusunda teknik ve kadro olarak daha da iyileştirilmelidir. Mevcut kaynakların daha verimli kullanılması adına popüler çözümlerden çok, doğru yönlendirilmiş planlara yönlendirilmelidir. Halkın içinde olmadığı deprem hazırlık planları verimli uygulanamaz. Her plandan, her uygulanmadan ve her hazırlıktan halkın haberi olmalı ve bir paydaş olarak hazırlık planlarına dahil edilmelidir."
Son An