23 / 11 / 2024
fuzul

Şemsi Ahmet Paşa Camii hikayesi!

Şemsi Ahmet Paşa Camii hikayesi!

Mimar Sinan’ın dehası sayesinde ‘Kuşkonmaz’ özelliğiyle bilinen Şemsi Ahmet Paşa Camii, yüzlerce yıldır kıyıyla deniz arasındaki geçişi saygıyla karşılıyor. İşte Şemsi Ahmet Paşa Camii hikayesi...




Günde beş vakit insanlarla dolup taşan camilerin gerçekte en sıkı müdavimleridir kuşlar, hele de güvercinler… Camilerin, bu zararsız sakinleri, insanlarla uyum içinde yaşarlar. Çocuklar onlara yem atmaktan, peşlerinden koşmaktan büyük keyif duyarlar. Sadece çocuklar değil, genç, yaşlı herkes için bir eğlence kaynağıdırlar. İnsan - cami - güvercin üçlemesinin en güzel örneği şüphesiz İstanbul Eminönü’ndeki Yeni Cami’dir. Caminin kubbesinde, minaresinde, pencerelerinde, merpenlerinde, avlusunda, her yerdedir kuşlar. Bir tarafta yem satanlar, bir tarafta kuşları besleyenler, koşuşturan çocuklar, uçuşan kuşlar… Bu şirin yaratıkların temizlik konusunda pek de titiz olmadıkları ortada. Biri hariç, tüm camilerin mustarip olduğu bir dert bu. Bu yegane camiyse yine İstanbul’un Üsküdar ilçesindeki Şemsi Paşa Camii.


‘En küçük Sinan yapısı’ olarak not edilir tarihe, 1580 yılına ait Şemsi Ahmet Paşa Külliyesi. Küçük ama zamanını aşan mekan anlayışına sahiptir. Kuşların uğramadığı tek cami. Hal böyle olunca kuşların pislemesinden de yakasını kurtarmış oluyor. Kuşlar öylesine uzak duruyorlar ki bu cami, halk arasında Kuşkonmaz Camii diye anılıyor. Peki ama neden? Kuşların bu camiyle ne alıp veremediği var? İşte Kuşkonmaz Camii’nin hikayesi burada başlıyor. Onu diğer tarihi eserlerinden ayıran ise “çılgın” bir projesinin olması. Söylenenlere göre, camiye “Kuşkonmaz” denilmesinin sebebi var. Rivayet odur ki; imparatorluğun çok önemli iki ismi Sokollu Mehmet Paşa ve Şemsi Ahmet Paşa karşılıklı derin bir sohbet halindedir. Konu Mimarbaşı Sinan’ın yaptığı eserler olunca, söz döner gelir Sokollu’nun yaptırdığı ve adını taşıyan külliyeye. Yapı, olağanüstü güzellikte ve Sinan’ın dehasının izleri taşımaktaydı. Ancak Sokollu’ya rakip olan Şemsi Ahmet Paşa’ya göre yapının bir eksiği bulunuyordu. Bu, yapının tüm şıklığını bozan, bir detaya dayanan bir eksikti. Kuşlar yapıyı mesken edinmişti ve kirlenmesine sebep oluyordu. “Senin külliyene kuşlar pislemiş” diye takılır Şemsi Ahmet Paşa, ileride yerine sadrazamlık yapacağı Sokollu’ya... “Gökyüzüne açık olan her mekan kuşlardan nasibini alır” diye yanıtlar Sokollu... Tatmin olmaz Şemsi Ahmet Paşa. Onun adını taşıyan yapı farklı olmalıydı. Hem şıklığı ve sadeliğiyle göz doldurmalı hem de her daim temiz kalmalıydı. Ayrıca nadir özelliklere de sahip olmalıydı. Yine Mimar Sinan’dır bunu yapabilecek dahi. Devrinin yüzlerce yıl ötesinde bir kurguyla planlar yapıyı büyük mimar. Üsküdar’daydı seçilen yer.


Kayaları oyarak dalgaların oyuklara girmesini sağladı

Bir rivayete göre rüzgarların kesiştiği, yani hem Marmara hem de Karadeniz yönünden gelen rüzgar akımlarının birleştiği noktada yapılacaktır yapı ki kuşlar konamasın, yapı kirlenmesin. Başka bir rivayet ise bunun rüzgarla alakası olmadığı yönünde. İkinci iddiaya göre denilir ki o cami, denizle iç içe. Sinan, inşaatın temelindeki kayaları denizin kenarına kadar oyarak dalgaların bu oyuklara girmesini sağlar. Burada oluşan titreşimlerden doğan akustik sesin gücü ve derinliği camiye konmak isteyen kuşları rahatsız eder. Sonuçta öyle bir yapı çıkar ki ortaya gerçekten de hiçbir kuş konmaz yapıya. Çok memnun olur Şemsi Ahmet Paşa bu duruma. Seçilen yerin denize doğru kayma riski bile vazgeçirmez Paşa’yı. Sinan da ikna edemez Şemsi Paşa’yı üstelik. Ve başlar eserini inşa etmeye.


Altın oranla yapar Mimar Sinan semte de adını veren (Üsküdar-Harem sahilyolunda) külliyeyi. Cami, türbe ve medreseden ibarettir, etrafı kesme taşlarla çevrili külliye. Dikdörtgene yakın dar bir alana yerleştirilir yapılar.


Küçüklüğü ve sadeliğiyle dikkat çekiyor

Deniz kenarındaki cami küçüklüğü ve sadeliğiyle dikkat çekiyor. Kare mekanı örten kubbeye geçiş tromplarla sağlanmakta. Sekiz yüzlü bir kasnağa oturuyor kubbesi. Bu kasnağın dört yüzü, dört köşedeki yarım kubbeciklerle aşağıya iner. Diğer dört yüzde ise dört pencere bulunur. Son cemaat yeri ve yanı mermer sütunların taşıdığı, üstü düz olan revaklarla çevrili. Kırmızı ve beyaz mermerden kemerli cümle yapısı üzerinde dört mısralı kitabe bulunuyor. Alışılmışın dışında bir uygulamaya daha ev sahipliği yapar yapı. Şemsi Ahmet Paşa’nın türbesi caminin içine açılır yani cami ve türbeyi sadece parmaklıklar ayırır. Bu uygulamayı bir de Sinan’ın 1571 yılında Beşiktaş Çırağan Sarayı karşısında, Yahya Efendi Tekkesi’nin bitişiğinde yaptığı kagir türbede görmek mümkün. Denize kayma riski için bir çeşit uyarı sistemi oluşturduğu söylenir Sinan’ın. Caminin mihrabındaki iki küçük sütunun hareket ettiği ve böylece yapı kaydığında sütunların uyarı verdiği de söylenenler arasında. L şeklindeki medrese, uyumlu oranıyla avlunun iki kenarını oluşturuyor. Medrese, bir sıra taş bir sıra tuğla dokusuyla ve farklı inşaat tekniğiyle yapılmış kare odalardan ve okuma salonundan ibaret.


Üsküdar’ın simgelerinden biriydi

Caminin minaresiyle ilişkisi de kayda değer. Mimar Sinan’ın klasik minare uygulaması tek tarafta, stalaktitli şerefeye geçiş. Kıyı camisi olma haline son derece uyumlu olan minareler günümüzde adeta ziggurat hırsıyla yapılan minarelere nazire ediyor. Boğaz’ın kenarında kimi zaman serin, kimi zaman ılık ama hep rüzgâr alan, kimi zaman kızgın dalgaların duvarlarını dövdüğü cami, işte böyle ortaya çıkar. Kuşkonmaz Camii hala ayakta ve Üsküdar’ın simgelerinden biri… Sizin de bir gün yolunuz düşerse “Kuşkonmaz Camii’ne uğramanızı tavsiye ederiz. 1580 yılında ibadete açılan bu cami yaklaşık 430 yıldır, ibadet hizmeti vermekte olup 430 yıldır bahçesine kuş konmamıştır.


Kanuni’nin torunuyla evliydi

Şemsi Ahmet Paşa (1482-1580) musahipti (padişaha özel işlerinde yardım eden, özelini bilen en yakın kişi). Avcıbaşılıktan yükselerek çeşitli devlet kademelerinde bulunmuş önemli bir devlet adamıydı. Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde görev yapmış, Sokollu’nun ölümüyle III. Murad döneminde vezir-i azam olmuştu. Evliya Çelebi’ye göre üç padişaha has nedim olmuştu ve nesilleri Halid bin Velid’e dayanıyor. Tarihçilere göre beyliklerden Kızıl Ahmedli kolundan olup Enderun’da yetişir. Rumeli Beylerbeyi iken, o dönemde sadrazam olan Damat Rüstem Paşa ile karısı Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’ın kızı olan Ayşe Hanım Sultan ile evlenir. Kendi adını taşıyan külliyeyi sarayına, dolayısıyla evine yakın yerde yaptırdığı söyleniyor. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Sicil-i Osmani’ye göre Edirnekapı mezarlığında gömülü. Diğer kaynaklarda ise Üsküdar’da yaptırdığı Şemsi Paşa Camii ve medresesinin yanında gömülü olduğu bildiriliyor.


TOKİ Haber 


Geri Dön