17 / 11 / 2024

Sevda Tepesi artık gurur meselesi oldu!

 Sevda Tepesi artık gurur meselesi oldu!

Radikal Gazete Yazarı Cüneyt Özdemir, Yunanistan Krizi ile Sevda Tepesi'nin imara açılması durumunu karşılaştırıyor. İşte o yazı!





Yunanistan onca krize rağmen haysiyet meselesi yapıp tek bir santimetre satmadığı topraklarına nakıp İstanbul'u düşünmek zor.


Yunanistan'ın Leros Adası Bodrumun burnunun dibindedir. Lerosun ana limanındaki tek restoran Türklerin de son yıllardaki en gözde lezzet durağı. Gide gele biz de sahibi Takis ile arkadaş olduk. Restoranın hemen önündeki sahilde birkaç metruk ev var. Her gidişimizde laf olsun diye Buralar satılık mı? diye soruyoruz. Yıllar geçip Yunanistan'ın ekonomik krizle boğuşmasına rağmen bir türlü yabancılara, özellikle de Türklere satılığa çıkmıyor o metruk evler. Sadece o evler değil, Yunanlılar büyük bir ekonomik krizle boğuşmasına rağmen biraz daha para için toprak satışını ayıp olarak görüyor. Bırakın ayıbı, hakaret olarak algılıyorlar. Helal olsun, hayatta paradan daha önemli değerler de var. 


Yunanistan'ın hakaret olarak algıladığı para karşılığı toprak satma konusu bizde farklı bir şekilde hem de İstanbul'da gelişiyor. 


İstanbul'un elde kalan tek yeşil alanlarının en önemlilerinden Sevda Tepesi'nin planlardaki özel bir düzenleme ile Suudi Arabistan Kralı için imara açıldığını sizlere duyurmuştum. Özellikle Çevre ve Şehircilikten Sorumlu Bakan Erdoğan Bayraktar'ın açıklamları, bu konuyla ilgili suyu her geçen gün daha da bulandırıyor. Erdoğan Bayraktar durup dururken yıllar sonra yapılan imardaki plan tadilatına mantıklı bir neden üretmeye çalışıyor ancak işi zor. İlk yaptığı açıklamada Suudi Arabistan kralının 10 milyar dolar verdiğini iddia etti. Milliyet gazetesinden Sevgili Güngör Uras haklı olarak Bu parayı kime verdi, para nerede? diye sorunca Bakan Bey lafı değiştirdi. Bu sefer "Ben verdi" demedim, Körfez ülkelerinden para gelir dedim diye geveliyor. 


Sevda Tepesi'nin imara açılmasına bahane olarak burasının bir mezbelelik olduğunu ve Suudi Arabistan Kralının buranın bakımını yapacağını iddia ediyor. Bu sözlerinin ikinci kısmı, en başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a bir hakarettir. Zira Topbaş'ın son yıllarda İstanbul'un bırakın yeşil alanlarını düzenlemeyi, arterlerini bile yeşillendirmek için canla başla çalıştığını gözlemliyorum. 57.000 metrekare yeşil alan için Suudi Arabistan Kralına imar vermek demek, o alanın kapılarını İstanbullulara tamamen kapatmak demektir. Şayet yüzde 6 imar yapılsa bile yakında tel örgüler ve yüksek duvarlarla Suudi Kralının malikanesinin bahçesine düşecek bir lyeşil alandan bahsediyoruz. 


Gelelim Erdoğan Bayraktar'ın sözlerinin ilk kısmına... Bakın bu söylem o kadar sorunlu ki neredeyse Türk milletine bir hakarettir. Başta hükümet, hiç kimse yabancılara arsa satışına karşı değil. Nitekim Meclis'ten bu yönde çıkan yasaya da hiç kimse itiraz etmedi. Gelin görün ki burada durum, özellikle bakanın sözlerinden yola çıkarsak, çok farklı. Eğer Çevre Bakanı, Körfez ülkelerinden para gelebilir ihtimalini düşünerek Suudi Kralına Sevda Tepesi'nin imarını hediye ediyorsa yazıklar olsun bu ülkeye... Maddi değeri bir yana, manevi olarak İstanbul'u bugüne kadar hiç kimse üç kuruş para için yabancılara hediye etmemişti. Erdoğan Bayraktar'a bu saatten sonra Pembe İncili Kaftan kitabı hediye edecek değilim. Yunanistan'ın onca krize rağmen haysiyet meselesi yapıp tek bir santimetre satmadığı topraklarına bakıp İstanbul'un en gölzde yeşil alanının Suudi Kralına imara açılması karşısında utanmaktan başka bir şey kalmıyor. 


Ben meseleyi bugüne kadar bir imar, şehircilik veya mimarlık sorunu olarak ele alıyordum, yanılmışım. 


Meğer üç kuruş para gelmesi uğruna imara açılan İstanbul'un Sevda Tepesi değil bir ülkenin haysiyetiymiş. 


İnanın bu, Suriye'nin Türk uçağını düşürmesinden çok daha onur kırıcı.


Aya Yorgi ses savaşları


Çeşme'nin Aya Yorgi Koyunda ilginç bir çevre mücadelesi var. Bildiğiniz gibi bu bölgede özellikle turistik işletmeler çoğunlukta. İşte bu işletmelerin arasında bir ev kalmış. Sağı solu kulüplerle dolu olan bu evde yaşayanlar, turistik işletmelerin müziğin sesini aşırı açmalarından şikayetçi. Bununla hukuki olarak baş edememişler. Son çare, bahçelerine bir müzik sistemi kurup işletmelere karşı klasikten arabeske uzanan bir şekilde müzik yayını yapıyorlardı. Devlet yıllarca bu komediyi seyretti. Nihayet Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım geçen hafta sonu bu kulüplerden birini ziyaret etti ve duruma el koydu. Bakan Yıldırım aileyi arayıp müzik sistemini kapatmasını söylemiş. Çeşme'de yaşayan ve bölgeyi en iyi bilen gazetecilerden Sevgili Öncel Öziçer  bakana destek veriyor ve bu ailenin yaptığını şımarıklık olarak niteliyor. Binali Yıldırımın iyi niyetli sulh arayışında aile kadar diğer 'beach club'ların müzik sesi kontrol altına alındıysa amenna. Yok eğer sadece aileyi susturdularsa, Bakan Yıldırım başta meslektaşı Orman Bakanı Veysel Eroğlu'na ayıp etmiş demektir. Bu üllkede yıllarca İstanbul'un ortasında ses sistemine yatırım yapmayıp inim inim inleten onlarca gece kulübü nihayet Veysel Eroğlu'nun istikrarlı ses sınırlaması denetimiyle dize getirildi. Kulüpler gerekli yatırımı yaptılar ve aşırı sesi kontrol altına aldılar. Müzik sistemine yatırım yapılınca meselenin çözülebileceğini gördük. Asıl şımarıklığı yapan, müzik sistemine yatırım yapmak yerine turizm tesisiyim diyerek müziğin sesini patlatandır. 


İster Çeşme, ister Bodrum fark etmez.



Cüneyt Özdemir/Radikal


Geri Dön