08 / 11 / 2024

Türkiye'nin ünlü mimarlarından deprem yorumu!

Türkiye'nin ünlü mimarlarından deprem yorumu!

Depremle ilgili gerçekleri paylaşan mimarlar, depremin önlenemez jeolojik bir olay olduğunu belirtiyor. Mimarlara göre deprem konusunda asıl muhatap jeologlar değil; şehir planlayıcıları, sosyologlar, mühendisler ve elbette kendileri olmalı.




Deprem coğrafyamızın ve Türkiye'nin ne yazık ki bir gerçeği haline geldi. Elazığ'da yaşanan deprem çevre illerden Malatya en çok etkilenen ikinci şehir olurken her iki şehirde de binalar yıkıldı, can ve mal kayıpları meydana geldi. Depremden etkilenen sadece Elazığ ve Malatya olmadı. Tüm Türkiye yaşanan deprem ve sonuçlarıyla adeta yasa boğulurken, olası yeni deprem senaryoları uykularımızı kaçırdı. Özellikle beklenen büyük İstanbul depremi yeniden dile getirildi.

“Her deprem olduğunda medyanın jeoloji mühendislerine koşmasını yadırgıyoruz.” diyen Celaleddin Çelik, “Jeoloji biliminin çalışmaları bize değiştiremeyeceğimiz bir doğa olayını kavramamız ve ona göre tedbirler almamız için veriler sunuyor. Ama bizi asıl ilgilendiren, o zemine inşa edilen yapının güvenliği, şehrin planlaması, insan hareketleri vs. Bu yüzden değiştirebileceğimiz ve düzeltebileceğimiz faaliyet alanlarını konuşmalı; yani mimarları, mühendisleri, şehir planlayıcılarını, sosyologları ve ekonomistleri gündeme almalıyız.” dedi. Seda Özen Bilgili de şunları söyledi: “Dönüşümler kent sosyologları, felsefeciler, mimarlar, şehir plancıları, ekolojik peyzaj uzmanları eşliğinde olmalı. İnsanlarımız 1 metrekarenin peşinde olmamalı. Bugün 1 metrekarenin hesabını yapıp, depremde can kaybını hesaba katmazsak 15 metrekarelik çadırlarda kendimize yer bulacağız. Topluma her gün uyumlu bir şekilde dönüşümün uygulanması ve olası İstanbul depreminin gerçek sonuçları konusunda bilgi verilmeli.”

Şehirlerimizde depreme yönelik nasıl bir mimari dönüşüme ihtiyaç var? Çözüm öneriniz ve yönteminiz nedir?

Celaleddin Çelik: Depremde hiçbir yıkım olmasa dahi özellikle İstanbul’da şehrin tahliyesi kolay olmayacak ve bu durumda ortaya bir kaos çıkma ihtimali yüksek. Sabah ve akşam trafiğinde yolları tıkanan bir kent burası. Can kaybı olmasa bile tahliyeyi mümkün kılacak bir plana acilen ihtiyaç duyuyoruz. Ne yazık ki hızlı ve özensiz şehirler kuran bir ülkeyiz. Yapı kültürünü hiç öğrenmemişçesine unutmuş olmamız ilgi çekici. Çok geniş farklılıklar içeren geniş bir coğrafyada, iklimin, topoğrafyanın, nüfusun, yapı kültürünün izlerini görmediğimiz bir gözlükle şehir kuruyoruz. Yapı yaparken öncelikle bu farklılıkları ayırt edebilmeliyiz.

Seda Özen Bilgili: İstanbul’da ortalarında küçük parklar olan ada bazında dönüşüm planlanabilir. Arka bahçeler bütüncül değerlendirebilir. Kat yükseltmeden; merpen, asansör, otopark gibi ortak alanlar planlanabilir. İstanbul’un merkezi ile Şile, Çatalca, Beykoz gibi köylerinde yapılaşma farklı olabilir. Bu köylerde doğal ve alçak katlı yapılaşma uygulanabilir. Çağdaş ahşap yapılar tasarlanabilir. Bunları yaparken iklim, rüzgârlar ve arazi topoğrafyası, yerel doğal malzeme, mevcut merkez yerleşimi sınırlayan doğal çevre açısından farklılık mutlaka gözetilmelidir. 

Orhan Ersan: Belediyelerin aracı olduğu ada bazlı kentsel dönüşüm projeleri depreme dayanıksız yapıların dönüşümünü kolaylaştırabilir. Üst ölçekli planlardan, yapı bazındaki projelere, inşa etme süreçlerinin tümünden uygulamaya, yaşadığımız mekânlardaki mobilya tefrişlerine varana kadar tüm aşamalarda deprem gerçeğini hesaba katmak mecburiyetindeyiz. Mevcut kent dokusunun içinde rehabilitasyon projeleri ve stratejileri geliştirmemiz gerekir.

Sinan Genim: Depreme yönelik alınan bürokratik kararlarda önemli olan bunların uygulanmasıdır. Her tür yapı projesinin onay safhasında inanılmaz bir titizlik gösterilmekte ve her tür eksiğin tamamlanması istenmekte ancak hemen hiçbir proje müellifi ve bürokrasi elemanı kâğıt üzerinde gösterilen bu hassasiyeti yapının uygulanması sırasında göstermiyor. Proje düzenlemek ülkemizde kâğıt üzerine bir şeyler çizmek veya yazmak anlamına geliyor ve bürokrasiyi geçmek için gereken bir safha olarak görülüyor. Önemli olan düzenli ve kurallara uygun yapı inşa etmek olmalı.

Türkiye nin ünlü mimarlarından deprem yorumu!

Yönetimlere nasıl işler düşüyor?

Celaleddin Çelik: Deprem bize en çok kendi inşa ettiklerimiz ile zarar veriyor. Kurduğumuz şehrin, yaptığımız binaların deprem açısından güvenli olması, yönetmelik ve denetimlerle sağlanabilir. Mevcut sistemde bir yapıyı denetleyen firmanın işvereni, o yapıyı inşa eden müteahhittin kendisi. Ödemeyi aldığı müteahhiti denetleyen bir yapı denetim sisteminden hemen şimdi vazgeçmeliyiz. Merkezi idarenin ise betonarme dışında alternatif yapım sistemlerini gündeme alması gerekiyor. Ahşap yapı yönetmeliği düzenlenip mevzuatı oluşturulmalı. Bu sayede ahşap yapılar yaygınlaşabilir ve pahalı çözümler olmaktan çıkar.

Seda Özen Bilgili: Yerel yönetimler kendilerine göre özel yapılaşma şartları belirlemeliler. Geleneksel yapılarını tespit etmeliler. Yerel yapılarını inceleyen akademik çalışma ve yayınları gündemlerine almalılar.

Orhan Ersan: Yerel yönetimler belirli ve düşük bir rayiç bedel üzerinden her yapıya deprem testi yapmalıdır.

Sinan Genim: Yerel ve merkezi yönetimler çok fazla bürokratik kural koyduklarından, koyduğu kuralların uygulama aşamasında denetlenip denetlenmediğini takip edemiyor. Bürokrasinin bu kadar detaya inmek yerine, uygulamayı denetlemesi gerekir. Öte yandan üniversitelerde eğitim veren öğretim elemanları yapı yapmanın ne olduğunun farkında değil. Teorik olarak belki bir şeyler biliyorlar ama hiçbir uygulama deneyimleri yok. Okuldan mezun olan her mimar ve inşaat mühendisinin hiçbir deneyime sahip olmadan yetki sahibi olması acilen önlenmelidir. 

İstanbul’u depreme dayanıklı bir hale getirmek için kısa vadede acilen neler yapılmalı?

Celaleddin Çelik: Uzun yıllardır bildiğimiz bir gerçekle karşı karşıyayız. Hızlı ve acil çözüm demek, çadır ve battaniye stoku yapmak anlamına geliyor, artık bunu aşmalıyız.

Seda Özen Bilgili: İnşaat mühendisi Metin Akalın ile yaptığımız basit bir hesap var. İstanbul’da yenilememiz gereken 50 bin bina varsa, binaları ortalama 1.500 m² kabul edersek; yenilememiz gereken 75 milyon m² var demektir. Metrekaresi 1.500 TL’den inşaat yaparsak; 112 milyar 500 milyon TL gibi bir hesap yaptık. Bu planlanabilir. Ancak bunu yapabilmek için 1 ay içerisinde her yapıya bir yönetici atanmasını ve 3 ay içerisinde her binanın zorunlu olarak risk raporunu almayı talep edersek, 1 sene içinde ruhsat almayı, 3 sene içinde de bina yenilemeyi zorunlu tutarsak ancak bu sorunun altından kalkarız. İsteyen bu işi müteahhit ile yapar, isteyen dairelerini küçültmeyi kabul eder. Dünya Bankası’ndan kredi alınır, bir yol bulunur. Şimdi bu bütçeyi konuşuyoruz deprem sonrası göz ardı edemeyeceğimiz can kayıplarımız hariç bu bütçe 10 katına da çıksa bu işi artık gerçekleştiremeyiz.

Orhan Ersan: Depremde sığınılacak nitelikli yapılar inşa etmek dışında, İstanbul’a kısa vadede bir şey yapmak mümkün değil. 

Sinan Genim: Bakıldığında yapı konusunda yeterli bilgi birikimine sahip firma veya kişilerin yaptığı yapılarda bir sıkıntı ortaya çıkmıyor. Sıkıntı yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan kişilerin; ucuza mal edilmek için yapılmış, ‘bu yapıya bir şey olmaz bir iki kolonu kaldıralım’ gibi kurala uygun yapılmış ancak daha sonra sakat hale getirilmiş veya zemin araştırması yapılmadan, gerekli zemin tedbirleri alınmadan yapılan yapılarda ortaya çıkıyor. Ucuza mal edilmeye çalışılan mimari projelere daha sonra yapılan müdahaleler, yapının statik dengelerini bozuyor ve ortaya çıkan problemler ne yazık ki can ve mal kaybıyla sonuçlanıyor.

Depreme en dayanıklı malzeme nedir?

Celaleddin Çelik: Deprem bölgelerinde yapılacak yapıların aşırı esnemez olmaması gerekir. Bunu sağlamak için deprem izolatörleri kullanıldığını duymuşsunuzdur. Ahşap yapılar, elastik mesnet gibi davranan sistemleri sayesinde doğal olarak depreme karşı daha dayanıklı denilebilir. Ancak mesele mühendislik ve doğru tasarımdır. Fazla demir ve çimento koymakla yapı daha sağlam olmaz, hangi malzeme kullanılırsa kullanılsın ancak mühendislik hesaplarına göre yapı tasarlanırsa depreme dayanıklı olabilir.

Seda Özen Bilgili: Deprem için en başta tercih edilecek malzeme ahşap olmalı. Japonya’da yeni planlanan şehirde, Kanada’da, Norveç’te gökdelenler ahşaptan inşa ediliyor. Çünkü dönüşebilir malzeme, dışarıda hazırlanıp yerine takıp, sökülebilir bir malzeme. Ancak genel olarak yüksek yapının acil durumlarda, depremde ve yangında tahliyesi sorunlu olduğu için yüksek yapı bir yapılaşma modeli olmamalı. Çin’de Edward Yang Hoca deprem sonrası öğrencileriyle birlikte, köylülere yapı inşa etmeyi öğreterek çağdaş toprak yapılar inşa etmişti. Uzun yıllardır depreme dayanıklı toprak yapı geliştirilmesi için çalışıyor ve başarılı oldu. Bunu yapabilecek başarılı akademisyenlerimiz var. Sorun, belediyelerin beş yılda bir değişmesi, bu zamanın köklü bir dönüşümü gerçekleştirmek için yetmemesi, her yeni gelenin eski yönetime dair sistemi değiştirmesi, akademisyenlerle çalışma kültürünün bulunmaması ve belediye personelinin uygulama 
pratiklerinin olmaması...

Orhan Ersan: Depreme dayanıklı malzeme diye bir şey yok ama yapıların hafifletilmesi gerekir, ağır yapılar depremde en çok hasar gören yapılar oluyor ne yazık ki.

Sinan Genim: Kuralına uygun olarak kullanılan her tür malzeme depreme dayanıklıdır. Önemli olan yapılacak yapı türüne uygun malzeme seçmek ve bu malzemenin bağlama ve birleştirme tekniklerine uygun olarak kullanılmasıdır.
Klasik Türk evlerini Anadolu kentlerinde yaygınlaştırmak depreme yönelik olumlu bir adım olabilir mi?

Celaleddin Çelik: Bu toprakların geçmişinde ideale yakın ve bugün hâlâ güncelliğini koruyan bir konut çözümlemesi olduğunu söylemek mümkün. Ancak isimden çok ilkelere dikkat etmek lazım. Deprem özelinde olmasa dahi alçak katlı, bahçeli, nefes alan, kolay kurulan, az atık üreten, kimlik sahibi, doğa ile ilişki kuran evlere ihtiyacımız var ve bu ihtiyaç giderek artacak.

Seda Özen Bilgili: Klasik Türk evleri de olabilir ancak çağdaş doğal (ahşap, ahşap hımış, ahşap göz/ahşap dolma, taş, çağdaş toprak) yapıları inşa etmek daha iyi olacaktır. Her doğal yapı zaman içerisinde döneminin değişimini yaşamıştır. Biz de bugünün doğal yapılarını inşa edebiliriz.

Orhan Ersan: Buna geleneksel mimari doku da diyebiliriz. Kentlerin üzerindeki baskı, göç ve hızlı kentleşme ile plansız yapılaşmanın önüne geçilmedikçe mimari ölçekte yapılacak bir şey yok ne yazık ki.

Sinan Genim: Klasik Türk evleri yeni bir mimari oluşturmak için bize gerekli bilgiyi iletir. Ancak üzerinde çok yoğun olarak çalışmak ve geliştirmek gerekir. Köy alanları dışında yıkılan yapıların hemen hepsi apartman türü yapılar olup, ne yazık ki tek aile kullanımına uygun ev yapacak alan bulmak güçtür.

Uzmanlar uyarıyor: Deprem üfürükçüleri bilgi kirliliği yaratıyor!

Deprem uzmanları İstanbul'da bir araya geldi!


Geri Dön