Yapı Denetim Kuruluşları Birliği'nden İzmir Depremi açıklaması!
Yapı Denetim Kuruluşları Birliği, 30 Ekim'de İzmir'de meydana gelen depreme ilişkin ortak bir yazılı açıklama yayınladı.
Yapı Denetim Kuruluşları Birliği, İzmir'de meydana gelen 6.6 deprem hakkında yazılı açıklama yayınladı. Yapı Denetim Kuruluşları Birliği'nin yazılı açıklaması şu şekilde:
Deprem ülkemizi yine vurdu, vurmaya da devam edecek. Ne zaman, ne büyüklükte olacağını geniş zamanlı tahminler dışında kimsenin bilmesi olanaksız. Bugünkü teknolojimiz buna yetmiyor. Bize yani insanlarımıza düşen depremi hasarsız atlatabileceği binalarda yaşamak, kolay mı? Elbette değil. Kentlerimiz on yıllardır çarpık kentleşiyor, mevcut yapı stokumuz ne yazık ki güvenli olmaktan çok uzak.
Ülke olarak yüzyıllardır birçok deprem yaşadık, çok büyük deprem acılarımız oldu. İlk kez 1999 Marmara depremi bize en acı, en kötü yüzünü gösterdi. Medyanın yaygınlaşmış olması, televizyonların gelişmiş olması ve her eve girmesi sonucunda binaların yıkımını, insanların acılarını odalarımıza taşıdı. İlk kez bu kadar acı bir şekilde yüzleştik.
Yapılarımızın zayıflığını görünce 1999 Marmara depreminden hemen bir yıl sonra yani 2000 yılında Yapı Denetim sistemi yaşamımıza girdi. Yapı denetimi; insanların can ve mal güvenliğini sağlamak için, imar plânına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için binaların proje ve inşasının denetimini sağlayan bir süreçtir. Kamu binaları, yol, köprü, viyadük vs. gibi yapılar hariç yüksek katlı yapıların da dahil olduğu tüm binaların yapı denetim süreçlerinden geçtiğini, bu sayede yapıların insan yaşamını tehlikeye güvence altına alındığını söylemeliyiz.
Bu sistemde binaların proje kontrolünden başlayarak, imalat kontrolü görev ve yetkisi yapı denetim kuruluşlarındaki mühendis ve mimarlara verildi. İlk olarak 19 ilde pilot uygulaması başlatılan Yapı Denetim Yönetmeliği uygulaması, 2011 yılına gelindiğinde Türkiye’nin tamamını kapsayacak şekilde genişletildi. Burada en büyük sıkıntı; aslında yapı denetim firmasının muhatabının arsa sahipleri olması gerekirken, tüm harcamaları müteahhitlerin yapıyor olmasıydı. Böyle olunca da müteahhit kendini denetleyen kurumu seçiyordu. Suiistimale çok açık olan bu durum zaman zaman tartışmalara yol açıyordu.
Yapı Denetim sisteminde 2019 yılbaşında bir değişikliğe gidilerek elektronik dağıtım sistemi getirildi. Elektronik dağıtım sistemi ile “Müteahhitler yapı denetim firması seçmesin, yapı denetim firmaları devlet tarafından otomatik olarak atasın” diye sistem değişikliği yapıldı. Bu yeni sistemde bakanlık yapı denetim firmalarını sıraya diziyor, her yapı denetim firması eşit puanda iş alıyor ve müteahhide bağımlılıktan kurtuluyor. Bu sistemin başladığı yılın öncesinde ciddi boyutta bir ekonomik kriz başlamıştı. Elbette biz de sıkıntılar yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Ancak ne olursa olsun Yapı Denetim sistemi ayakta ve çalışmaya devam ediyor. Kesinlikle bilinmesi gerekir ki, Yapı Denetim Kuruluşları özel kuruluşlar olmasına karşın kamu hizmeti yapmaktadır ve mantık olarak ticari değil teknik kuruluşlardır.
YAPI DENETİM SINAVINI BAŞARIYLA VERDİ
İzmir depreminde Yapı Denetim sistemi sınavdan geçti ve iddia ediyoruz ki sınıfını başarıyla geçti. Bu konuda rakamsal bir örnek verecek olursak; İzmir’de depremin en ağır yaşandığı Bayraklı/ Bornova’da 2000-2020 arasında yaklaşık 19.000 bina denetlenip ruhsat almış. Bir hafta boyunca deprem sahasını dolaşan hasar tespit ekiplerinin verilerine göre sadece 76 binada hafif hasar belirlenmiş. Bunlar da son derece önemsiz, küçük çatlaklar. (Hafif hasarlı bina: Gerekli tadilatlar yapılarak oturulmaya devam edilebilir.) Bu binaların oranı da yüzde 004, yani binde dört. İzmir depreminde yapılarda yapı denetimin ve mühendislik hizmetinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır.
İzmir depreminin ardından medyada Yapı Denetim faaliyetlerini olumsuz yönde bilgisizce eleştiren bazı gruplar ve kişiler oldu. İnşa edilmiş viyadüklerin bile yapı denetim şirketlerince denetlendiğini zannedenler var. Binaların taşıyıcı sistemi zarar görmemiş olmasına rağmen, binadaki bölücü tuğla duvarların ve sıvaların çatlaklarından ötürü binaların hasarlı olduğunu ve yıkılacağını düşünen konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan kesimler de mevcut.
İzmir depreminde, yıkılan, ağır hasarlı, orta hasarlı binaların tamamı 2000 öncesi inşaat ruhsatı almış. Bu aşamada tartışılacak en önemli konu sorumluların saptanmasında çok hassas olunması, cezanın yargısız olarak bir kesime mal edilmesi telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurur.
Fenni Mesuller sorumlu tutuluyor, oysa 2000 öncesinde hazır beton yoktu, nervürlü demir kullanmak isteğe bağlı ve lükstü, hesap yapılırken bugüne göre çok zayıf teknolojiler kullanılıyordu (Bilgisayarla hesap yapmak yaygın ve zorunlu değildi.) Bu konuda sayfalar dolusu yazılabilir ama bu başlı başına özel bir konu. İnşaat sırasında beton ve demir laboratuvarlarda kontrol edilemezdi çünkü o zamanki Bayındırlık Bakanlığı ve bazı İnşaat Mühendisleri Odası laboratuvarından başka laboratuvar yoktu. Mühendislerin de böyle bir test istemek için yasal dayanakları yoktu.
En önemlisi imalat bittikten sonra kaderine terk edilirdi, periyodik bir kontrol sistemi bugün hâlâ yok. Binaların içinde yaşanmaya başladıktan sonra içerde ne yapıldığını kimse bilemiyor. İnanılmaz tehlikeli ve pervasız hatalar yapılmış.
Bazı binaların taşıyıcı elemanlarından örneğin tesisat boruları geçirirken binanın en dirençli olması gereken katında taşıyıcı elemanın parçalanmasının sonuçlarını bütün depremlerde yaşıyoruz. Bu işi yapan kişiye sorsak, “Ne var, alt tarafı küçük bir delik açtık” diyebilir. Oysa o küçük delik, kiriş ya da kolonun bütün taşıma gücünü sıfıra yakın bir değere indiriyor.
Çokça konuşulan konulardan biri dükkânlarda kolon kesilmesidir. Belki bu konu sıradışı da olsa görülebilir, ancak elemanların zayıflatılması da aynı hasara ve yıkıma neden olabilir.
Bunun tek yolu binalar tamamlandıktan sonra yetkilendirilecek inşaat mühendisleri eliyle birkaç yılda bir araç muayenesi gibi periyodik kontrolden geçirilmesidir.
İstanbul için de şunları söyleyebiliriz;
Çevre Şehircilik Bakanlığı, İBB ve AFAD raporlarına göre olası İstanbul depreminde yaklaşık 50 bin bina yıkılacaktır. Her bir binaya ortalama 20 kişilik kurtarma ekibi verilmesi halinde bir milyon arama kurtarma uzmanı gerekmekte olup bu kadar insan gücüne sahip değiliz, sahip olsak bile kritik süre olan 72 saatte on binlerce insanın kurtarılması mümkün değildir. Tüm uzmanların belirttiği ve beklenen İstanbul depreminden doğacak sorunların da minimuma indirilebilmesi için çalışmaların devam etmesini ve bu konudaki önlemlerin de bir an önce alınmasını istiyor ve bekliyoruz.
JAPONYA ÖRNEĞİ
Bugün herkesin ağzında olan Japon mucizesinin altında yatan Kobe depremidir. Hepimizin yere göğe sığdıramadığı Japonya’nın liman kenti Kobe, 1995 yılında 6.9 büyüklüğünde bir depremle sarsıldı. Yolların çöktüğü ve binlerce binanın zarar gördüğü depremde, 6 bin 400 kişi öldü ve 400 bini aşkın kişi yaralandı.
Depreme dayanıklı bina yapımı için bütün sistemlerini ve denetleme sistemlerini tamamen yenilediler. Kobe depreminin sonrasında binaları depreme güvenli hale getirmek için yeni bir yönetmelik oluşturuldu. Kobe’den 25 yıl sonra şimdi kendilerini tamamen güvende hissediyorlar ve hepimizin verdiği örnek gibi deprem sırasında evden kaçmayı denemiyorlar bile.
ŞİMDİ NE YAPILMALI
Bizde de 1999 Marmara depreminden ve 2011 Van depreminden sonra olumlu adımlar atıldı. Yapı Denetimli binalarda oturuyorsak, zemin konusuna bir sıkıntımız yoksa depremde binamızı terk etmeyi düşünmeyecek düzeydeyiz.
Şu anda en büyük ve can alıcı konu 2000 yılı öncesi bina stokumuzdur. Özellikle belirtmeliyim; 1975 yönetmeliğine göre hesaplanan ve denetim görmeyen binalar tamamen yıkılacak gibi bir düşünceye asla kapılmayalım.
Tamamı az önce söz ettiğim koşullarla (2000 öncesi Yapı Denetimsiz) imal edilmiş yapıların bulunduğu Gölcük’te 1999 depreminde binaların yüzde 60’ı dimdik ayakta kaldı ve hâlâ da durmaktalar. İnşaat mühendisi elinden çıkmış yönetmeliklere uygun proje, kaliteli malzeme kullanımı, demircisinden betoncusuna kalifiye eleman çalışması ve işini doğru yapan müteahhit olması durumunda korku çok daha az olacaktır.
Aynı şekilde İzmir depreminde diğer bölgelerin dışında denetim öncesi yapılan binalarda ayakta kalan yapılar, yıkılan yapılardan çok daha fazladır.
Ancak tedbirli olmayı da ihmal etmemeliyiz. Acilen riskli bina tespiti seferberlik şeklinde dört koldan başlamalıyız. Uzman ve yetkili bir inşaat mühendisine binanızı inceletin, gerekiyorsa performans analizi yaptırın. Binanız depreme dayanıklı değilse güçlendirin veya kentsel dönüşümden yararlanarak binanızı yıkıp yeniden yaptırın. Binanız riskli ise derhal boşaltın. İzmir’deki riskli binalar boşaltılmış olsa çok daha az insan ölecekti.
Kentsel dönüşüm çok acil olarak güncellenmeli ve hızlandırılmalıdır. 6306 Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca yapıyı güçlendirerek dayanımını sağlamak mümkün olursa güçlendirme yapılmalı, değilse yapının dönüştürülmesi sağlanmalıdır.
İzmir’de deprem bölgesinde Bakanlığımızın mimar ve mühendis ekipleri ile ülkemizin her bölgesinden gelen Yapı Denetim Kuruluşları Birliği ekipleri yapı hasar tespit çalışmalarına katıldı. Resmi kurumlar dışında ekiplere katılan sadece derneğimizin elemanlarından oluşan ekipler oldu.
Bu zorlu ve acılı sürecin hepimiz için en kısa sürede atlatılmasını temenni ederek yaralılarımıza acil şifalar, enkazda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ise Allah’tan rahmet ile acılı ailelerine sabır diliyoruz.
Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Derneği’nden Elazığ depremi açıklaması!