08 / 11 / 2024

Yazlıklara ilgi azaldı!

Yazlıklara ilgi azaldı!

Yeni Birlik Gazetesi yazarı Alican Değer bugünkü yazısında yazlıklara karşı olan ilginin neden azaldığını ele aldı. İşte Değer'in o yazısı...




70’li, 80’li yıllarda müthiş bir salgın vardı. Kısmen de 90’lara kadar uzandı. Yazlık. Herkes bir yazlığı olsun ister dururdu. Çocuk hafızam annemin, babama sitemlerini hala hatırlar. “Bir yazlık alamadık”. Herkes cebine göre bir yazlık alırdı. Kimi deniz kıyısında kimi, biraz daha içerlek. İlk olarak özellikle İstanbul’a yakın bölgeler işgal edildi. Kemerburgaz, Silivri, Gümüşyaka, biraz daha ilerlersen Tekirdağ Şarköy. Sonraları, güney sahilleri. Bulunan her boş alana siteler yapıldı.


Eğer yazlığınız yoksa, yapılacak şey belliydi. Çoluk çombak toplanıp yazlığı olan bir akrabaya misafirliğe gitmek. O zamanın ulaşım şartlarında bu misafirlikler öyle bir iki gün de sürmezdi. Bir hafta, iki hafta uzar giderdi. Başta “Yazlık alalım” diye tutturan anneler, bir iki yıl sonra baktılar ki bu akrabalar yüzünden tatil yapamıyorlar, işin tadı kaçtı. Çünkü  misafirler plaj çantalarını alıp sahile giderken ev sahibeleri yemek hazırlamak için evde kalıyorlardı. Temizlik, çamaşır da cabası. Erkekler de işin kolayını bulmuştu. Karıyı, çocukları yazlığa yollarsın. Kendin ‘iş’ için kentte kalırsın. “Yaz bekarı” diye bir deyim bile çıkmıştı. Hafta içi özgürsün, hafta sonu (O da pazar günü) yazlığa gider mangalını yaparsın. Bu durum da kadınların hiç hoşuna gitmedi doğal olarak.


Sonra zaman değişti. Yazlıklar gözden düştü. Sahillerimiz beton yığınları ile doldu. 10 yıldır satışı bekleyen yazlıklar içinde yaşanmadığı için virane hale dönüştü. Milli servet toprağa gömüldü. Tatil yörelerinde toprağını yazlıkçılara satan yerli halk önce zenginleşti. Parayı bulunca bir otomobil aldı. Oğlana düğün yaptı. Sonrasında ise yine parasızlık. Bir zamanlar kendilerinin olan güzelim sahillerden denize girmek için bekçilerden izin alır durumuna düştüler. Akıllı olan yazlıkçılar için bakkal açtı. Akıllı olmayan “Bir zamanlar buralar bizimdi” dedi durdu.


Tatil aşkları falan gibi güzel yanları da vardı tabii. Ama konumuz bu değil. Çünkü buradan şimdinin tatil anlayışına geleceğim. Başta “Yazlık” diye tutturan kadınların tepkisi bazı şeylerin değişmesine yol açtı. Artık bir otele gidip, ayaklarını uzatmak ve hizmet etmek değil, hizmet görmek istemeye başladılar.  Derken, yurt dışı salgını geldi. Baktılar ki Türkiye ile aynı fiyata, hatta daha ucuza yurtdışına gidilebiliyor, bu kez bunu tercih etmeye başladılar.  Şimdi artık bayram, seyran görünce kimse evde oturmuyor. Artık akraba ziyareti yerine, tatil yerinde akraba ile birlikte tatil yapma planları oluşturuluyor.


Tatilciler sel oldu aktı


Bu fotoğrafların çekildiği yer, İstanbul Atatürk Havalimanı. Uzun bayram tatililinin son günü. Akşam üstü saatleri. Binlerce, on binlerce insan yurtdışındaki tatillerinden dönüyor. Kalabalık, zaten Türkiye’ye tatile gelen yabancı turistlerle karışıyor, daha da içinde çıkılmaz hale geliyor. Gümrük polisleri canla başla çalışıyor. Ama yetmiyor. Klimalar artık ortamı soğutamıyor. Her gelen yolcu havanın daha da ısınmasına yol açıyor. Kuyrukta bekleme süresi 2 saati aşıyor. Çıkan kavgalar da cabası. Neredeyse herkes birbiriyle kavga ediyor. İşte bu da yeni tatil anlayışımızın, sonuçlarından biri. 


Danimarka Prensi Bodrum sularında 


Devasa büyük bir yat. Yat dediğime bakmayın gemi gibi. Deposu bile yüzbinlerce dolara doluyordur. Yat bir eğlence merkezinin önünde ‘park etmiş’ duruyor. İçinde ise tam 10 tane manken kız. “Yarı çıplak.” Bu görüntüleri eleştirdiğim sanılmasın. Hayat onların, para onların istedikleri gibi yaşarlar, istedikleri gibi harcarlar. (Bu sözlerimde belki biraz da kıskançlık vardır. Eleştireceğim şey “Ellere verir talkını, kendi yutar salkımı” durumu. Yatın sahibi Suudi Kraliyet ailesinden bir Prens.  Belli ki ünvanlarını saymaya hafızam yetmez. Ülkesi ve ülkesinin hassasiyetleri malumunuz. Anlatmama hiç gerek yok. Ama sorun şu ki, ülkelerinin içinde savundukları değerler her halde sınır dışına çıkınca anlamını yitiriyor. Lüks tutkunları, gösteriş düşkünlükleri kişisel eksiklikler olabilir. Ama bu manzara toplumsal bir özür. Kendi ülkesinde bambaşka kişiliğe bürünen insanların, başka bir zaman ve başka bir yerde sanki Danimarka Kraliyet ailesindenmiş gibi davranmalarında bir sorun yok mu? 



Alican DEĞER/Yeni Birlik



Geri Dön