22 / 11 / 2024
fuzul

Dündar Yetişener dünyanın en büyük cephe kaplama tesisini kurdu!

Dündar Yetişener dünyanın en büyük cephe kaplama tesisini kurdu!

Arkadaşları mahallede pedal çevirirken o, bisiklet tamirciliği yapıyordu. Çocukken adım attığı iş yaşamında bugün alanında dünyanın en büyük entegre tesisini kurarak dünyaya teknolojik cephe sistemlerini satıyor...




Arkadaşları mahallede pedal çevirirken o, bisiklet tamirciliği yapıyordu. Çocukken adım attığı iş yaşamında bugün alanında dünyanın en büyük entegre tesisini kurarak dünyaya teknolojik cephe sistemlerini satıyor.


DÜNYANIN EN BÜYÜK ENTEGRE CEPHE KAPLAMA TESİSİNİ KURDU


“Babam Koç Holding’te üst düzey yöneticiydi. Tam zirvedeyken emekliye ayrılmayı seçmişti. Benim ve abim için çizilen rota da bu holdingte maaşla çalışmaktı. Bir gün gelip de babamı evde otururken bulunca hayal kırıklığına uğradım. Ve dönüm noktam dediğim kararı o zaman aldım; ben uzun süre çalışıp sonra emekli olmayacaktım, üretecektim...” Bu sözler dünyanın en büyük entegre cephe kaplama tesisini Düzce’de kuran Fibrobeton Yönetim Kurulu Başkanı  Dündar Yetişener’e ait. İnşaat sektörü onu çok yakından tanıyor. Bisiklet tamirciliğiyle başladığı iş yaşamında yolu, çaycılıktan da geçti ambarlarda mal yüklemeden de... Bugün Mardan Palace’tan İstinyepark’a, Türkmenistan Milli Müzesi’nden Gürcistan Parlamento Binası’na dünyadaki önemli yapıların cephe kaplamalarını yapıyor. Cephe kaplaması ve dekorasyon malzemesi olarak kullanılan Fiber Takviyeli Beton’u (GRC) üreterek sektör yaratan Yetişener’le hikayesini, hedef ve projelerini konuştuk.


-En büyük entegre GRC tesisini Düzce’de kurdunuz. Siz kimsiniz önce kendinizi anlatır mısınız?


1959 Beşiktaş doğumluyum. Bursa kökenli bir aileden geliyorum. Babam Koç Holding’in üst düzey yöneticilerindendi. Ekonomik durumumuz iyiydi ancak babam bizleri, kendisi gibi Koç Grubu’nda çalışabilecek şekilde, iyi bir eğitim almış hem de iş dünyasını tanıyan bireyler olarak yetiştirmek adına küçük yaşta çalışma hayatıyla tanıştırdı. Ben de ilkokuldayken bile yazın çalışırdım.


-İlk işiniz neydi?


İlk işlerimden birisi bisiklet tamirciliğiydi. Babam, o zamanların Koç Grubu’na ait bisiklet fabrikasında müdürdü. Ben de fabrikaya gider, bisiklet montajını öğrenmeye çalışırdım. Öğrendikten sonra da başladım fabrikadan aldığım atıl malzemelerle evin garajında, mahallenin çocuklarının bisikletlerini tamir etmeye. Başka işlerim de olurdu. Perşembe Pazarı’nda yangın flanşları yapan bir imalathanede çalıştım mesela. Çay da taşıdım, yerleri temizledim, ambarda mal yükledim. Daha sonra Meryem Ana vitrayları yapıp Efes’te turistlere sattım. Girişimciliği Meryem Ana ile öğrendim.


-Vitray işinden inşaata geçişiniz nasıl oldu?


Kayınpederim ortağı olduğu inşaat şirketinde çalışmamı istiyordu. Teklifi kabul ettim. Muhasebenin başındaydım. Sürekli sektörle ilgili dergiler karıştırıyordum. Bir gün, cam elyaf takviyeli betonu anlatan bir makale gördüm bunu Türkiye’de üretip üretemeyeceğimize kafa yormaya başladık. Böylece 1987’de Fibrobeton’u kurduk. Türkiye’nin ilk ve tek fiber takviyeli beton prekast üretimini yapmaya başladık. O zaman dünyada 169 üretici vardı ve tabii biz son sıradaydık. Bugün dünyanın ilk üç şirketi arasındayız, 1.200 çalışanımız var.


-Dönüm noktam dediğiniz bir an var mı?


1977 yılında Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazandım. O dönemler siyasi karışıklıkların olduğu dönemdi. Hem çalışıyor hem okuyordum hatta bir dönemde 32 ders vererek Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldum. Babam ise hiç beklenmedik bir anda emekli olmuştu. Bu beni çok etkiledi. Yıllar boyunca hizmet verecek, vakti gelince de tıpkı babam gibi emekli mi olacaktım. Abimle beraber Koç Holding’ten istifa ederek kendi işimizi yapma kararı aldık. 


-Neler yapıyorsunuz?


Bina terzisiyiz biz. Binalara elbise dikiyoruz. Metrocity, İstinyepark, Astoria, Mardan Palace gibi yapıları giydirdik. Dünyanın en uç noktalarına ürünlerimizi gönderiyor ve uyguluyoruz. İnguşetya’dan Ekvator Ginesi’ne, Moğolistan’dan Florida’ya kadar uzanıyoruz.


-Yurt dışı...


Yurt dışına patent satmakla kalmıyor sadece know-how da satıyoruz. Türk Cumhuriyetleri, Rusya, Moğolistan, Türkmenistan, Libya ve ABD’nin de aralarında olduğu 22 ülkeye ihracat yapmanın yanı sıra Kazakistan’da da üretim yapıyoruz.


-Fibrobeton’u diğer rakiplerden ayıran nedir?


Fibrobeton Ar-Ge açısından fark yaratan bir firma. Türkiye’de ilk GRC üretimini, ilk monoblok pencere prekastını, dünyada ilk ısı yalıtımlı GRC olan Fibrofombeton’u, şeffaf GRC’yi, 9 şiddetinde depreme dayanıklı GRC’yi, Türkiye’de ilk ışık geçiren şeffaf beton Fibro-Transbeton’u, parıltılar yayan Fibro-Reflexbeton’u ve 3D GRC’yi biz yaptık. 55 katlı binalardaki ilk uygulamalar da Fibrobeton tarafından yapıldı. Mimarlar tasarlıyor, biz hayata geçiriyoruz. Sektörü yarattık.


-İnşaatta en önemli konu kentsel dönüşüm. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?


Kentsel dönüşüm ve deprem çok önemli. Kentsel dönüşüm sürecinde gerçekleşecek projelerde kullanılacak inşaat malzemelerinin merpenaltı malzemeler olmaması gerekiyor. Kentsel dönüşümde kurumlarla işbirliği içinde olmak için çalışmalar yürütüyoruz.


En yüksek ihracatı inşaat malzemeleri sektörü yaptı


İnşaat sektörü büyürse, ekonomi büyür. Ancak asıl önemli nokta Türk inşaat malzemesi sektörünün 2012 yılındaki ihracat liderliği. Otomotiv sektörü 19 milyar dolarla lider ilan edilmiş olsa da aslında konsolide ettiğimizde inşaat malzemesi sanayisi 21.1 milyar dolarla en yüksek ihracatını gerçekleştirdi. Toplam ihracattaki payımız da yüzde 15.3’e ulaştı. Geçtiğimiz yılda Türk inşaat malzemesi sektörünün dünyadaki inşaat malzemesi ihracatının toplamı içindeki payı ise yüzde 2.6 oldu. Sektörümüzün Türk ekonomisine en olumlu etkisi ise kuşkusuz cari açığa pozitif katkısıdır.


Babam beni arabasına almazdı servise binerdim


Zaman geçtikçe babamın yanında, Koç Holding şirketlerinde de çalıştım. İstinye’deki fabrika bunlardan birisiydi. Fakat sabah aynı evden aynı saatte çıkmamıza, aynı yere gitmemize rağmen beni arabasına almaz, servisle işe gitmemi isterdi. Babam bana çalışma disiplini ve iş ahlakı aşıladı. Bunun çok katkısını gördüm. Hak ederek bir yerlere gelmeyi ve basamakları adım adım çıkmayı öğrendim.


Anneme birahane açtığımı söylemedim, o beni köfteci sanıyordu


Babam, abimle benim için belki okumazlar, en azından birer dükkanları olsun diye Levent sanayide iki dükkan satın almıştı. Abimle orada birahane açmaya karar verdik. Anneme söyleyememiştik, bizim köftecilik yaptığımızı zannediyordu. Bu süreçte, personelin çoğu, yaz gelince işi bırakıp Kemerburgaz veya Erdek gibi sahil kentlerine gittiği için birçok mezeyi kendim öğrenip yapmak zorunda kalmıştım. Yaprak sarma, ezme ve ciğer dahil 22 çeşit meze yapıyordum. Amerikan salatasının mayonezini bile kendim yapardım. Türkiye’de ilk renkli televizyonda video oynatan bir mekandı bizimki.


Fulya Erdem/ Star Gazetesi 


Geri Dön