'En iyi kiracınız' Blueground, unicorn olmayı hedefliyor!
Doğan Selçuk, Emlakkulisi.com okurları için Blueground Kurucu Ortağı Kurtuluş Cumhur Korkmaz ile "Blueground"ı masaya yatırdı...
Doğan Selçuk, Emlakkulisi.com okurları için Blueground Kurucu Ortağı Kurtuluş Cumhur Korkmaz ile röportaj yaptı. İşte Doğan Selçuk'un Kurtuluş Cumhur Korkmaz röportajı;
Son zamanlarda başarılarıyla adından söz ettiren Kurtuluş Cumhur Korkmaz ile unicorn olma hedefiyle hareket eden şirketi Blueground’u konuştuk.
Kurtuluş Bey, Blueground isminin hikâyesiyle başlayalım. Kuruluş amacınız ile de doğrudan ilişkili sanırım... Sonrasında da hangi tüketici sorununa çözüm getirdiğinizle ve iş modelinizle devam edelim.
Yeni bir eve taşınmak her zaman stresli, zor bir iş olarak kabul edilir. Sadece Türkiye’de değil aslında bütün dünyada geçerli bir durum bu. Ev bulmak, evi istediğiniz gibi tasarlamak, mobilyalarınızı satın almak ve daha sonra tüm taşınma işlemi birçok insan için büyük bir iş yükü. Her evin kendine özgü sorunları olabiliyor ve hemen hemen bütün durumlarda o dairenin yeni sakinleri bu sorunlarla uğraşmak zorunda kalıyor.
Blueground olarak, biz tüm bu sürecin aslında çok daha kolay, çok daha sakin olabileceğini ortaya koyan bir anlayışla yola çıktık. Yani kurulduğumuz ilk gün dedik ki; bizim misafirlerimiz sadece bavullarıyla yeni dairelerine gelsin, daha ilk günden kendilerini evlerinde hissetsin. Blueground’ın ismi de aslında buradan geliyor. ‘Ground’ kelimesi yeni alanı yani daireyi temsil ediyor. ‘Blue’ yani ‘mavi’ de aslında tüm dünyada sakinliği temsil eden renk olarak kabul ediliyor.
Sorunuzun ikinci kısmına gelirsek, Blueground, uluslararası işleri nedeniyle sıklıkla yaşadıkları ülkeyi değiştiren veya yıl boyunca uzun süreler seyahat eden iş insanlarının yaşadıkları zorluklardan doğan bir fikir.
Belki birkaç gün, birkaç hafta otelde kalmak keyifli olabiliyor. Ama bunu bütün yıla yaydığınızda ya da 2-3 ay boyunca ev yerine otelde kalmak zorunda kaldığınızda işler değişiyor. Özellikle bir aydan fazla süren otel konaklamaları hem maliyet hem de rahatlık anlamında sürdürülebilir olmuyor. Bir süre sonra ev hissini arıyorsunuz. Bu hissi ben de diğer ortaklarımız da yakınen yaşadık ve daha esnek, mobil, teknolojik ve rahat bir çözüm sunmak için yola çıktık.
Dünyanın dört bir yanındaki metropollerde özenle seçilmiş lokasyonlarda farklı büyüklüklerdeki mülklerin yönetimini ev sahipleri ve gayrimenkul geliştiricilerinden devralıyoruz. Daireler iç mimari ekibimiz tarafından tasarlanıp eşyalandırılıyor ve keyifli yaşam alanları olarak kurumsal şirketlerin yöneticilerinin, yabancı çalışanlarının ve bireysel kiracıların konaklama ihtiyacını karşılamak üzere hazır hale getiriliyor. Websitemizde görebileceğiniz tüm fotoğraflar, dairelerin eşyalı ve son haline ait.
A’dan Z’ye eşyalandırılmış bir Blueground dairesinde yaşamaya başlamak için yapmanız gereken websitemizden beğendiğiniz daireyi online olarak kiralamak ve sadece özel eşyalarınızı alıp kapıdan içeri girmek. Kiracılarımızın kullanabildiği mobil uygulamamız üzerinden ise, dairede yaşanabilecek tesisat problemlerinden daire temizliği taleplerine kadar her şeyi tek tıkla ilgili ekibimize iletmek de mümkün.
Sayılarla Blueground’dan bahsedebilir misiniz? Şu anda kaç ülke ve şehirde ne kadar bağımsız bölüm yönetiyorsunuz? Kuruluşunuzdan bugüne ne kadar yatırım aldınız, orta ve uzun vadeli hedefleriniz neler?
Blueground olarak şu anda 6 farklı ülkedeki 12 şehirde toplam 3.500’ün üzerinde daireyi yönetiyoruz. Sadece İstanbul’daki daire sayımız da bugün itibarıyla 500’e ulaştı. İstanbul, Atina, Dubai, New York, Washington D.C., San Francisco, Los Angeles, Boston ve Chicago’nun ardından, bu yıl başında Londra, Paris ve Seattle’a da açıldık. Tabii gelecek için de önemli hedeflerimiz var. Dünyanın 50 metropolünde toplam 50 bin daireyi yönetmeyi hedefliyoruz.
Yukarıda bahsettiğim ezberbozan iş modelimiz ve başarılı büyümemiz ile bugüne kadar VentureFriends, Endeavor Catalyst, Jabbar Internet Group, AlleyCorp, Prime Ventures ve Westcap gibi köklü fonlardan aldığımız toplam yatırımı 78 milyon dolara çıkardık.
Portföyünüzdeki evleri nasıl seçiyorsunuz ve hangi standartlarda tefriş ediyorsunuz? Müşteri talep ve beklentileri ne ölçüde tasarımlarınıza yansıyor?
Daireleri değerlendirirken farklı kriterleri dikkate alıyoruz. Tabii en önemli konulardan biri dairenin lokasyonu. Bunun yanında binanın durumu ve altyapısı ile dairenin durumu ve yerleşimi de dikkate aldığımız kriterler arasında.
Blueground dairelerinde kullanılan tüm ürünler, dikkatli incelemeler sonucunda belirli performans kriterlerine göre tedarik ediliyor. Daireleri tasarlarken ise kiracılarımızın beklentilerini her zaman ön planda tutuyoruz. Hayatı kolaylaştırmak için ihtiyaç duyulabilecek her türlü eşyayı olması gereken yerde bulabilecekleri fonksiyonel bir yaşam alanı yaratmayı amaçlıyoruz.
Tabii kiracılarımızın oda düzeni ve mobilyalara yönelik isteklerini de gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Çocuklu bir aile için bir odanın çocuk odasına çevrilmesi veya oturma odasında bir çalışma köşesi yaratılması gibi. Dairelerimizde konaklayan uzun boylu sporcular için ise özel tasarım, boyu 2 metre 20 cm olan yataklar kullanıyoruz.
Müşteri portföyünüz nasıl? Portföyün ne kadarını expatlar oluşturuyor?
Aslında Blueground fikri expat’lar odağında başladı. Ancak şirket büyüdükçe her yaştan, her milliyetten ve her meslekten insanın geleneksel uzun vadeli bir kiralama yapmaktansa daha esnek seçeneklere ihtiyacı olduğunu gördük.
Elbette, birkaç ay süren projeler için çalışanlarını farklı lokasyonlara gönderen şirketler, esnek kiralamaya ve eşyalı dairelere ihtiyaç duyuyor. Ancak, tıbbi tedavileri veya eğitimleri için İstanbul’a taşınan insanlar, İstanbul’da birkaç ay geçiren sporcular var. İstanbul’da bir şirkete bağlı çalışan ancak birkaç yılda bir iş değiştirmeyi düşünen, dolayısıyla herhangi bir mobilya yatırımı yapmak istemeyen Türkler de var. Bugüne kadar İstanbul’da iş birliği yaptığımız kurum sayısı 150 civarında. Dairelerimizde kalanların yüzde 70’e yakınının da expatlardan oluştuğunu söyleyebiliriz.
Son olarak yurt dışı operasyonunuz da olduğu için Türkiye ile yurt dışındaki gayrimenkul piyasası ve proptech ekosistemi ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Aslında sadece yurt dışı olarak da tanımlamamak lazım. Mesela Yunanistan ya da Dubai’deki gayrimenkul piyasası ile ABD pazarı arasında çok önemli farklar var. Aslında ABD’nin kendi içinde bile eyaletler arasında hem yasal düzenlemeler hem de müşteri beklentileri değişebiliyor. Yani aslında her pazarın kendine has dinamikleri var. Bunlara adapte olabildiğinizde; o pazarlara özel işgücü ve bakış açısını yakaladığınızda başarıya ulaşıyorsunuz.
Dünyada artık gayrimenkul sektöründe de büyük bir dönüşüm yaşanıyor.
Proptech özelinde baktığımızda teknolojinin gayrimenkul ile entegrasyonunun özellikle ABD gibi gelişmiş pazarlarda çok daha güçlü olduğunu görüyoruz. Özellikle veri ve istatistik veri kullanımı noktasında ABD en önde gelen pazar. Kiralık ya da satılık olması fark etmez; ilgilendiğiniz daireyle ilgili her türlü veriye kısa sürede çok kolay biçimde ulaşabiliyorsunuz. Bu da gayrimenkul pazarında ihtiyaç duyulan iki önemli unsuru sağlıyor: Şeffaflık ve güven.
Bence Türk gayrimenkul pazarındaki en önemli eksikliklerden biri bu. Sektör, teknoloji odaklı düşünme, büyük veri ve istatik kullanımı ve teknoloji destekli çözümler konusunda henüz yolun başında ancak büyük potansiyel ve fırsat barındırdığını düşünüyorum.
Türkiye’nin proptech'e odaklanan ilk girişim sermayesi fonu kuruldu!
Türkiye’de verinin ulaşılabilir olması için çalışıyoruz!