Kanal İstanbul projesi neden gerekli?
Çılgın proje olarak bilinen Kanal İstanbul projesine ilişkin tartışmalar devam ediyor. Peki Kanal İstanbul projesi neden gerekli? Kanal İstanbul’un faydaları neler olacak? İşte ayrıntılar...
Yeni Akit Gazetesi köşe yazarı Vehbi Kara, bugünkü köşesinde Kanal İstanbul projesini kaleme aldı. Vehbi Kara, Kanal İstanbul projesinin neden gerekli olduğunu ve faydalarını açıkladı.
İşte, Vehbi Kara'nın 'İstanbul’umuzun Beyrut Gibi Olmaması İçin Kanal İstanbul Gereklidir' başlıklı yazısı...
Beyrut Limanında meydana gelen ve yüzlerce insanın öldüğü patlama yürek burkuyor. Bunun Lübnan devletinin bir ihmali olduğu ve “geliyorum” diyen kazaya bilerek göz yumulduğu iddiaları bulunmaktadır. Zaten Lübnan Başbakanı ve bakanlar istifa etmiştir.
Gerçektende Gürcistan’dan kalkıp Afrika ülkesine giden fakat nasıl oluyorsa rotasında olmadığı halde Beyrut’a gelip tutuklanan ve yükü tahliye edilen bir gemi var. Geminin yükü uzun süre yapılan onca itiraza rağmen limanda bekletiliyor. Sabotaj olduğunda şüphe olmayan bir yangın sonrasında ülkeye çok büyük bir zarar veriliyor.
Gemilerin sebep olduğu kazalardan ve bunun ne derece tehlikeli olduğundan bahsederek “Kanal İstanbul” projesinin önemli olduğunu yazılarımda dile getirmiştim. Bu olaydan sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı başta olmak üzere bazı kişilerin akıllarını başlarına almaları için bazı önemli hususları hatırlatmakta yarar görüyorum.
Öncelikle Kanal İstanbul’un bir güvenlik meselesi olduğunu anlamak gerekiyor. Türkiye'nin Boğazlarından geçen yabancı gemileri durdurabilmesi, denetleyebilmesi çok önemlidir. Milyonlarca dolar gelir getirmesi bir tarafa 20 milyon insanın yaşadığı bu metropolün güvenliği söz konusudur.
Türkiye'nin Boğazlarda yeniden hâkimiyetini ilan etmesi için doğal suyolu olan boğazlara alternatif kanallar açılması gerekiyor. Bu sayede gemilerin İstanbul Boğazı yerine Kanal İstanbul’a yönlendirilmesi mümkün hale gelecektir. Aksi takdirde alternatif bir suyolu olmadan Montrö Anlaşmasına aykırı bir biçimde denetleme ve yönlendirme yapmak mümkün değildir.
Beyrut’ta patlamaya neden olan 2750 ton amonyum nitrat, 6 sene önce İstanbul Boğazı’ndan geçmiş ve buraya gelmişti. Düşünün bakalım aynı sabotajı bir de Boğazda yapmış olsalardı ne denecekti?
Hiç şüphesiz Kanal İstanbul’a karşı çıkanlar “nerede bu devlet?”, “niçin önlem almadınız?” şeklinde sorular soracaklardı. Fakat devlet bundan daha büyük tehlikeleri önlemek adına “Kanal İstanbul” projesi ürettiğinde ilk önce bu istemezükçü gruplar ortaya çıkmaktadır.
Cumhurbaşkanımızın ısrarla üzerinde durduğu Kanal İstanbul basit bir konu değil, Türkiye için stratejik bir güvenlik meselesidir. Bunu itiraz edenlerin o dar beyinlerine sokmamız gerekiyor.
Kanal İstanbul konusu sadece siyasetçilerin değil güvenlik konusunda çalışan herkesi ilgilendirmektedir. Sırf hükümete muhalefet olsun diye insanların canlarını hiçe sayan istemezükçülere bazı olayları tekrar hatırlatmamız gerekiyor. Zira karşımızdaki dehşetin farkında olmayanlar çoktur.
Muhtemel İstanbul depremi için senaryolar yazılıp akla hayale gelmedik teoriler üretilirken her yıl defalarca kaza yaşanmasına rağmen milyonlarca insanın yaşadığı İstanbul Boğazının tehlikeleri hakkında kimse iki kelime söylememektedir. Umarım bu makale iktidara düşmanlık yüzünden gözlerinden başka akıl ve kalpleri körleşmiş insanları uyandırmaya vesile olur.
Askeri gemiler de dâhil olduğunda İstanbul Boğazından yüzden fazla geçiş yapmışımdır. Her geçiş ister kılavuz kaptan olsun ister olmasın daima stresli olur. Zira İstanbul Boğazının ters akıntıları, her zaman için kaptanlara çeşitli sürprizler barındırmaktadır.
İstanbul Boğazında maksimum 80 dereceye varan 12 adet dönüş noktası vardır. Özellikle draftı yüksek gemilerin çok dikkat etmesi gereken bu dönüşler ters akıntılarla birleşince oldukça tehlikeli durumlar meydana getirir.
Bazen hiç ummadığınız bir anda gemi, aniden dümen dinlemez olur. Bakarsın; bir balıkçı teknesi sinsice yaklaşarak birden önüne çıkıverir. Sarayburnu civarında ise yolcu ve gezi gemileri her tarafı doldurmuştur. Her biri kendi âleminde seferini tamamlamakla meşguldür. Transit yapan gemileri düşünmezler bile…
İstanbul ve Çanakkale boğazlarında en tehlikeli durum ise makine veya dümen arızasıdır. Ne ilginçtir her ikisini de boğaz geçişi esnasında yaşamış bir kaptanım. Allah korudu da kazasız atlatmak nasip oldu.
Fakat ne kadar dikkat ederseniz edin bu Boğazlar ve özellikle İstanbul Boğazı; tehlikelere açık olup facialara hazır olmayı gerektirir. Bu yüzden İstanbul Boğazı, hala tek taraflı olarak gemi trafiğine açık olup Çanakkale Boğazı gibi çift yönlü geçiş; yapılmaz.
Özellikle Kandilli feneri civarında boğaz o kadar darlaşır ve yüksek akıntı meydana gelir ki bazen dümeni alabanda ile (maksimum açı ile) basmak gerekir. Bu bölgede 200 metreden büyük iki gemi aynı anda karşı karşıya geçiş yapsa bir tanesinin diğerine temas etmesi mümkündür. Çünkü gemi dönüşleri kara araçlarının hareketi gibi değildir. Dönüş yönünün aksine doğru savrulur ve geminin kıç tarafı trafik hattının karşı tarafına geçer.
Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı dünyanın en tehlikeli suyollarından bir tanesi olarak İstanbul Boğazı gösterilir. Elbette boğaz çevresinde milyonlarca insan yaşadığı için ciddi önlem alınması gereklilik hatta zorunluluk haline gelmiştir.
İşte İstanbul Boğazı dünyanın en dehşetli deniz kazalarının meydana geldiği suyollarından bir tanesi olup trafik yoğunluğunun artması dolayısı ile her an büyük bir tehlikeye yol açacak şekilde karşımızda durmaktadır.
Gemilerin çatışmasından tutun batmasına kadar hatta yalılardaki insanları tehdit edecek kadar yüzlerce olay yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Sadece insanları değil milyonlarca deniz canlısı için de çok büyük tehlikeleri barındırmaktadır.
43 Romen denizcisinin öldüğü Independenta faciası bunlardan sadece bir tanesidir. Bunu yazarken dahi tüylerim diken diken oluyor. Hâlbuki Kanal İstanbul sayesinde bütün bu tehlikelerin önüne geçilecektir.
15 Kasım 1979 tarihinde sabahın dördünde müthiş bir patlama sesi ile uyanmıştım. Evimiz Fatih’teydi ve İstanbul Boğazını gören bir konumdaydı. Topkapı Sarayı hizasında her taraf alev topuna dönmüştü. O yıllarda terör olayları yoğun olarak yaşandığı için bunu “komünistler yaptı” diye düşünmüştük.
Hâlbuki 7500 ton taşıma kapasiteli Evriali gemisi, tam yol ile 145 bin tonluk Independenta tankerine, iskele tarafında bulunan tankların bulunduğu yerden şiddetle çarpmıştı. Her taraf alevler içindeydi ve göğe simsiyah dumanlar yükseliyordu.
Tam 27 gün boyunca Independenta tankeri yanmış ve 75 bin ton ham petrol denize dökülmüştü. Mucizevî bir şekilde tanker İstanbul Boğaz akıntısı ile Kadıköy önlerine gelmiş ve burada sığlığa oturmuştur. Fakat yine de İstanbul büyük bir yangın tehlikesi altındadır ve tam bir çevre felaketi yaşanmaktadır.
Dünyanın 10 büyük deniz kazalarından biri olan bu dehşetli olayda mahkeme kararları Yunan Gemisi Evriali’yi yüzde 90 oranında suçlu bulmuştu. Lakin “bade harabil Basra”. Denizcilerle birlikte milyonlarca deniz canlısı yaşayamaz hale gelmişti.
Yaşanan felaketin büyüklüğü nedeni ile Montrö Sözleşmesine ilave olarak Boğazlar Tüzüğü Kanunu adı altında birçok tedbirler alındı. Yeni trafik düzeni ve VTS (Vessel Traffic Services) kuruldu. İşte bu tedbirler sayesinde İstanbul Boğazındaki birçok deniz kazaları bir parça önlenmiş oldu.
Peki, bu tedbirler yeterli midir?
Asla yeterli değildir. Çünkü deniz kazalarını sadece petrol tankerleri olarak düşünmemek gerekir. Askeri gemilerden tutun kuru yük gemilerine kadar bütün suüstü vasıtaları tehlikeli madde ile doludur. Bunların yol açacağı kazalar eski İstanbul yangınlarında olduğu gibi milyonlarca insanı evsiz bırakacak kapasitededir.
Ne kadar önlem alırsanız alın İstanbul Boğazı gibi bir yerde deniz kazalarını önleyemezsiniz. Bunun yerine en akıllıca çözüm Kanal İstanbul’dur. Eğer muhalefet partileri ve özellikle de İstanbul’a belediye başkanı olarak seçilen Ekrem İmamoğlu’nun insanlara karşı bir parça saygısı varsa bu çok önemli projeye karşı çıkmaz.
Kanal İstanbul’un faydalarını anlatmak maksadıyla ekonomik, sosyal ve denizcilik açısından çeşitli disiplinlerle ilgili onlarca makale yazdım. Bu konulara tekrar girmek istemiyorum. Sadece insan ve çevre sağlığı açısından ele alınsa dahi çok önemli olan bu projenin hayata geçirilmesi gereklidir.
2011 Yılından beri tek bir çivi çakılmamıştır. Devlet bürokrasisi hala çok hantaldır. “İstemezük kafa yapısı” hala çok güçlüdür. Vatan caddesine karşı çıkanlar her üç boğaz köprüsüne de karşı çıkmış hatta Keban barajına bile “elektriği toprağa mı vereceğiz” diye ahmakça muhalefet adına kendilerini rezil edecek şekilde itiraz etmiştir.
İşin kötüsü hala karşı çıkmaya devam ediyorlar. Çünkü İstanbul Havaalanında olduğu gibi Türkiye’nin önemli bir merkez olmasını istemeyen Batılı güçler büyük gayret içerisindedir. Besleme akademisyenler ve yazarlar çoktur. Medyada ve özellikle de televizyonlarda hep bu beyin yapısı gelişmemiş kişileri izlersiniz. Bunlar “denizcilik” sözünden doğru dürüst bir şey anlamazlar. Onların anladığı “Boğaz’da rakı içmektir”. Bu denli ayyaş ve sefih insanlardır. Ne yazık ki insan ve çevre sağlığına karşı da saygıları yoktur, vesselam…