Osmanlı coğrafyasının mimari izleri!
Osmanlı’nın birbirlerinden güç alan kagir evleri ve şehirleri donatan kubbeler... Bu nevi şahsına münhasır mimarinin özellikleri Gülsün Tanyeli’nin “Hiçbir Üstâd Böyle Kâr Etmemişdir” kitabında yer alıyor. Kitabın tasarımı Bülent Erkmen’e ait, 290 sayfa ve toplam 133 görselden oluşuyor.
TOKİ Haber Dergisi’ndeki habere göre, Gülsün Tanyeli, Osmanlı inşaat teknolojisi alanında akla ilk gelen isim. Yüksek lisans tezinden itibaren Osmanlı yapı teknolojileri üzerine çalışan Tanyeli’nin bu alandaki teorik ve pratik birikimi 30 yılı buluyor.
Evliya Çelebi’nin “Hiçbir üstad böyle kâr etmemiştir” sözünden mülhem kitap, “Anıtsal yapı restorasyonlarında on yıllardır sürekli olarak teknik bilinmezleri aydınlatabilecek verilerin açığa çıkması, ancak bunların büyük ölçüde dikkat çekmeyişi veya dikkat çekse de belgelenmeyişidir. Bu yüzden çok önemli verilerin yitirildiğini söylemek bile gerekmez” ön sözüyle yola çıkıyor. Eser, Osmanlı inşaat teknolojisi alanında birçok ilkleri barındırıyor.
İnşaat teknolojisi, bilgi ve araçların bir bütünü. Geçen yüzyıllar içinde yaşadığı değişimleri yorumlamak ve hangi teknolojinin hangi zamanda, nasıl ve hangi gelenekle evrildiğini anlamak da bu tarihi yazmanın bir gereği. Yapıların fiziksel durumuna bakarak, yapıları teknolojik özellikleriyle beraber tanımlamak gerçeğin bir bölümü. Tanyeli, eserinde bir ilki gerçekleştirerek Osmanlı dönemi inşaat teknolojisini bir “süreç” olarak ele alıyor. Yapıların sunduğu somut verilerle konuya ilişkin özgün birincil arşiv kaynaklarından gelen bilgiler ilişkilendiriliyor, belgeler ve örneklerle yorumlanıyor. Dolayısıyla kitabı okurken, Osmanlı inşaat teknolojisinin 15'inci yüzyıldan 19'uncu yüzyıla uzanan değişimini de
izleyebiliyorsunuz. Tanyeli, çalışmasının amacını şu sözlerle ortaya koyuyor: “Osmanlı mimarlık teknolojisinin sadece başarıları üzerindeki bir vurgunun fazlasıyla naif ve gerçekdışı olduğunu söyleyeceğim. Osmanlı mimarlığı da tüm mimari gelenekler gibi, bazı önemli açmazlar ve tıkanmalar üretiyordu. Baştan aşağı başarılarla dolu bir hayali tarih yerine, onları da görmek zorundayız. Bu kitap böyle bir imkân da verirse, görevini yapmış olacaktır.”
Kitabın ilk bölümünde, Osmanlı’daki anıtsal kâgir inşaat teknolojisi aşamalara ayrılıyor. Osmanlı sultanları ile hanedan ailesi mensupları ya da üst düzey devlet erkânınca yaptırılan kâgir inşaat; taş, mermer, küfeki ve od taşı olarak bilinen farklı malzemelerle birlikte inşa ediliyor. Bu yapılarda kullanılan malzemelerin temini, yapısal işlevleri Osmanlı kâgir geleneğinin nasıl şekillendiği detaylı biçimde anlatılıyor. “Demir ve kullanımı”, kitabın ikinci bölümü. Osmanlı inşaat teknolojisinin değişim evreleri 1440’dan başlayarak 1850 yılına uzanan tarihsel bir perspektifle kitapta yerini alıyor. Üçüncü ve son bölümse teknik ve pratiklerin çeşitliliğine ayrılmış. Ortaklıklar ve farklılıklar, Osmanlı coğrafyasındaki eski ve yeni kültürün birbiriyle karışımı ile bunun mimariye etkisi ortaya konulmuş.
Gülsün Tanyeli’nin eseri Osmanlı mimari mirasının kâgir yapı geleneği ve inşaat teknolojisine ilişkin derinlemesine bilgiler verirken yalnızca tarihsel bir anlayışla yetinmiyor, onları teknolojik olarak yeniden kurabilmenin yöntemini de gösteriyor. Bu haliyle, restorasyon tekniklerinde de tarihsel olarak Osmanlı mimari mirasının anlaşılmasında da şimdiden bir kaynak eser niteliğinde.
ANTİK ÇAĞDAN ROMA’YA MİMARLIK
Vitruvius’un “De Architectura'” (Mimarlık Üzerine) adlı eseri, temelde Roma dönemindeki mimarlık sanatının teorisi ve pratiğiyle ilgili geniş ve toplu bilgi veren 10 kitaplık bir külliyat. Mimarinin ilkelerine ve eğitimine evrensel yaklaşımından dolayı da günümüz klasik Batı mimarlık tarihinin Antik Çağ’dan günümüze kalan tek kitabı. O dönemde mimarlık, mühendisliği de içerdiğinden mühendislik tarihinin de tek eseri sayılabilir. Ayrıca eserin içindeki konuların Yunan ve Roma tapınakları, kamu binaları, hamamları, evleri, hatta bütün bu binaların dış ve iç tasarımları, duvarlarının sıvaları, kabartmaları, renk renk boyaları ve farklı desenlere sahip döşemelerinden ibaret olduğu düşünüldüğünde, eser hem klasik Batı arkeolojisinin hem de sanat tarihinin bu dönemle ilgili bilgi alabileceği tek kaynağı haline geliyor. Özellikle klasik arkeolojinin bugün kullandığı bilim dili, üslubu ve terminolojisinin kaynağının bu esere borçlu olduğu söylenebilir.
Vitruvius/Mimarlık Üzerine/Alfa Yayınları/Çeviren: Çiğden Dürüşken/456
ATATÜRK’ÜN MİMARINDAN ANILAR
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri, 1927 yılında önemli bir karar alır: Eğitim ve kamu binaları bundan böyle çağın en gelişkin örneklerine uygun biçimde tasarlanacak ve inşa edilecektir. Mevcut mimar kadrolarıyla en yeni teknikleri yakalamak ve uygulamak kolay olmadığından, bu iş için yabancı uzmanlar davet edilir. Viyanalı genç mimar Ernst Arnold Egli de gelenler arasındadır.
Egli, kısa süreliğine gelip 13 yıl kaldığı Türkiye’yi, iş yaptığı yer olmanın ötesinde çokseverve benimser, Gazi Mustafa . Kemal’le Harf Devrimi’nin provasını yapmaktan Akademi’de genç mimarları -yetiştirmeye, İstanbullu seçkinler için villalartasarlamaktan Anadolu’da bir su başında köylülerle azık paylaşmaya uzanalı zengin insan hikâyeleriyle dolu zamanlar geçirir Türkiye’de. Türkiye’deki gezileri ve bilimsel gözlemleri sonucunda yazdığı iki kitapta, Mimar Sinan’ı ve Türk ev kültürünü uluslararası akademik camiaya ilk kez tanıtır. 1953 yılında, bu kez bir BM program çerçevesinde gelir, Anadolu’yu gezerek farklı yörelerini keşfeder. “Genç Türkiye inşa Edilirken”, gelişen Türkiye’ye katkıda bulunmaktan mutluluk duyan Avrupalı bir kültür insanının kaleminden yakın tarihi okumak isteyenler için kıymetli bir eser.
Ernst A. Egli/Genç Türkiye İnşa Edilirken/İş Bankası Yayınları/ Çeviren: Güven Göktan Üçer /384 sayfa