23 / 12 / 2024

Sanal Ordu'nun Türkiye operasyonu!

Sanal Ordu'nun Türkiye operasyonu!

Sanal Ordunun gönüllü askerleri, IPhone, Laptop, gibi son teknoloji ürünlerinden oluşan mobil silahları ile Gezi parkına çıkarma yaptı. Hedef özgürlük!… Son 10 yılın ürünü olan yaşları 12-19 arasındaki sanal ordu askerlerinin idolü 1994'lü Justin Bieber



 

 Tek dünya devleti ve merkezi bir sistemle yönetme hayali ile proje geliştirenler harekete geçti… George Orwell’in 1949 yılında yazdığı 1984 isimli bir romanı vardı… Hatırlarsınız…Romanda “büyük birader” vardı… Ve bugün büyük biraderin gözü ve eli sosyal medya ile Türkiye’de meydanlarda… Bu olayın gayrimenkul sektörüne etkisi ne olur? Arap konut alıcıları ve yatırımcılar bu konudan nasıl etkilenir? Bu değerlendirmede gayrimenkul sektörüne gelmeden önce şu an yaşadığımız sosyal medya olayını analiz etmek istiyorum…

 

 

Dünyanın global finans sahipleri siyasal değil ekonomik düşünürler. Dünya tarihinde her sosyal olayın arkasında ekonomik nedenlerin olduğu görülür. İngiltere ve Fransa’nın yüz yıl savaşlarından birinci dünya savaşana kadar birçok savaşın arkasında da ekonomik nedenler vardır. Meşhur 1968 Fransız öğrenci olaylarının nedeni de Fransız devlet adamı De Gaulle ile Amerika arasındaki altın problemi olduğu bilinir. O zamanlar dolar altın karşılığı basılırmış. Altın olmadan dolar basmak yasakmış.  Federal Reserv, altın olmadan da dolar basmaya başlıyor.  De Gaulle, ABD’nin bu uygulamasının dünya finans sistemini bozacağını söyler.. De Gaulle Rusya’ya giderken  havaalanında  ABD’li bir gazeteci: “Rusya’dan komünizm mi ithal edeceksiniz?” sorusunu sorar.  De Gaulle: “Dünyayı bizim sistemimiz ve Rusların sistemi mutlu edemedi. İnsanlık ancak başka bir sistemle mutlu olabilir” diye cevap verir… Sonuçta Amerikalılar, Fransa’da özgürlük arayan öğrenci olaylarını başlatır…Ve De Gaulle istifa etmek zorunda kalır.. 

 

 

18 Aralık 2012 tarihinde yazdığım bir makalede “Uluslararası finans sistemi çökerken beraberinde sosyal patlamaları da getirmeye başladı. Bu durumdan kaygılanan Hıristiyan dünyasının ruhani lideri Papa 16.Benedict “Yaşanan ekonomik krizin kapitalist sistemin zayıfların yanında olmadığının açık göstergesi”, “Yeni bir ekonomik model üzerinde çalışılmalı”, “Yüksek kar, sınırsız tüketimin ve sonuçları düşünülmeksizin rekabeti salık veren kapitalist sistemin toplumun en temel ihtiyaçlarına cevap verme konusunda yetersiz kaldı”,"Bu gelişmeler sosyal patlamalara da neden oluyor"…. diyerek kaygılarını dile getiriyor…” diye yazmıştım. Ve sonuçta Papa 11 Şubat 2013 tarihinde istifa ettirildi…

 

 

ABD Başkanı Warren Gamaliel Harding ve John F. Kennedy’nin finansçılarla ters düşüp öldürüldüğü söylenir…

Malezya'nın eski Başbakanı Mahatir Muhammed 1997 yazında ülke ekonomisinin krize girmesinin ardından uluslararası spekülatör George Soros'u suçladı. Soros’un yaptığı operasyon sonrası Malezya başbakanı Mahatir hem kendi ülkesinde hem uluslar arası  arenada itibar lincine uğradı... Nobelli Paul Krugman (Nobel ödülü sahbi), 1999'da yazdığı 'Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü' kitabında, 1997'de Malezya'da yaşanan finansal krizin arka planında  Soros'un başını çektiği küresel spekülatörler ve bunların Malezyalı işbirlikçilerini gösteriyor… Bu operasyonda Soros ve ekibinin aynı zamanda Malezya iş-finans dünyası ile ülke medyasından da destek aldığını bildiriyor… 

 

 

Türkiye’deki şu anda yaşadığımız sosyal medya hareketi, Afro-Avrasya Coğrafyasında itibarlı olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın itibarını zedeleme ve Türkiye’nin uluslararası arenada değer kaybetmesi  operasyonudur. Güneydoğu problemi çözüm sürecine girmiş, IMF’ye olan borç kapanmış, Kredi derecelendirme kuruluşları tarafından yatırım yapılabilir seviyesine gelmiş bir Türkiye, tam yatırım çekme aşamasında iken bir operasyona maruz kalıyor.  Bireysel sermaye göçlerinden ve fonlardan pay almaya hazırlanan Türkiye’ye bir ekonomik operasyon yapılıyor… Amaç, Türkiye’nin ödemeler dengesini bozarak Tayyip Erdoğan’ı başarısız göstermektir…  Bu operasyonun siyasal bir karşılığı yoktur. Bu nedenle MHP Başkanı Devlet Bahçeli, “Biz dibi görünmeyen kuyudan su içmeyiz” diyor… Türkiye’de geçmiş yıllarda yapılan borsada “keriz silkeleme” operasyonu bu kez sosyal medyanın sanal askerleri ile yapılıyor…

 

 

Sosyal Medya, büyük biraderin dünya insanını bir merkezden yönetmek için kurduğu yeni sistemin adı… Bu sistemde bireyler önce, Facebook, Twitter gibi sosyal medya devletlerine (web sitelerine) üye olması gerekiyor. Mısır, Tahrir meydanı olaylarından sonra Twitter kullanıcı sayısı 800 den yaklaşık 2 milyona çıkıyor. Türkiye’deki Gezi Parkı eylemlerinden sonra da hızlı bir sosyal medya üyeliği artacaktır. Türkiye’de yaşadığımız süreç, Twitter, Facebook gibi sosyal devletlere bireylerin kaydolmasını sağlayacaktır…

 

 

Bu sistemin Türkiye’de deneme olarak kullanılacağını adım adım gördüm. Ve kamuda yetkili birkaç kişiyi de zaman zaman uyardım. En son 2 ay önce kamuda görev yapan bir arkadaşa bu durumu anlattım. 15 gün önce de durumu tepede birine anlattığını ancak ciddiye alınacak bir durum olmadığı cevabını aldığını söyledi…

 

 

Postmodern çağın bilgi toplumlarında kitle hareketlerini yönlendirmek için küçük bir yazılım yeterlidir… Bir kısım Arapları Osmanlıya karşı kışkırtarak ayaklandıran Lawrence, sosyal medyanın “fitne” gücünü keşfetse şaşkına dönerdi…. Sosyal medya varken Hitler’in “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı” olan Dr. Paul Joseph Goebbels’e ihtiyaç yok… Sosyal medyadaki yazılımlar bu işi otomatik olarak yapıyor… Yaşadığımız Gezi Parkı olayı, kendiliğinden başlayan bir hareket değildir. Uzun süredir adım adım planlanan bir projedir. Bu operasyon çerçevesinde ilk sokağa çıkan kitle, bu projenin denekleridir. Şu anda Türkiye bir deney içinde inceleniyor. Kobayların kafeslerde hareketlerini izleyen bilim adamı gibi büyük birader ekranlardan kitleyi hem yönlendiriyor hem de sosyal medya kitlesinin davranış biçimleri hakkında deneyim sahibi oluyor… 

Sosyal medyadaki kitle hareketlerini analiz etmek, yönlendirmek ve kendi ülkelerinin güvenliğini sağlamak için Amerikan İstihbarat Örgütü CIA, In-Q-Tel (IQT) şirketi ile bir anlaşma imzalıyor. In-Q-Tel (IQT) şirketi ise “Visible Technologies” şirketi ile anlaşma yapıyor. Bu şirketlerin  altında ayrıca 25’e yakın başka şirketler de var. Bu şirketlerin CIO’larının toplantısında toplantı yönetmeni David H. Petraeus’un sosyal medya analiz ve yönlendirmeler ile ilgili uzunca bir konuşması var. Bu konuşmayı merak edenler CIA’nın resmi internet sitesine bakabilirler… 2013 yılında CIA sosyal medya ajanı olarak 3 bin kişiyi işe alıyor… İsrail’in Yedioth gazetesinin haberine göre, MOSSAD da 2013 yılında sosyal medya uzmanlarını işe alıyor… 

 

 

Visible Technologies şirketi, Sosyal Medya üyelerini analiz eder. Üyelerin duygusal ve ruhsal tepkilerini izler. Duygusal tepkileri, öfkeleri, sevinçleri aynı olan insanları gruplayarak sanal askerler oluşturur…  Sanal askerler reel eylemlerinde kendi iradesi ile hareket ettiğini düşünür. ABD ilk sanal orduyu hava kuvvetlerinde kurarak 10 adet sahte kimlikli sanal askeri işe başlatır. Amaç, hava kuvvetleri personelinin sosyal medyadaki hareketlerini takip etmek.  CIA, bu çalışmaları Amerika’nın güvenliği için yapar. Dünyanın herhangi bir ülkesinde ABD için tehdit olabilecek potansiyel insanları, sosyal medyadaki ayak izlerini takip ederek fişler… David H. Petraeus’a göre CIA, günlük 12 farklı dildeki 5 milyon internet mesajını analiz edebiliyormuş…

 

 

Türkiye’de internet tarihinin canlı şahidiyim. Anadolu’ya interneti ben öğrettim diyebilirim. 30 farklı şehirde 70 civarında konferans verdim. Internetin sosyal yönü ile ilgili ilk konferansı da ben verdim. Türkiye Birinci Internet Konferansı Düzenleme Komitesi Üyesi iken, 1995 yılında Bilkent Üniversitesinde sunduğum bir tebliğde marjinal grupların internet ile marjinal olmaktan çıkacağını ifade etmiştim. 1996 yılında gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun yayınladığı “Popüler Bilim Dergisi” nde yazdığım makalelerde “Internet doğrudan demokrasinin teknoloji” olduğunu belirtmiştim. Internet ile örgütlenen bireylerin kendi isteklerini kabul ettirmek için direk yönetime katılma talepleri ile meydanlara çıkabileceğini değişik konferanslarımda anlatmıştım.

 

 

 Sosyal Medya’da marjinal grupların birleşerek marjinal olmaktan çıkma olayını reel yaşamdan bir örnekle anlatırsam: Bir ovada yan yana akan küçük küçük 100 tane dere düşünelim. Bu dereler tek başına sel olmaz… Ama bu dereler bir kanal ile birleştirilirse, nehir olur. Sosyal Medya’da da durum aynıdır. Derelere kanal açan biri olmadan nehir olmayacağı gibi sosyal medyada da yönlendirme/linkleme olmadan marjinal gruplar marjinal olmaktan çıkamaz… 

 

 

Sanal Örgütleme ve gruplamaların Türkiye’de reel eyleme dönüşme süreci şöyle gelişti: 

Başbakan Tayyip Erdoğan 10 yıldır ülkeyi yönetiyor. Başbakana siyasal olarak karşı çıkan örgütlü gruplar demokratik sınırlar içerisinde tepkilerini eleştirilerini gündeme getirdiler. Zaman zaman marjinal grupların gösterileri olsa da bu hükümeti düşürecek güçte olmadı. Bu gruplar Sosyal Medya’da da Başbakanı eleştirdi ve Sistem başbakanı eleştiren bireyleri gruplandı. Bu eleştirilerinin öfkeye dönüşmesi için sosyal medya ajanları devreye girdi… Yalan, yanlış haber ve sahte photoshop resimleri ile zihinlere istenen mesajlar kodlandı…

Sosyal Medyada her birey sanal asker olmaz… Belirli bir siyasal partiye, derneğe, sendikaya ve örgüte bağlı olan gruplar, bağlı oldukları grubun siyasal liderini veya örgüt liderini dinlerler. Bu nedenle bu gruplardan sanal asker olmaz… Sanal ordu kurulmaz…10 yıllık iktidar sürecinde AKP hükümetinden umduğunu bulamayan işadamları, iş bulamayan işsizler, Esenyurt konut mağdurları, işsiz kalan çalışanlar, değişik nedenlerle hükümetten memnun olmayan kitlelerin iç kızgınlıkları sosyal medyada açığa çıktı. Ama bu grup vatandaşlardan da sanal asker olmaz, kendiliğinden örgütlenerek meydanlara inmezler… Bunlar kızgın, kırgın olsa da devletin düzenini çökertici eylemler yapmazlar… 

 

 

Tek dünya devletine sanal asker olacak bireyler hedefsiz, amaçsız ve tatminsiz hedonist gençlerdir. Sistem bu genç bireylerleri kullanır… Sosyal medyanın hedefsiz, tatminsiz gençlerine sistem bir hedef verir…. Bu hedef özgürlüktür… Özgürlüğün önüne de bir engel konulur…Sanal askerler özgürlük adına meydanlara inerler… Polisle çatışarak kuralsız bir şekilde özgürlük ararlar… Ve kaotik bir ortam oluşur… 

 

 

Bu kaotik ortamda, reel siyasal örgütlü bireyler ve memnuniyetsiz vatandaşlar,  sanal askerlerin meydana inmesini fırsat bilip devreye girerek yaşanan olayın kimlik değiştirmesini sağlarlar. Şu anda sokaklarda gördüğümüz bir sonuçtur. Bu sonuçta gördüğümüz, memnuiyetsiz bir kısım halkın demokratik talepleri… Ama gerçek daha başka…

Türkiye’de sosyal medyanın sanal askerlerinin özgür olmalarına engel olarak Başbakan hedef tahtasına kondu… Ve grupların eleştirisinin öfkeye dönüşmesi için provokatör sosyal  medya ajanları devreye girdi. Önce başbakanın “vatan haini” olduğuna inandırıldı. Sonra başbakanın bu ülkeyi böleceğine inandırıldı. Başbakanın kendilerinin yaşam tarzı önündeki tek engel olduğuna inandırıldı… Değişik grafik/görsel resim ve sloganlarla başbakan bu gençlerin gözünde itibarsızlaştırıldı. Bu sanal askerler güdümlü bir füze gibi Tayyip Erdoğan’ın peşindeler… Harry Potter dünyası ile büyüyen özgürlükçü sanal askerler, kendilerini bir play station oyununda sanarak, ülkenin kötü gidişine dur demek için  meydanlara indirildi… Ellerinde cep telefonları ile büyük biraderlerin maniple etmesi için twitter, facebook gibi bağlı oldukları sanal devletlere fotoğraf ve sloganlar göndermeye başladılar..

Mısır’da Tahrir meydanında gençlerin toplanması sürecinden büyük birader  deneyim kazandı… Meydanlara inme sürecinin, doğal kendiliğinden olan bir süreç görünümünde olması için, halkın sevdiği sembol ve markaların da kullanılması gerekir. 

 

 

Sosyal Medya’da yönlendirmeler göze hitap eder… Çünkü bu genç kitlenin aklı gözündedir ve dili argodur. Sanal argonun dili ise grafiksel şekiller ve sembollerdir. İlk olarak sokaklara dökülen kitleye bakarsanız yaşlarının 12-19 arasında olduğunu görebilirsiniz. İşin tirajı-komik yanı, Bu kitle son 10 yılın ürünüdür…

 

 

Türkiye’de bugünlerde yaşadığız bu süreç bir Playstation  oyunu gibi kurgulandı. Önce, sosyal medya üzerinde birey yüceltildi… Sonra bireye hedef gösterildi. Bir “av” oyunu üretildi. Oyunda “av” olarak Başbakan Tayyip Erdoğan gösterildi. Normalde 12-19 yaş arasındaki çocuk ve gençlerin politikayla ve başbakanla fazla ilgisi olmaz. Twitter ve Facebook üzerinde gruplanan gençler nezdinde, başbakanın itibarını düşürmek için grafik ve resimlerle zihinlere yalan/yanlış haberler enjekte edildi. Başbakanın her konuşması çarpıtılarak gençlerin önüne kondu. Başbakanın konuşmalarını takip etmeyen bu kitle her gün başbakanla yatıp kalkar oldu. Sonuçta başbakan gitmeden gençlerin problemi çözülmeyecekti. Bu gençlere babaları kızsa, anneleri kızsa önemli değil, öğretmenleri kızsa önemli değil ama başbakanın her hareketi, her sözü batar oldu… Gezi parkını gelip görenler de fark etmiştir, bu gençlerin AKP ile bir sorunları yok, hükümetle bir sorunları yok… Bu gençler kendilerine verilen hedef doğrultusunda içinde “Tayyip Erdoğan” olan sloganları cinnet geçirircesine bağırıyorlar…

 

 

Yaşadığımız bu sürecin temelinde bireyin sosyal medyada kendini süper kahraman olarak görmesi var. Harry Potter ve benzeri filmlerle zihinler yönlendirildi.  Meydana inen gençler sanal ve gerçek arasında bir oyun oynadığını sanıyor… Ellerindeki mobil araçlarla yaşadıklarını Twitter’de paylaşıyorlar.  Twitter paylaşımlarında yine sosyal medya ajanları devreye girip çarpıtma yapıyor. Mesela, Avrasya Maratonu’nun Boğaz Köprüsündeki kalabalığı, Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçen direnişçiler olarak gösterildi… Bu sabah yayılan haber ise “Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç’a neden geri adım attın diyerek kızmış ve laptop’unu yere atmış!!!...

 

 

Tek dünya devletinin dünya genelindeki sanal askerleri/ajanları, Türkiye’deki bu eylemi dünyaya farklı servis etti. Türkiye’de bir siyasal sol örgütün birkaç bin üyesi olabilir, bir cemaat şeyhinin on binlerce bağlısı olabilir ama sosyal medya kahramanlarının milyonlarca üyesi var. Bir sosyal medya kahramanı olan Madonna attığı Twittle, dünyayı Türkiye’deki sürece duyarlı olmasını davet etti. Yine ünlü oyuncu ve sosyal medya kahramanı Bruce Wills attığı Twitle “Türkiye’de insanlar sokaklarda ölüyor” şeklinde bir uyarı yaptı. Bu uyarı Türkiye’deki başbakandan memnun olmayan kitle tarafından coşkuyla karşılandı… 

 

 

Dünya genelindeki kampanya Türkiye’deki eylemlerin başlaması ile aynı anda oldu. Bu kampanya süreci de yine sosyal medya ajanları tarafından yönetiliyor. Dünya ülkelerine Türkiye’de bir iç savaş olduğu servis ediliyor… Fitch kredi derecelendirme şirketi, Türkiye’nin kredi notunun düşebileceğini ima eden açıklamalar yapıyor…

 

 

 Türkiye’de olanları incelediğimiz zaman göreceğimiz gibi Sosyal Medya üzerinden dünyayı dizayn etme operasyonlarının ana amacı, bireyleri merkezi sistemle kontrol etmektir. Bugün Türkiye’deki eylemci bireyler siyasal liderlerden emir almıyorlar. Tüm siyasal liderler bir araya gelip artık bu eylemi bitirin deseler de bir şey değişmez. Amaç, yöneticileri, kendi ülkelerini yönetemez hale getirmektir.  İktidar el değiştirip MHP gelse veya CHP’ye geçse de aynı yöntemle hükümet karşıtı gruplar merkezi sistemden harekete geçirilecektir…  Bu nedenle bu sürece politik olarak bakmamak gerekir…

 

 

21 Mayıs 2013 tarihinde Almanya Maliye Bakanı Schaeuble Avrupa’daki ekonomik kirz nedeniyle sosyal devletin bırakılması halinde ihtilal olmasından endişe ettiğini söylemişti. Türkiye’deki bu sosyal medya operasyonu Avrupa ülkeleri için de bir örnektir. Türkiye’de denenen bu uygulamaları yakında birçok Avrupa ülkesinde de görmemiz olasıdır…

 

ABD’nin en önemli kurumlarından olan Ulusal İstihbarat Konseyi (NIC)’nin hazırladığı “Küresel Trendler 2030 raporunda en iyiden en kötüye dört alternatif dünya senaryosu saptanıyor”… Bu rapora göre Megatrend1: Bireyin güçlenmesi… 1900’lerde kurulan ve tekelden yönetilen medya ve film endüstrisi, yüz yıl insanları istediği gibi kurgulayıp, düşündürdü… Ama Internet’in, medyanın tekelini kırması ile “birey güçlendi”. Bireyler, devletlere ve güçlü liderlere kafa tutup sistemleri çökertme gücüne eriştiler…”deniyor… Ama şu bir gerçek ki, bireyler kendi başlarına yönlendirme olmadan kitleleşip sokaklara dökülmezler…

 

Türkiye’de uygulanan sosyal medya operasyonunun kentsel dönüşüm bahanesi ile sahneye konulacağını hissederek 17.12.2012 tarihinde  “Kentsel dönüşümün siyasal riski: Başbakan!” isimli bir makale yazmıştım. (Merak edenler makalenin tamamını www.abdullahciftci.com adresinden okuyabilirler).  Bu makalede  “… Polisle vatandaşlar arasında meydan muharebesi görmemiz olasıdır. Tabi muhalefetin olaya bakışı ve yaklaşımı da burada önemli. Muhalefet, Kentsel Dönüşüm olayına, devlet ciddiyeti ile değil de “siyasal rant” olarak yaklaşırsa daha ciddi sosyal problemler de çıkabilir… Yine bu makalede “Kentsel dönüşüm projesi Başbakanın projesidir. Bu nedenle projede görev alacak kamu bürokratlarını, yerel belediyeleri ve müteahhitleri de takip edip, denetlemek Başbakana düşer… Yıkılan mahallelerin yerine nasıl bir yapılaşma yapılacağı peşinen belirlenmez ise kentsel dönüşüm, İstanbul’u rahatlatmak bir yana  sosyal bir kaosa götürebilir…”

 

 

Şu anda yaşadığımız süreç yaklaşık 7 ay önceki öngörümü doğruluyor… Muhalefet liderleri sorumlu davrandı…  Ama AKP iktidarından memnunsuz olan bir kısım halk coşkuyla gezi parkında eğleniyor… Sanal askerlerin meydana inip kaotik bir ortam oluşturmasından sonra iş modaya dönüştü ve sulandı… Gezi parkına gelen vatandaşların çoğu “ne var ne yok bir bakayım” havasında… İş biraz eğlenceli de oldu. Gezi parkında bir Pazar yeri kuruldu. Dilim karpuz, nohutlu pilav, kıvrım tatlı, t-shirt vs sanki bir semt pazarı havasında… Solun tüm franksiyonları bayrak ve flamaları ile orada… Bu tabloda gördüğüm, Türkiye’nin Londra’daki  Hyde Park gibi bir parka ihtiyacı varmış… 

 

 

Gezi Parkın’daki sosyal medya askerlerinin başlattığı operasyon sonrası eyleme katılan, destek olan TV ve gazeteler ile siyasal gruplar beklediğini alamaz… Başbakan bir seçim olmadan gitmez… Zannedildiği gibi bir yerlerden hükümet düşürmek için düğmeye basılmadı… Bu sosyal medya operasyonu sadece bir denemedir. Amacı Siyasal değil ekonomiktir… 

 

 

Sosyal Medyanın sanal askerlerinin operasyonu bir gerçeği daha ortaya çıkarttı. Süzer Plaza ve Park Otel inşaatını durdurarak, ağaç dikip puan toplayıp iktidara gelen başbakan, İstanbul’un yüksek gökdelenleri ile prestij kaybediyor. Yükselen her gökdelene başbakanın ortak olduğu sanılıyor… Başbakan bu durumu fırsata dönüştürebilir. İstanbul’un büyük  projeleri ve uluslararası güç dengeleri ile uğraşırken kendi döneminde yetişen gençleri ıskaladığı görülüyor… Başbakanın yakın çevresindeki danışmanlarının bu süreci önceden okuyamadığı açık… Başbakanın reklam ve imaj-makerlerinin sosyal medyadan anlamadığı da ortada… Başbakanın reklamcıları sanırım kendilerini gazete ve dergilere göre konumlandırmışlar… Gazete ve dergileri yönlendirip yönetebilirsiniz ama sosyal medyayı yönlendirmek için hükümet gücünüz yetmez… 

 

 

Gezi parkındaki sosyal medya hareketi nasıl biter derseniz, yine sosyal medyada biter derim.. Sosyal medyada “game over” olursa gençler sistemin kendilerine vereceği bir sonraki göreve kadar evlerine dönerler… 

Tek dünya devletçilerinin Türkiye operasyonunu tersine çevirmek mümkündür. Dünya genelinde bu olaya alet olan ünlü yazar, çizer, sanatçı, devlet adamı kim varsa hepsine bu süreçte nasıl kullanıldığını anlatmak mümkündür… Türkiye bunu yapabilir…

 

 

Bu olay, Arap gayrimenkul yatırımcılarını etkiler mi? Araplar olup biteni dünya televizyonlarından şaşkınlıkla izliyorlar. Kısa bir duraksama olabilir ama çok fazla etkileyeceğini düşünmüyorum…

 

 

Saygılarımla,

Abdullah Çiftçi

www.abdullahciftci.com

 


Geri Dön