29 / 11 / 2024

Marmara Depremi'nden ders çıkarabildik mi?

Marmara Depremi'nden ders çıkarabildik mi?

Tam 15 yıl önce bugün Marmara Bölgesi şiddetli bir depremle sarsıldı. Binlerce hayatı bir anda darmadağın eden 99 depremini, o dönemden bu yana arama-kurtarma faaliyetlerinde aktif bir şekilde çalışan Yılmaz Sevgül’den dinledik




Evler, sokaklar, hayatlar saniyeler içinde yıkıldı. Hepimizi derinden etkileyen fotoğraflar, sesler, anılar silinmemek üzere akıllarımıza kazındı. Bir de günlerce enkazlarda yaşayan, yıkıntılar arasında yakınlarını arayan insanlarla omuz omuza çalışan, açlıkla, uykusuzlukla, türlü imkânsızlıklarla mücadele edenler vardı. Onlardan biri olan AKUT’un kurucu üyelerinden Yılmaz Sevgül bir kitap yazıp arama-kurtarma deneyimlerini anlattı. İletişim Yayınları’ndan Tanıl Bora’nın editörlüğünde çıkan “Dağ Başında Enkaz Altında”, sadece Marmara depremini değil, ülkemizdeki ve AKUT’un elinin uzandığı çeşitli ülkelerdeki türlü felaketlerde yaşananları anlatıyor. Okuyanları -kolaya kaçıp kahramanlık edebiyatı yapmadan- yerden yere vuruyor. Sevgül ile, deprem anılarını ve çalışmalarını konuştuk.


Bu kitap için sizi motive eden neydi? Benzer çalışmalar yapacaklara yol göstermek mi, ekiplerin yaşadıklarını ifade etmek mi yoksa tarihe not düşmek mi?


Aslında hepsi. Dünyada ve Türkiye’de çok önemli felaketler yaşanıyor. Aramakurtarma yapan insanların nasıl bir duyguyla çalıştıklarını anlatmak istedim. Çalışmaların görünmeyen yönlerini ve yaşanan travmaları ortaya koymaya çalıştım. Amacım biraz da işin popülist tarafını dışlamaktı. Genç arama-kurtarmacıların kitaptaki operasyonlardan çok şey öğreneceğine inanıyorum. En önemlisi ise; toplumun âfetlere ve tüm olası risklere karşı daha duyarlı ve tedbirli olmasını sağlamak.


‘VATANDAŞA DERDİMİZİ ANLATMAKTA ZORLANIYORUZ’


Dünden bugüne hem bürokratik süreçler hem devlet hem de vatandaşlar açısından Türkiye’de neler değişti?


Öncelikle; arama-kurtarma faaliyetleri gereken önlemler alındıktan sonra çalışılacak ve geliştirilecek konu olmalı. 1992’den beri bu alanda çalışıyorum. Başladığımız yıllarda Türkiye’de ordu ve sivil savunma ekipleri dışında bu konuda uzmanlaşmış birim yoktu. İtfaiye ise sadece yangınla uğraşan bir ekip olarak algılanırdı. Oysa dünyada arama-kurtarma faaliyetlerine giden ilk ekip her zaman itfaiyecilerdir. 17 Ağustos 1999’da yaşanan Marmara depremi AKUT’un da olumlu etkisiyle Türkiye’de bu faaliyetlerin öneminin anlaşılmasını sağladı. Devlet bünyesinde personel ve ekipman konusunda bazı yatırımlar yapıldı, sayıları artırıldı.


Hangi alanlarda arama-kurtarma faaliyetlerine katıldınız? Bir alanda uzmanlaşma gibi bir imkân oluyor mu? Yoksa “Bu insanlar nasılsa cesur, kurtarırlar” diye düşünülüp her yere çağrılıyor musunuz?


Dağ, sel, deprem, kanyon, teleferik, kış koşuları, dik kaya yüzeyleri, bina yangını, orman yangını gibi alanlarda aramakurtarma faaliyetlerine katıldım. En önemli konulardan biri; aramakurtarmacıların yaşadıkları bölgenin özelliklerine göre uzmanlaşmalarıdır. Örneğin AKUT’un Antalya ekibi olarak daha çok dağ ve sel vakalarında iyiyiz. Çünkü bölgemizde bu tür sorunlar daha çok yaşanıyor. Uzmanlaştığımız faaliyetleri bölgemizde açtığımız eğitim kamplarıyla isteyenlere de öğretmeye çalışıyoruz. Ama maalesef toplumda söylediğiniz gibi bir kanı var. Uzman olmadığımız birçok vakaya çağrılıyoruz. Vatandaşa derdimizi anlatmakta da epey zorlanıyoruz açıkçası.


“SPORCULAR ANATOMİYİ, DAĞCILAR İLKYARDIMI BİLİR” 


Ülkemizde genelde spor akademisi mezunları ya da dağcılar bu yola baş koyuyor bildiğimiz kadarıyla. İlkyardım bilgileri ya da psikolojik eksiklerse genelde görev başındayken tamamlanıyor. Ne dersiniz bu konuda?


Tam olarak böyle düşünmüyorum. Aslında biraz da tesadüf denilebilecek şeyler hepsi. Sporcu ya da dağcıların normal yaşayan insanlara göre artıları; düşünceyi eyleme geçirme isteklerinin daha fazla olması. Bu, olay yerinde büyük avantajlar sağlar. Fiziksel direnç ve güçse sürecin tamamlayıcısı. Özellikle dağcıların sürekli zor koşullarda olmaları, uzmanlık gerektiren ekipman kullanmaları ve bunu yoğun risk ve stres altında yapmaları büyük avantajlar sağlıyor. Sporcular insan anatomisini, dağcılar ise ilkyardımı daha iyi bilirler.


Bu alanda kitapta da bahsettiğiniz özel kamplar ve sivil savunma eğitimleri dışında eğitim almak mümkün mü? Akademik eğitim verilen bir kurum var mı?


Akdeniz Üniversitesi’nde “aramakurtarma teknikleri” ve “itfaiyecilik spor eğitimi” derslerini verdiğim sivil savunma ve itfaiyecilik bölümü var. Bunun dışında gönüllü itfaiyeci olmak için büyükşehir itfaiyeleri bünyesinde arama ve kurtarma eğitimi almak mümkün.


Yurtdışında nasıl çalışıyor sistem?


Gelişmiş ülkelerde işler oturmuş ve çalışır durumda. Önleyici tedbirler en üst düzeyde ve hiçbir taviz vermeden uygulanıyor. Aslında biz de aynı donanım ve becerilere sahibiz fakat yine de resmi kurumlar bünyesinde çalışan personellerin eğitimi için gösterilen çabaların yeterli olmadığını düşünüyorum. Örneğin yüzme bilmeyen birçok personelden sel operasyonlarında başarı bekleniyor! Bu yüzme bilmeyen personelin suçu değil. Suçlu onlara yüzme öğretmeyen kurumlar ve bürokratlar. Ya da ağır iş makineleriyle selde arama kurtarma yapmak gibi hatalar yapılıyor. Daha modern araç-gereç ve kurtarma tekniklerine geçiş yapmamız gerekiyor. Tabii bizden çok daha kötü durumda ülkeler de var. AKUT Enstitü Birimi, o ülkelere acil durum yönetim planlamasıyla ilgili eğitimler vermeye gidiyor.


‘İYİ NİYETLİ YAKLAŞIMLAR HATALARA YOL AÇABİLİR’


Afet bölgesinde sizlere yardım etmek isteyenler ne yapmalı, ne yapmamalı?


Türk toplumu aşırı duygusal olduğundan özellikle bu tür konularda sürekli yardım ve destek vermek ister. Fakat bu iyi niyetli yaklaşımlar inanılmaz hatalara yol açabiliyor. Konsantrasyonumuz bozulduğunda zaman ve enerji kaybediyoruz. Yardımsever halkımızdan tek ricamız alandaki yönlendirmelerimize kulak vermeleri.


Bu önemli yıldönümünde nasıl bir mesaj vermek istersiniz okurlarımıza?


17 Ağustos depreminin üzerinden tam 15 yıl geçti. Çok ağır bedeller ödediğimiz o felaketten maalesef yeterince ders çıkaramadık. Depremin ölümcül bir kader olmadığını Japonya sayesinde gördük. Bugün uygulanmakta olan kentsel dönüşüm projeleri devletimizin son yılarda uyguladığı doğru politikalardan. Fakat halkın bilinçaltındaki rant kaygısı yok edilmeli. Aksi halde her 10 yılda bir bu acı tabloları yaşamaya devam edeceğiz...


Kitaptan...


‘Keşke o enkazda ölseydi de erkeklerin eli ona değmeseydi!’


“Saatlerce uğraşıp kurtardığımız kızı bindirdiğimiz cankurtaran gittikten sonra yaşlı bir amcanın taşlı, küfürlü saldırısına uğruyoruz. Dayısıymış. ‘Amca yeğenini enkazdan çıkardık bize niye saldırıyorsun?’ diye soracak oluyorum. Yanıt yerine taş atmaya devam ediyor. Sonra adamcağızın ‘Keşke yeğenim o enkazda ölseydi de bu kadar erkeğin eli ona değmeseydi!’ diye feryat ettiğini bir polisten tesadüfen öğreniyorum.”


‘30 bin dolarımı kurtar’


“ Yine bir canlı ihbarı geliyor. Hızla İzmit’in merkezindeki enkaza ulaşıyoruz. Bu kez yanımızda bir arama köpeği var. Enkaza önce köpek giriyor. Onda beklediğimiz tepkileri göremediğimiz için kendimiz iniyoruz çöküntünün altına. Dinliyoruz dikkatlice. Bir ses, bir nefes yok. Yarım saat sonra yukarı çıkıp enkazda canlı olmadığını söylüyoruz. Bize haberi veren kişi, bana dikkatli bir biçimde yaklaşıyor ve bir sır verir gibi: ‘Enkazın altında 30 bin dolarım var. Eğer çıkarırsanız emeğinizi öderim’ diyor. Yanılmıyorsam depremin beşinci günündeyiz. Uykusuzluk, aşırı yorgunluk, karşılaştığımız olaylar, üstüne üstlük bu teklif! Kendime hâkim olmak için dişlerimi sıkıyorum. Arkamı dönüp arkadaşlarıma ‘Toplanın gidiyoruz’ diyorum.”


‘Uçak şirketlerine yalvardık ama’


“Telefonum çalıyor. AKUT’a bağış yapmak isteyen biri hesap numarası soruyor. Bu tür istekleri İstanbul bürosuna yönlendiriyorum. Bu işi bizim yüklenmemiz doğru olmaz. Bağış istekleri ekibin özverili katkıları nedeniyle artıyordu. Biz bu hizmeti karşılık beklemeden yapıyorduk. Halk da çabamızı takdir ediyor ve bağışlarını içten gelerek yapıyordu. Antalya’dan deprem bölgesine gitmek için uçak şirketlerine paramız olmadığından yalvarmıştık! Uçakla gelebilseydik en az 10 saat kazanmış olacaktık ve belki daha fazla insanı kurtarabilecektik. Yolda iş elpenleri için pazarlık yaptığımız da geldi aklıma. Antalya ekibimizin hepsi öğrenciydi ve kendi harçlıkları ile küçük bir ekip bütçesi yapmışlardı.”


‘İstanbullular büyük depreme hazır olmalı’


Marmara bölgesinde olacağı bilinen büyük deprem için farklı bir planlama, işbirliği ya da farklı bir sistem için çalışmalar yapıldı mı? Öngörülerinizi paylaşır mısınız?


Yakın zamana kadar İstanbul’da AKOM ve AKUT Genel Merkezi ortak çalışmalar yapıyorlardı. Şu anda ilişkiler ve çalışmalar ne durumda açıkçası bilmiyorum. Fakat İstanbullular olası bir felakete hazırlıklı olmalı. Büyük bir depremde İstanbul’da neler olacağını öngörebiliyoruz. Bugüne kadar altı tane büyük deprem operasyonuna katıldım, çok büyük acılara tanık oldum. O yüzden her sağlam bina beni sevindiriyor! İstanbul’da nüfusun yoğun olduğu bölgelerde toplanma ve lojistik alanların yetersiz olması çok ciddi bir sıkıntı. İnsanlar ilk anda kaçabilecekleri boş alanlar bulamayacak. Bir insanın çökebilecek bir binanın (tabii binanın yüksekliğine ve hacmine göre değişir ama) minimum 60 metre uzağında olması gerekiyor. Bu boş alanların mutlaka yaratılması ve mevcut olanların da korunması gerekiyor.


Habertürk/Aslohan LODİ


Geri Dön